Protest the Hero – Palimpsest
Merhaba.
Bu inceleme, Metalperver’in Patreon abonelerinden Eren’in isteği üzerine yapılmıştır. Siz de Patreon abonemiz olarak sunduğumuz birtakım ayrıcalıklardan yararlanabilir, fakat daha da önemlisi, Metalperver’e destek olabilirsiniz.
Kanadalı Protest the Hero, nihayet yeni albümü Palimpsest‘i yayımlayabildi. Nihayet diyorum, çünkü aslında bu albümü yedi yıldır bekliyor hayranlar. Grubun Bandcamp üzerinden aboneleriyle paylaştığı (aylar boyunca her ay yeni bir parça ve ona ait görsel tasarımlar vb. şeyler paylaştılar) enteresan Pacific Myth tecrübesi bir yana, grubun son gerçek stüdyo albümü Voliton, 2013’te yayımlanmıştı. Nihayet diyorum, çünkü 2017’nin ilk aylarında albümün yazılmaya başlandığı haberleri aldığımı hatırlıyorum. Nihayet diyorum, çünkü 2018’de çıktıkları bir tur esnasında ses tellerine korkunç derecede zarar veren, sesini tümden kaybetme riskiyle karşı karşıya kalan vokalist Rody Walker’ın iyileşip sahalara dönmesi neredeyse bir yıl sürdü… Kısacası Palimpsest, grubun ve progresif metalin metalcore ile karışımından oluşan bu enerjik müziğin takipçileri tarafından merakla bekleniyordu.
Palimpsest‘in temelleri, Donald Trump’ın başkanlık ofisine geçtiği dönemde atıldığı ve sonrasında da üzerine konulan çoğu şey de Trump’ın bu süreçte yaptıklarından ve son olarak da pandemi sürecinden beslendiği için, sosyal ve politik bir tarafa sahip ve hatta konsept olduğundan dahi bahsedebiliriz. Albümün temelinde Rody, Make America Great Again sloganından yola çıkarak Amerika’yı büyük yapan esas şeylere odaklanmaya çalışıyor ve tarihi gerçeklerden yola çıkıp (Büyük Buhran gibi) ülkenin dirayetinden de bahsetmekle birlikte kapitalizmin mavi yakayı görmezden gelmesinden tutun da yerlilerin Amerikan topraklarında gördüğü muameleye kadar uzuyor liste… Süregelen ırkçılık ve cinsiyetçilik gibi konulara girilmesiyle ise olay direkt sosyal adaletsizliğe geliyor haliyle ve beyaz, zengin, lümpen Amerikalıya işaret etmekten geri kalmıyorPalimpsest. O yüzden de söz-vokal açısından epey dolu, epey yoğun bir iş Palimpsest.
Baştan bunu belirtme ihtiyacı duydum, çünkü progresif albümlerde genelde vokalin müziği taşımasını beklemezsiniz. Rody Walker ise albümde epey başrolde. Bir önceki yıl sesini kaybetme korkusu yaşamış, uzun süre rehabilitasyon görmüş bir müzisyen olarak iyileşmesini kutluyor sanki. İçten içten ve yüksek perdeden yaptığı vokallerinin Palimpsest‘in karakterine katkısı çok büyük ve hiç beklenmedik bir güçte. Rody, Palimpsest‘i sevmemin en önemli nedenlerinden biri kesinlikle. Ayrıca nadiren de olsa arada brutal vokal yapıyor ki o da ayrı bir lezzet.
Müzikal tarafta ise bir an yerinde durmayan bir Protest the Hero var karşımızda. Gitarlar son derece akrobatik ve ona eşlik eden bas-davul ikilisinin ritmik altyapıları şarkıları sürekli ileriye taşıyor. Grubun herhangi bir fikre odaklanıp onun etrafında dolanmak ve tabiri caizse top çevirmek gibi bir niyeti olmadığından ilk dinlemelerde şarkılar oradan oraya savruluyormuş gibi görünebilir ama yahu bir durun da biz de soluklanalım eleştirisi, grubun temposuna ayak uydurmaya başladığınızda ortadan kalkıyor yavaş yavaş.
Bununla birlikte grubun geçmişine bakınca melodik hardcore, metalcore, progresif metal, mathcore gibi türlerle haşır neşir olduğunu görüp iyice kafanız karışabilir. Fakat hem farklı türlerle temas kurma noktasında hem de eski albümlerinde birini çok dengeli bulsam diğerini savsakça bulduğum şarkı süreleri, tansiyon, odak gibi konularda Palimpsest, grubun olgunluk dönemi eseri olduğunu hissettiriyor. 13 parça (üç tanesi arafaslı, interlude yani) ve 52 dakika gibi iddialı sayılara sahip olsa da her parçanın kendi karakterini oturtabilmiş ve akrobatik, özgür ruhuna rağmen dinleyicide tamam abi çalabiliyorsunuz anladık, seviyesinde antipati yaratmayacak düzeyde, gayet şarkı şarkı bestelerle akıcılığı sağlıyor Protest the Hero. Büyük iş. 1919 yılında Boston’da yaşanan büyük taşkın felaketine odaklanan All Hands ve orkestral düzenlemelerini melodik gitarlarıyla iyice tatlandıran Reverie, şimdilik favorilerim olsalar da her parçada hissedebilirsiniz grubun üst düzey müzisyenliğini. Kapanıştaki Rivet bile yeter tek başına zaten.
Çok uzun süre dinledikiten sonra bazı parçalardaki çeşitlendirme oyunları, tempo değişimleri benzeşmeye başlayabilir ama o da devede kulak açıkçası. Günün sonunda hiç dinleyicisi olmadığım garip, füzyon bir türün albümü olan Palimpsest birkaç haftadır döne döne dinlediğim, çok keyif aldığım bir albüm oldu. Üstüne de sözleriyle kafa açıp düşünceyi oradan oraya savurdu durdu. Protest the Hero, bundan önce çok hayranı olduğum bir grup değildi ama Palimpsest sayesinde iyice kanım kaynadı galiba Kanadalı gruba. Kendi türünde senenin açık ara en iyi albümlerinden biri; mutlaka bir şans verin.
Ben bu albümü sevemedim yahu. Çok denedim ama sevemedim, yılın hayal kırıklıklarından biri oldu benim için. Aslında kötü bir albüm olduğunu da düşünmüyorum. Ama önceki protest the hero albümleriyle kıyaslayınca bana çok zayıf göründü. Grubun alametifarikası komplekslik azalmış, BTBAM’nin bende çekiciliğini kaybettiren bi yapıya dönmüş besteler. Sertlik de bi nebze azalmış. Ortada çok güçlü bir konsept ve anlatım var kabul, ama grubu özel kılan beste yapısından geriye pek bir şey kalmamış. Albümü pek çok kez tekrar tekrar dinlememe rağmen akılda kalıcı bir tarafı da olmadı bende.