Kritik

Green Carnation – Leaves of Yesteryear

Merhaba.

Norveçli prog/avantgarde metal grubu Green Carnation, gerek bir saat süren, tek şarkıdan ibaret A Light of Day, A Day of Darkness albümüyle, gerek 2006’da yayımladığı ve birçok rock/metal severin bam telini titrettiği Acoustic Verses ile, gerek eski bir barajın altında verdiği unutulmaz konserindeki theramin şovlarıyla ve daha niceleriyle, özellikle 2000-2010 arasında hafızlarda yer eden, kalplerde iz bırakan bir isimdi.

Canım, ciğerim In the Woods…‘un küllerinden doğan grup, Acoustic Verses sonrasında dağılır gibi oldu ve 2014’e kadar kendilerinden bir haber alamadık. Sonra yavaş yavaş festivallerde boy göstermeye başladılar ve ardından da kaçınılmaz olarak albüm haberi geldi. 14-15 yıllık uzun bir aranın ardından 6. Green Carnation albümü Leaves of Yesteryear, nihayet yayımlandı.

Toplamda ABBATH, SOLEFALD, MAYHEM, CANDLEMASS, ROB HALFORD, SEPULTURA gibi birçok önemli isimle çalışmış prodüktör ikilisi Endre Kirkesola ve Maor Appelbaum’un pırıl pırıl mühendisliğinde, Green Carnation’ın süregelen tınısını asla bozmayacak ve aradan geçen zamanı hissettirmeyecek harika bir prodüksiyona sahip Leaves of Yesteryear, ilk olarak bunu belirtmek gerek. Zaten albüm de retrospektif biçimde grubun ilk günlerine uzanıyor. My Dark Reflections of Life and Death, tam 20 sene önce yayımlanan ilk albüm Journey to the End of the Night‘tan. Bir de BLACK SABBATH yorumu (Solitude) var… Daha geriye uzanamazsınız zaten isteseniz bile.

Bu da aslında esas üzerine konuşulması gereken üç parçamız olduğunu gösteriyor. İsim şarkısı Leaves of Yesteryear, grubun genlerine işleyen o kasvetli, hüzünlü havanın korunduğunu, yalnızca daha rafine bir hale geldiğini görmek ve rahatlamak için yeterli. Nakaratta giren minicik, 80’ler göndermeli klavye dokunuşları, grubun uzun soluklu vokalisti Kjetil’in hiç eksilmemiş (hakikaten de ilk günkü gibi söylüyor yalnız adam, müthiş) perforfmansıyla birleşince direkt yakalıyor Green Carnation zaten dinleyiciyi. Kjetil’in yorumundaki saf melankoli, gitar-klavye arasındaki hüzünlü dansı daha da parlatıyor. Ana melodisi güçlü, geçişleri ustaca, zirve anları güçlü, solosu ve düzenlemeleri enfes, nereden baksanız canavar gibi bir şarkı Leaves of Yesteryear. Açık söyleyeyim, beklemiyordum.

Sentinels ise biraz daha dolambaçsız, fakat tıpkı öncülü gibi yine zekice örülmüş bir şarkı. Verse kısımlarında DEADSOUL TRIBE aklıma gelirken nakaratı ise radyolarda çalacak türden, neredeyse neşesi sönmüş, gazı kaçmış bir THE NIGHT FLIGHT ORCHESTRA parçasından fırlamış gibi. Klasik verse-nakarat-verse-nakarat sonrasında ise şarkının 2. bölümü, Green Carnation’ın progresif yönünün ne kadar güçlü olduğunu göstermekle kalmıyor, aynı zamanda Tchort’un ekstrem zamanlarından (EMPEROR, CARPATHIAN FOREST ve BLOOD RED THRONE geçmişini unutmak mümkün değil zaten) ufak tefek bir şeyler katmasıyla ayrı bir lezzete de kavuşuyor. Green Carnation müziğinde Tchort’un tremolo riflerini duymanın keyfi da başkaymış gerçekten.

Hounds ise açık ara albümdeki en deneysel şarkı. Akustik açılışından sonra bir CANDLEMASS albümünde duysanız şaşırmayacağınız dev bir doom rifiyle ilerleyen, verse bölümlerde ise bas rifleriyle progresif tarafa geri dönen, on dakikalık süresine yayılmış gitar sololarıyla iyice gönülleri şenlendiren bir başka canavarlık. Son izlediğimde de ulan ne kadar özlemiş adamlar çalmayı, vay be dediğimi hatırlıyorum ama Green Carnation’ın bu kadar istekli ve güçlü olduğunu görmek güzel ya gerçekten.

Tekrar kaydedilen My Dark Reflections of Life and Death‘in yeni düzenlemelerini daha ustaca bulsam da karşılaştırmak için açıp dinleyince ilk halini daha samimi bulduğumu söylemem lazım. O çiğ halinin ruhu daha farklı ve özel bana göre ama bu versiyon kötü demek değil bu tabii. Amatör ruh – profesyonel müzisyenlik arasındaki tercihinize göre biraz. Solitude yorumu ise… Ne bileyim, bence anlamsız. Albümü de düşük bir yerde kapatıyor hem. Materyal eksikliği mi, başka bir sebep mi bilmiyorum ama olmasa olurmuş.

Green Carnation kişisel olarak da yeri olan, sevdiğim bir grup. O yüzden de albümü biraz çekinerek açtığımı itiraf etmeliyim. Öyle ki 7 Mayıs’ta gelen promo postasını ancak geçen hafta açıp kurcalamaya başlayabildim. Fakat Leaves of Yesteryear, eğer varsa tüm endişeleri bir çırpıda silerek Green Carnation’ın geri dönüşünü görkemli bir olaya dönüştürebilen, güçlü bir albüm gerçekten. Melankoliyle harmanlanmış, çok sertleşmese de metal dinlediğinizi hissettirebilen iyi bir progresif albüm arıyorsanız 2020’in ilk yarısındaki en kuvvetli çözüm ortağınız Leaves of Yesteryear olabilir. Net tavsiye.

85/100


Siteye destek olmak için Patreon sayfamıza göz atabilirsiniz:

Yazıyı/albümü değerlendirmek için:

Average rating 0 / 5. 0

Siteye destek olmak için aşağıdaki düğmeye tıklayıp Patreona göz atabilirsiniz👇
Become a patron at Patreon!

Korhan Tok

Üniversiteden sonra metali bırakmadım.

3 thoughts on “Green Carnation – Leaves of Yesteryear

  • Burak Bostancıoğlu

    İnternette karşılaştığımda üzerindeki gothic tagi nedeniyle hiç ilgilenmediğim bir gruptu amma ve lakin nasıl bir öküzlük ettiğimin farkına vardım. Bu yıl içinde çıkan Ulcerate ile birlikte her boş kaldığımda elimin gittiğ bir albüm oldu.

    Yanıtla
    • 9yearsago

      Eğer bu gruba yteniysen bu albüm başlanacak albüm değil, Light of Day, Day of Darkness’i şiddetle tavsiye ederim.

      Yanıtla
      • 60 dakika – tek parça mevzusu gözünü korkutabilir birçok dinleyicinin aslında.

        A Boy in the Attic, bu albümde de yeni versiyonu yer alan My Dark Reflections of Life and Death, Child’s Play Part I ve II, Acoustic Verses albümünden de bir-iki parça vb. şarkılardan bir toplama yapıp hap şeklinde bakılabilir grubun tadına ilk defa dinlenilecekse. Fakat evet, Light of Day, Day of Darnkess gerçekten çok başarılı👍

        Yanıtla

Bir Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.