Cirith Ungol – Forever Black
Merhaba.
Heavy metal ansiklopedisinin iyiden iyiye eskiyip yıpranmaya başlayan ilk sayfalarına baktığınızda orada göreceğiniz birkaç ismin arasında, adını fantastik edebiyatın tartışmasız ustası J.R.R. Tolkien’ın ölümsüz Yüzüklerin Efendisi kitaplarında yer alan, Orta Dünya’nın baş düşmanı Melkor’un müttefiklerinden Ungoliant’ın son torunu olarak da bilinen habis örümcek Shelob’a ev sahipliği eden bir geçitten alan (LOTR geekliğimizi de konuşturalım fırsat bulmuşken) Amerikalı Cirith Ungol’u da göreceksiniz. 1972’ye kadar uzanan köklü bir geçmişe sahip heavy/doom metal grubu, pek çok isme ilham vermiş değerli bir isim…
Ben, hayatımda ilk defa bir Cirith Ungol albümünü baştan sona dinledim.
Sanki bir ara birileri King of the Dead albümünü vermişti bana ama hayal meyal hatırlıyor gibiyim onu da. O yüzden sanırım doğru düzgün dinlediğim ilk Cirith Ungol albümü, geçtiğimiz aylarda çıkan Forever Black oldu. Gerçi 1992 – 2015 arasını, yani hayatımın büyük bir kısmını da boş geçmiş Cirith Ungol. Kabahat biraz da sende yani sevgili Cirith Ungol. Albüm yaptınız da dinlemedik sanki. Hayır, önceden yaptıklarınızı da kaçırmışsam ne var? Haklısınız, IRON MAIDEN ve MOTÖRHEAD‘den beri önce kurulmuş bir isimsiniz. Verin mübarek elinizi öpeyim ama kusura da bakmayın, sizden evvel hatmetmem gereken onlarca grup vardı; anca sıra geldi. Efendim? Anlamadım?! Bak büyüğümsün diye bir şey demiyorum! İndir o elini bak…
Ne diyorduk, Forever Black. Yıllar sonra birleşme hikayesini kısaca toparlamak gerekirse yalnızca yeni bir basçı dışında grup ilk ve ikinci dönemindeki elemanlarla, yani hemen hemen orjinal kadrosuyla toplanmış ki bu ilginç. Kapağında her zamanki gibi Melnibonéli Elric’in yer alması (bir başka fantastik edebiyat karakteri; anti-kahramancı tayfanın sevdiği bir arkadaş) daha da anlamlı bir hale geliyor böylece. O kadar zaman sonra kadroyu sadece bir fire ile yeniden toparlayabilmek büyük iş… Onun dışında grubun 5. albümü Forever Black‘in yaklaşık 30 senelik bir aradan sonra geldiğini bilseniz yeter işte.
Bestecilik, gitar işçiliği açısından Forever Black, elemanlarının yeteneğini de metal tutkusunu açıkça gösteriyor. Eski kafalı olsa da eskimemiş rifler, her şarkıda birden fazla olmak kaydıyla albümün her yerine serpiştirilmiş gitar soloları ve geleneksel heavy/doom metale dair sevdiğimiz her şeyi 2020 seviyesinde sunmayı başarmış Cirith Ungol ve bu açıdan kesinlikle saygı duydum kendilerine.
Ayrıca 63 yaşında, hayatının önemli bir bölümünde (en azından bendeki bilgi bu) profesyonel müzisyenliğe ara vermiş vokalist Tim Baker’ı da alkışlamak lazım. The Call itibariyle öyle güçlü giriyor ve albüm boyunca aynı gücü koruyor ki şaşırmamak elde değil. Tek boyutlu bir vokali var ve açık söylemek gerekirse albümü dinledikçe ilk olarak vokaldeki çeşitsizlik batmaya başlayacak kulağınıza muhtemelen ama ne olursa olsun, güçlü bir performans.
Legions Arise itibariyle açıkça fark edeceğiniz üzere hala NWOBHM ile yakın temas halinde Cirith Ungol. Önde, önemli roller verilmiş bas gitar ve melodik gitar ikilisi, Forever Black‘i taşıyor zaten genel olarak. Tabii sağlıklı bir doz epiklik de unutulmamış. Özellikle bu tür müzikte olmazsa olmaz ballad kontenjanını Stormbringer parçası dolduruyor ve onun dışında da biraz daha hızlansa iyice coşturacağını düşündüğüm Nightmare, Frost and Fire‘dan fırlamış gibi duran (ne yani, eski albümlere göz atmadığımı mı sanmıştınız?) The Frost Monstreme veya kapanışı yapan isim parçası gibi büyük büyük, dramatik şarkılar da kılış & büyü dünyasına ışınlayıveriyor insanı. Bir de tabii diğer single çalışması Before Tomorrow var ki o gitarlarıyla göz dolduruyor.
Cirith Ungol’un eski bir takipçisi olsam, grubun geçmiş işlerini de göz önünde bulundurarak Forever Black‘ büyük yükselirdim kesin. Çünkü onca zaman sonra hiçbir şey kaybetmeden, kendini bozmadan ve aynı zamanda temcit pilavını da önümüze dayamadan, mis gibi geri dönmüşler resmen. Ha, grubu ilk defa Nisan ayının başında doğru düzgün dinleyen biri olarak da gayet sevdim; yeni dinleyicileri de rahatlıkla kendilerine çekebilirler.
Albümü ilk defa dinlediğimde, artık Tim Baker’ın tek boyutlu vokallerinden (güçlü ama bir süre sonra insan bunalıyor sabit tonda, aynı karakterdeki bu bağırıştan doğrusu) ve grubun belirli bir temponun üzerine çıkamamasından biraz baymaya başlıyordum ki son parçada olduğum fark edip rahatladım. 39 değil de 50 dakika olsa, iki şarkı daha uzun olsa hızla düşerdi puanım herhalde ama bu haliyle bile biraz daha çeşitliliğe hayır demezdim tabii. Bunun dışında da aman aman bir eleştirim yok gerçekten dedelere. Son albümünü Metallica Black Album‘u çıkardığında yapmış, yeni basçıları haricinde (o da 40 yaşında gerçi) 60 üstü müzisyenlerden kurulu bir ekibin elinden çıkan Forever Black hem eski takipçileri hem de grubu bilmeyen ama geleneksel heavy/doom metalini epik, bol NWOBHM soslu sevenler ve RPG mevzularına meraklı kimseler için mis gibi albüm.
Geç olsun güç olmasın 😀 eski albümerinden Paradise Lost’u çok tavsiye ederim, mükemmel bir albüm.
Geri bildirim: Heavy Metal – 2020 – Metalperver