Nicola Denti – Egosfera
Merhaba.
İtalyan gitarist Nicola Denti, son dönemde üzerinde durduğum ve beğendiğim bir müzisyen. Ocak ayının sonunda tanıştığım Nicola, Steve Vai, Joe Satriani, John Petrucci gibi büyük gitar ustalarından esinlenen müziğindeki denge ile, normalde bu türü pek sevmeyen bana bile kendini dinletti ve hatta öyle ki şu an Şubat ayının son günlerinde yayımladığı Egosfera albümü için inceleme yazacak kadar kapıldım onun müziğine.
Egosfera, aslında konsept bir iş. Ekow ismindeki bir karakterin yolculuğunu anlatıyor Nicola bizlere gitarıyla. Gerçeklik algısı çarpılmış olan Ekow’un hayatı halüsinasyonlar ve delilik anlarıyla dolu ve dip noktaya ulaştığında son bir umutla oradan kurtulmak için bir yolculuğa çıkıp (elbette aslında günün sonunda kendini arıyor) kafasını toplamaya başlıyor. Zihinsel dengesini yeniden sağlayabileceği, varlığının boyutlarını kavrayabileceği Egosfera‘ya doğru (bu da bilinmez oluyor aslında herhalde) yola çıkıyor. Haliyle her parçanın belirli bir kurgusu, akış içerisinde bir görevi var. Bu da Egosfera’yı herhangi bir gitar albümünden ayırıyor ve rahatlıkla bağlantısızlıkla, dağınıklıkla ve kısaca gitar mastürbasyonuyla suçlanılma riskini önlüyor.
Nicola’nın sololarının hiçbirinde fazlalık hissi yok neredeyse ve albümün büyük bir bölümü rock tabanında, orta tempoda seyrettiği için kulağına batmıyor insanın hiç. When All Seems Lost, Escape from Madness, All the Good Things gibi parçalar hem ferah besteler hem de sakin yapılarıyla nefes aldırıyorlar. Yoğunluğun arttığı Brain Charmer gibi parçalarda dahi Nicola’nın tarzı, bütünü zedeleyen ve dinleyiciyi bunaltan bir hale sokmuyor müziği. Arada da By the River gibi akustik gitarlı, defli tatlılıklar da eklenmiş ki tadından yenmiyor.
Albüm elbette enstrümantal ama Nicola’nın konuşan gitarı sayesinde çok da ihtiyaç duyulmuyor vokale zaten. Ara sıra bebek ağlamaları gibi dış sesler ile konsept beslense de işin aslı defalarca dinledikten sonra bile hiç öyküsüne, anlatısına kafa yormadan yalnızca mis gibi soloları, akıp giden melodileri dinleyip geçiyorum. Albümün en metal metal bestesi Distorted Reality sayılabilir bu arada; daha başında böyleyse ileride daha da sert kısımlarla karşılaşılır gibi bir beklentiye girmemek lazım o yüzden. Anlık coşku anları, tempo değişimleri var tabii ama rif bazında en sert anlar albümün başlarında yaşanıyor, onu belirtmek gerek.
İşin teknik kısmı hem çok hakim olduğum bir konu değil hem de açıkçası iki dakikada açar öğrenirim ama umrumda da değil pek. O yüzden de kullandığı gamlarmış, modifikasyonlarmış vs. ilgilendirmiyor beni. Zaten anladığım kadarıyla Nicola’nın da öncelikli derdi de müzik yapmak. Fakat tabii ki gitar dinlemek, ufkunu genişletmek ve teknik tarafı değerlendirmek için de boş bir iş olmadığını söyleyebilirim Egosfera‘nın.
Tek canımı sıkan şey ise albümde hiçbir büyük Nicola Denti anına denk gelmemiş olmak sanırım. Evet, When All Seem Lost veya Brain Charmer gibi parçalarda öne çıkan, çılgın atan sololar var ama şöyle vay arkadaş dedirtecek, şaşırtacak bir kısma denk gelmedim. Zaten tarzı da ona yönelik değil; neredeyse RIVERSIDE havası var Nicola’da ama insan bu müzikte şöyle bir ortalık alev alsın istiyor.
Bunun haricinde neredeyse hiç açıp dinlemediğim bir türde hem dikkatle dinlediğimde hem de fon müziği olarak açtığımda fazlasıyla tatmin eden, hiç kulak tırmalamayan, müzikalitesi ve beste yazımındaki bütünlükle insanı doyurmayı başaran bir albüm Egosfera. Bu arada İtalya’nın başı büyük dertte şu aralar tabii, umarım bu yazı ile bir nebze olsun morali yükseli Nicola’nın da. Gitar müziğine ilgiliyseniz mutlaka bir göz atınız.