Slaughter Messiah – Cursed to the Pyre
Merhaba.
Bir albümü değerlendirirken bağlı olduğu türün güncel durumunu, grubun kendi içindeki gelişimini, albümün tutarlılığını, kaydın profesyonelliğini, sunumla müziğini uyumunu ve benzeri birkaç kıstas ile birlikte bir ton etkeni göz önünde bulundurmaya çalışıyorum. Üstelik de bunu kendi beğenilerimi belirli bir ölçüye kadar dışarıda tutmaya özen göstererek yapmaya gayret gösteriyorum. Tabii bazen de bir albüm geliyor ve dikkatle kurduğum yapıları çamurlu botlarının bir darbesiyle yıkıveriyor. O zaman da çaresiz, sadece albümün üzerimdeki etkilerinden bahsetmek durumunda kalıyorum.
Iron Bitch Desecrator, Sodomaniak ve Exhumator gibi rumuzlara sahip müzisyenlerden kurulan/oluşan Belçikalı Slaughter Messiah, grubun adından albüm kapağına kadar her şeyiyle serserilik övgüsü olduğunu belli etse de bilmeyenler için grup 2008’den beri yeraltında varlığı sürdüren, thrash metal ile black metalin leş bir kombinasyonunu üreten pis bir oluşum ve Cursed to the Pyre, bu çirkin ekibin ilk uzunçaları.
Black/thrash, en sevdiğim metal türleri arasında bazen ilk, bazen ikinci sırada. Buna karşın kabul etmek gerekiyor ki çok kısıtlı bir tür ve etkileyici bir iş çıkarmak kolay değil artık. Haliyle yeni albümleri değerlendirirken konu dönüp dolaşıp bu müziğe ne kadar tutkun olduğunuza bağlanıyor. SLAYER gitarlarını alıp daha da çirkinleştirerek, basitliğin gücünü kullanarak yücelen bu türe ba-yı-lı-yo-rum ben ve o yüzden de Cursed to the Pyre, daha önce binlerce defa dinlediğim şarkılardan oluşmasına rağmen, çok beğendiğim bir albüm oldu.
Hafif ürkütücü, Slayer bağını daha da öne taşıyan bir melodiyle açılan albüm, yükünü alır almaz 2/4’ün sonsuz gazı ve tremolo gitarlarla black/thrash dünyasına dalıyor kafadan. Thrash tabanın ağırlığı, 2:20 civarı bas-vokal Lord Sabathan (ya ne olacağdı?)’un tiz çığlığıyla kendini belli ediyor. Son bölüme ise iyice köpekleşen riflerle taşınıyor From Tomb into the Void ve çığlık çığlığa sona erip grubun cephaneliğinde ne varsa hepsini tek tek göstererek albümü özetliyor. Açılış parçasını sevdiyseniz hayırlı olsun; nurtopu gibi yeni bir thrash albümüne (black soslu) kavuştunuz. Albümün en iyi anları için ise biraz daha bekleyip Pyre ve The Hammer of Ghouls ikilisine gelmeniz gerekiyor. ÇILDIRIYORUM!
Ehm… Slayer dışında KREATOR‘ın da çılgın attığı dönemlerden izler taşıyor Cursed to the Pyre. Son bölümdeki Fog of the Malevolent Sore‘da görülebilir bu izler. Yedi dakikaya uzanan Hideous Affection ise tempo değişimleri, atmosferik bölümleri ve sololarıyla grubun progresif yönünü öne çıkarıyor. Baştan aşağıya itlik-serserilik amacıyla yola çıksa da dinamizmi, çeşitliliği elden bırakmamış Slaughter Messiah. Gerçi zengin rifleriyle hiç baymasa da bir süre sonra formülü oturuyor; birkaç tur dinledikten sonra tempo değişiklikleri daha az heyecanlandırıcı bir hal alıyor tabii.
DESTRÖYER 666, herhalde bu albüm ve Slaughter Messiah için en isabetli kıyas noktası olacak: Eğer Avustralyalı manyakların yaptıkları şeyleri seviyorsanız bu albümün de köpeği olursunuz muhtemelen. Bol agresif thrash, kürek kürek black metal ve bir doz da death metal; Cursed to the Pyre, 2020’nin leş albümleri kategorisinde üst sıralarda anılacak gibi, benden söylemesi. Bu arada kapağı kim yapmış zerre umrumda olmadı ve bakmadım ama ne kadar da şu, değil mi?
Off mükemmel bir albümmüş bu, evde sağa sola koşturarak dinliyorum.