Demons & Wizards – III
Merhaba.
Çıktığı sene dinlediğim albümlerden biriydi ilk Demons & Wizards albümü. Power metal Amerika’dan ICED EARTH, Avrupa’dan BLIND GUARDIAN‘ın önderliğinde altın çağını yaşıyordu ve bu iki grubun en önemli figürlerini buluşturan Demons & Wizards, 1999 yılında ilk albümünü yayımladığında tüm harçlığımı yatırıp almıştım hemen. Süper grup hadiseleri yeni yeni ayyuka çıkıyordu ve hali hazırda her zaman birlikte anılan bu iki grubun bir araya gelmesi, epey büyük bir olaydı. Üstelik albüm de gayet başarılırdı ve Hansi’nin çığlıklarına eşlik edemesek de içimizden söyleyerek, bir klasik gitar görünce hemen Fiddler on the Green‘e girerek geçen birçok güzel sene bahşetmişti D&W bize.
Altı yıl sonra gelen Touched by the Crimson King döneminde ise bambaşka bir manzara vardı; Iced Earth ikonik vokalistini kaybetmiş, Tim Owens’la bocalıyordu ve Blind Guardian da senfonik ögeleri iyice arttırıp speed/power metali azaltarak hayranlarını bölmeye başlamıştı. Power metal, 90’lardaki görkeminden uzaklaşmıştı ve Demons & Wizards heyecanı da azalmıştı epey.
2020. Power metal artık can çekişiyor ve türe önderlik edecek büyük bir isim kalmadığı için yeni dinleyiciler edinmekte zorlanıyor. Japon GALNERYUS bile 20. senesinde ve son on seneyi düşününce çıkan kaliteli power metal albümleri, kariyerine yeni başlayan gençlerden değil, son günlerindeki veteranlardan geldi hep. Iced Earth maalesef birbirinden zayıf albümlerle giderek küçüldü ve Blind Guardian da ha bozdu ha bozacak diye istim üstünde power metal hayranları… Böyle bir iklimde çıkan III (lan sabah akşam fantastik kitap okuyan adamsınız, albüm ismi olarak bunu mu buldunuz mu gerçekten?-_-), nasıl olmuş peki? Let’s find out.
Aslına bakarsanız III için saf power metal yakıştırması doğru olmaz. Iced Earth’ün alamet-i farikası haline gelen dörtnala taramalar ve şöyle etli butlu, kaslı ve ağır gitar riflerinin yanı sıra rock’n’roll zamanlarından alınmış sade kalıplar, bazen progresifleşen besteler, artık neredeyse hiç yapılmayan ballad denemeleri derken önceki iki albümde olduğu gibi daha kapsayıcı, daha genel bir metal ile karşı karşıyayız yine. Hatta önceki işlerden o kadar çok şey taşınmış ki III bir bakıma Demons & Wizards’ın best of albümü gibi hissettiriyor.
Zaten açılışı yapan Diabolic, ilk albümdeki açılış parçası Heaven Denies‘ın tematik devamı niteliğinde ve hayranlar için tanıdık bir karşılama. Bu güçlü açılış parçasında cennet ile cehennem arasındaki savaş anlatılsa da albüm konsept değil ve şarkılar ilerledikçe farklı temalar göze çarpmaya başlıyor. His Dark Materials‘tan etkilenen üç şarkı var, şizofreni ile ilgili bir şarkı var, Children of Cain adında kurgu mu dinle mi ilgili tam anlamadığım bir öykü anlatan bir şarkı var… Eh, daha azını beklemiyorduk zaten Hansi’den.
Özgür ruhlu besteleri, Hansi’nin hala güçlü vokaliyle fazlasıyla epik ve dramatik sunumu bir yana, bazen de o kadar demode ve sıkıcı oluyor ki bu ikilinin yaşlandığını, metale dair bilgilerinin artık maalesef epey kısıtlı kaldığını (zaten Schaffer’in zamanında Ben Iced Earth müziği etkilenmesin diye yeni albüm dinlemiyorum gibi akıllara durgunluk veren bir açıklaması da vardı) hissettirip üzüyor. Albümün en durağan şarkılarından Invincible‘ın 2. sırada olması büyük hata mesela; aynı tempoda, aynı 2/4 davul ritminde, hiçbir şey olmadan geçen bir dört buçuk dakika sunuyor Invincible ve bir süre sonra bas davuluna uyuz olmaya başlıyorsunuz.
Neyse ki Wolves in Winter, yeniden ortamı ısıtıyor. Bence Touched by the Crimson King‘deki tüm şarkılardan daha güçlü, daha heyecanlı bir parça ve albümün lokomotiflerinden biri. İlk yarının sonuna kadar da yine güçlü, yüksek tempolu parçalarla devam ederken dokuz dakikalık epik, hafif ballad havasındaki Timeless Spirit yine enerji seviyesini aşağı çekiyor biraz. Bir de o sonsuza uzayan soloyu, arkasında devamlı aynı iniş-çıkışı yapan koroyu çözemedim doğrusu. İyi bir solo ama keşke onunla birlikte arkasında olan biten de değişip dönüşseydi.
Zaten III‘ün en büyük sorunu bu: Çok fazla tekrar içeriyor ve her şey o kadar doğru, net tınlıyor ki bir süre sonra çok mekanize gelmeye başlıyor. Aynı davul ritmi veya aynı koro dakikalarca devam edince anlamı kaybolmaya başlıyor biraz. Özellikle bas davulu, epey keskin ve tok tonuyla insanın başını ağrıtmaya müsaitken bu kadar yoğun bir kullanıma gerek var mıydı, bilemiyorum. Kafa bu da kardeşim. Albüm kısa da değil üstelik ve bana sorarsanız rahatlıkla 50 dakika bandına indirilebilirdi 65’ten ve bu kadar çok konuşma, fısıltı ve tekrar edip duran ölçüler kırpılabilirdi.
Biraz eski kafalı, hantal ve uzun olsa da III‘te çok keyifli anlar da var. Mesela 70’ler sonundan fırlamış gibi duran Midas Disease, hem solosu hem de rock’n’roll ritimleriyle çok ayrıksı dursa da tek başına çok eğlenceli. Ayrıca hemen önündeki Dark Side of Her Majesty da albümün B yüzünü çok güçlü açıp Timeless Spirit‘i unutturuyor. Son sıradaki epik Children of Cain ise net favorim; ilk albümden birçok benzerlik taşıyan parçada türden türe atlayıp Hansi’nin müthiş vokallerinin rehberliğinde oradan oraya savruluyoruz. Hansi’yi, Iced Earth’ü, Blind Guardian’ı, Demons & Wizards’ı biraz seviyorsanız Children of Cain‘i beğenmeme ihtimaliniz yok zaten. Ayrıca Split‘in açılış rifini duyar duymaz AYST ÖRT BEEE! diye bağırdım bir an dayanamayıp… İnsan özlüyor o eski, güzel günleri.
Eskisi gibi değil hiçbir şey tabii ve III de yeri yerinden oynatmayacak tabii bu saaten sonra ama Hansi-Jon ikilisinin ceplerinde hala birkaç numara taşıdıklarını görmek, çok (çok) geç olsa da yeni bir Demons & Wizards albümü dinlemek iyi hissettirdi. Yine de beklentiyi çok yüksek tutmamanızı öneririm.
74/100
Hedefimize ulaşmak için 14 kişiye ihtiyacımız var. Biri sen misin?