Klasik Bir Cumartesi: Power Trip – Nightmare Logic
Merhaba.
Hayatını tek bir fikrin peşinde koşmaya, tek bir adamı takip etmeye adamamış, haber alma özgürlüğünü kendi elleriyle başkalarının iradesine teslim etmemiş ve günümüzde varlığının yalnızca kendisini ilgilendirmediğini, aldığı her kararla başkalarının hayatına da öyle veya böyle dokunduğunun bilincinde olan insanlar, dünyanın iyi bir yer olmadığının farkındalar. Bu insanlar, en zengin birkaç kişinin tek bir sözle dünyadaki birçok sorunu ortadan kaldırabileceğini, göz göre göre büyüyen sorunlara karşı atılacak çok bariz ve basit adımları, hak ve hukuk denilen kavramların doğru tesisi halinde insan yaşamının nasıl bir hale gelebileceğini biliyorlar. İşin kötüsü de bu bilinçle yaşamak zorundalar. Öyle bir mengene içine kıstırılmış durumdalar ki ne yazık ki ya yapılması gerekeni yapabilecek/yaptırabilecek güce sahip olmaları imkansız hale getirilmiş ya da kuracakları tek bir cümleyle hayatlarının kararabileceğinin bilinciyle sindirilmiş vaziyetteler. Zaten işin aslı, insanlık tarihinin ilk günlerinden beri devam eden sosyal adaletsizlik, hala sadece bir avuç insanı çileden çıkarıyor ne yazık ki…
Dürüst olayım: Belki başka bir thrash klasiğini incelerken de aynı şeyi söylemişimdir ama metal denilince zihnimde canlanan ilk şey thrash metal benim. Tabii bunda bu müziğe büyük oranda devasa thrash gruplarıyla başlamamın, metali thrash ile keşfetmemin büyük payı vardır mutlaka ama bugün artık en sık dinlediğim metal türü olmamasına rağmen metal hem tavır, hem imaj hem de müziğin kendisi ile, ki bana sorarsanız bu kültüre uzak olanların zihninde bile, thrash metal olarak tezahür ediyor. O yüzden de bu türün yavaş yavaş elden ayaktan düşmesi beni epey üzüyor.
Evet, çeşitlendirmeye en açık tür olmadığı ortada ve en görkemli dönemini geride bırakalı on yıllar oluyor. Fakat thrash metalcilerin eleştirdiği, nefret saçtığı, öfke kustuğu her şey yerli yerinde; belki de daha bile güçlü bir biçimde hem de. O yüzden thrash metalin giderek retro bir müziğe evrilmesi, yeni gruplar tarafından çok tercih edilmemesi fazlasıyla can sıkıcı ve metalin siyaset/politika noktasındaki en güçlü temsilcisinin unutulmuş bir zanaat seviyesine inmemesi, bana kalırsa önemli bir mesele.
Tam bu noktada da sözü Power Trip’e getirmemiz gerekiyor işte.
Adını duyurabilmek için New Orleans hip-hop müziğinin önemli figürlerinden Big Freedia’dan tutun da DEAFHEAVEN gibi tartışmalı gruplara kadar birçok farklı isimle turlayan, çalabildiği her sahnede çalıp ulaşabileceği kadar çok insana ulaşmaya çalışan (tanıdık geldi mi? Belki bir belgeselde veya bir röportajda duymuşsunuzdur, ne dersiniz?) Teksaslı Power Trip, 2013’teki ilk albümü Manifest Decimation ile bulandırdığı suyu 2017 yılında yayımlanan 2. albümü Nightmare Logic sayesinde tamamen taşırıp çalışmalarının ekmeğini fazlasıyla aldı. Zaten ayan beyan ortada olduğundan aslında sonda söylenilmesi gerekeni baştan söyleyeyim: Nightmare Logic, 2010’ların ve 21. yüzyılın en önemli thrash metal albümlerinden biri. Modern bir klasik.
80’lerin büyük thrash efsaneleri gibi başladığı anda çalınan ortamı ele geçiren bir müziği var Nightmare Logic‘in. Soul Sacrifice‘ın yerlere kadar eğdiren, boyun düşmanı ilk rifi girdiğinde Power Trip’in devrinin başladığı resmen ilan ediliyor. Hardcore ve punk gibi yine lafını asla esirgemeyen, ve müzikte her an vitesi yükseltebilen türlerden aldığı ilham ile çeşitlenip thrash de hep aynı eleştirisinden kendini sıyırabiliyor çünkü. Retro olmadan eskiye benzemeyi, thrash ruhunu hiç kaybetmeden modern tınlamayı başarıyor. Her şeyi olduğundan daha da keskin duyulmasını sağlayan prodüksiyon (daha iki gün önce bahsettiğim Arthur Rizk ismini anıyoruz burada bir kez daha) da kesinlikle kusursuz ve tekrar bahsedilmeyi hak ediyor.
Bununla birlikte, ben Nightmare Logic‘in ruhunu, müziğinden çok daha fazla seviyorum. 80’lerin 2. yarısından fırlamış gibi besteleri bir yana, Executioner’s Tax (Swing of the Axe) ile uyutulmuş dinleyicisini silkeleyerek kendine getirmeye çalışan elemanlar, Firing Squad itibariyle, şarkının adının hakkını da vererek, bam-güm saydırmaya başlıyorlar. Ruination ile politikacılar, If Not Us Then Who ile aç gözlü şirket patronları, Power Trip’ten nasiplerini alıyor fazlasıyla. Grubun göğsünü gere gere savunduğu politik duruşu her parçayla daha da ayyuka çıkıyor. Ne noktada durduklarını merak ediyorsanız direkt Gale’in sözlerini kulak verelim: “Power Trip beyaz ve Amerikalı erkeklerden kurulu olabilir, fakat bu grup hiçbir zaman beyaz, gerizekalı ve taşralı Amerikalılar eğlensinler diye müzik yapmayacak.” Giderek uyuşuk ve kayıtsız bir hale gelen metal camiası için ne de güzel bir haber…
Tabii tüm bu duruş ve eleştiri esnasında Blake Ibanez’in (soyadına bak) zarifçe kulak tırmalayan enfes soloları, Arthur Rizk’in de katkılarıyla kulağınızdan içeri küçük bir hızar sokuyor adeta. Gale’in 80’lerden fırlamış, Cro-Mags‘dan Discharge‘a pek çok hardcore devinden etkilenen sert vokalleri, Nightmare Logic‘i daha da kaslı bir hale getiriyor. Nick Stewart’ın sıklıkla 80-90 bpm arasına yerleşen ağır mı ağır ritim gitarı ise Power Trip’in süper ağır sıklette bile rakiplerine kilolarca fark atmasını sağlıyor.
Hem ilhamını gösteren (bir SLAYER‘ı, VOIVOD‘u veya VIO-LENCE‘ı duymamak zor gerçekten de) hem de yeterince özgün tınlayan bir albüm Nightmare Logic. Üstelik tavrın, ruhun ve duruşun ne kadar önemli olduğunun da en güncel kanıtlarından biri. Ancak bence albümü klasik kılan en önemli özelliği, keyif almak veya anlamak için metalci olmanıza gerek bile olmaması. Eğer içinizde herhangi bir şeylere karşı öfke varsa (ki insan olmanın ön koşullarından biri bence bir şeylerden rahatsızlık duymak) Power Trip Nightmare Logic‘teki, tıpkı METALLICA‘nın yıllarca başardığı gibi harika nakaratlar, kolayca hafızaya yerleşen ritmik bölümler ve basit görünen ustaca dönüşlerle size bu sert müziği kabul ettirecek, içinizdeki o sindirilmiş duyguları kabartacak, bir enerji patlaması yaşatacaktır mutlaka.
97/100
Metalperver’e destek olmak için aşağıdaki düğmeye tıklayıp Patreon sayfamıza göz atabilirsiniz:
Geri bildirim: Metalperver Haftalık – Metalperver
Riley Gale gibi dehşet bir vokalin bu kadar erken kaybedilmesi korkunç.