Kritik

Cauldron Black Ram – Slaver

Merhaba.

Güncel olarak metali takip edenler, son dönemde 20 Buck Spin‘in atağının da farkındalardır herhalde. Özellikle ekstrem metalde TOMB MOLD, OBSEQUAIE, VASTUM, NIGHTFELL, CEREBRAL ROT ve daha niceleriyle sık sık adından söz ettiren bir şirket olmayı başardılar. Bazılarının biraz fazla ittirildiğini, yankı çemberi yaratılıp abartılarak övüldüğünü düşünsem de büyük bölümünün üst kalite işler olduğu ortada. O nedenle bu şirketin etiketiyle piyasaya sürülen albümlere karşı beklentimin ve heyecanımın biraz yüksek olduğunu söyleyebilirim.

2014’te yayımlanan bir önceki albüm Stalagmire ile 20 Buck Spin çatısı altına giren Avustralyalı black/death metal topluluğu Cauldron Black Ram’in yeni albümü Slaver‘ın promosu posta kutumda belirdiğinde, haliyle yine üst düzey bir şeyler bekleyerek albümü ve grubu kurcalamaya başladım. Kökleri 1996’ya uzanıyor Cauldron Black Ram’in ama Slaver, grubun yalnızca 4. albümü. Korsanlık, eşkiyalık gibi temalar üzerinden okkült ve mistik mevzulara da değinen karanlık bir müzik icra ediyorlar. Bana esas ilginç gelen ise gitar-vokal ve bas-vokal ikilisinin aynı zamanda MOURNFUL CONGREGATION‘da çalıyor olmaları. Öyle ki gitar-vokal Damon Good, Mournful Congregation’ın kurucu kadrosunda. Dünyadan haberim yok resmen.

Promo geldikten sonra kabaca bir Stalagmire‘a baktım önce; thrash etkisi bol, yüksek hızlı, arada da okült teması besleyen ağır, SLAYER vari melodilerle kararan, akıl almasa da türü seven için mis gibi işmiş Stalagmire. Slaver‘dan da benzer bir şey bekliyordum ama aradığımı bulduğumu söyleyemem. Neredeyse tümü orta tempoda, tembel riflerle, cıncırı gitarlarla dolu Slaver ve birkaç tur güç bela dinledikten sonra sonunu getirmekte zorlanmaya başladığım bir albüm oldu benim için.

BLACK SABBATH gibi köklere uzanan rifleriyle Smoke Pours from the Orificies of th… Yoruldum ya, 2. şarkı işte. Geçmişe öykünen bu tip melodileri seviyorsanız 36 dakikaya yayılan 10 parçanın sağında solunda denk gelip keyifle kötülük yükseliyor atmosferini yaşayabilirsiniz. Bu açıdan Cauldron Black Ram’in hakkını teslim etmeli. Nadiren giren gitar sololar da ilginç bir tat katıyor, The Pit‘te olduğu gibi. Bu arada üç elemanın da vokale katkısı var ve zaman zaman MORBID ANGEL‘a yaklaşan vokaller (yine aynı şarkıda görebilirsiniz) de yine albümün kötücüllük dozajını artırıyor. Özellikle Temple of Death‘te iyice ön plana çıkan brutal vokaller enfes.

Zaten aslında vokalden ve sözlerden bağımsız dinlememek lazım Slaver‘ı. Dediğim gibi korsanlık teması ile karanlık, zalim, imansız mevzuları birleştirip art niyetli sözlerle atmosferi karartıyor Cauldron Black Ram ve özellikle RUNNING WILD dışında korsanlık üzerinden barbarlık hikayeleri anlatan, sevdiğim çok sayıda grup olmadığı için Avustralyalı üçlünün bu yaklaşımını tazeleyici bulduğumu belirtmem lazım. Boğuk, primitif prodüksiyonu, özellikle hörül hörül bas-davul tonlarını da ekleyince gerçekten gaddar bir köle tacirinin elinde oradan oraya sürükleniyor gibi hissetmeniz mümkün.

Old School nostaljisinin keyfi ve kimi detaylardaki subjektif beğenilerim dışında Slaver ile ilgili çok da olumlu düşünceler gezmiyor zihnimde aslına bakarsanız. O yüzden albümde neyi sevdiysem bir çırpıda saydım gibi oldu zaten. Bunun sebebi de kısa sayılabilecek süresine rağmen zerre dinamizm barındırmadığı için çabucak tekdüzeleşmeye başlayan beste yapıları. Her parça benzer şekilde ilerliyor ve bu yetmiyormuş gibi hepsi 90-120 metronom arasında bir yerlerde gidip geliyor. Eh.

Black/death albümünden ziyade blackened death/doom gibi aslında Slaver ve biraz da beklentiyle ilgili olabilir sıkıntılarım ama albüm akmıyor. Yazdıkları her ortalama rifi kullanmak istemişler adeta ve ortalamalık deryasına dönmüş albüm. His Exultance bile buldukları o bir rifle ne yapacaklarını bilemeyip bu da outro gibi olsun hadi demişler gibi sanki.

Slaver‘ı sevenler çıkacaktır eminim ve bazı anlarda da hiç fena değil aslına bakarsanız ama albüm halinde müzik dinlemeyi sevenler için (kaç kişi kaldık, bilinmez) gerçekten bir süre sonra bayıyor hızla. Kölelik dünyası çok hareketli olmayabilir, hayat çabucak rutine bağlayıp tüm anlamını yitirebilir ama bunu birebir şekilde müziğe yansıtmaya çalışmak çok iyi bir fikir mi emin değilim. Gideyim de Stalagmire dinleyeyim efendi gibi.

65/100


Yazıyı/albümü değerlendirmek için:

Average rating 0 / 5. 0

Siteye destek olmak için aşağıdaki düğmeye tıklayıp Patreona göz atabilirsiniz👇
Become a patron at Patreon!

Korhan Tok

Üniversiteden sonra metali bırakmadım.

Bir Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.