Klasik Bir Cumartesi: Megadeth – Peace Sells… But Who’s Buying?
Siz kimsiniz de ben size merhaba diyormuşum, ha!?
Evet, bugün biraz burnu havada bir albüm inceliyorum; kendiliğinden bana da geçti Dave Mustaine’in kibri galiba. Çok pardon. Merhaba.
Mahallemizin Turuncu Deli’sinin nasıl biri olduğunu herkes biliyor az çok; Metallica’dan kovuluşu, Megadeth’in kuruluşu diye uzun uzun burada tarih dersi vermeye gerek yok ama tükettiği çeşit çeşit malzemeyle kafası sıcakta beklemiş hindi fümeye (yazık oldu) dönmüş Mustaine’in en öfkeli olduğu, en umursamaz takıldığı dönemin albümlerinden biri olarak Peace Sells… But Who’s Buying (PSBWB), Amerikan thrash metalinin mihenk taşlarını incelerken karşılaşacağınız en ilginç eserlerden biri şüphesiz.
Killing is My Business… And Business is Good! ile güçlü ama çiğ ve kontrolsüz bir çıkış yaptıktan sonra, tıpkı Metallica gibi Megadeth de 2. albümünde muazzam bir sıçrama gerçekleştirdi ve hem beste yazımındaki olgunluğu hem de çeşitliliği açısından grubun ileride ne noktalara gelebileceğinin sinyalcisiydi bu albüm. Üstelik hala insanüstü hızlarda akrobatik rifler yazsa da Mustaine thrash metalin görece orta tempolarda da çok iyi kotarabileceğini göstermişti.
Klasik Mustaine-Ellefson ikilisi dışında elbette bir Friedman değil ama işaret parmağındaki tendon sorunu sayesinde saçma sapan bir klavye aralığında çalabilen, bu gücünü de bolca kullanıp olmadı yerlere sıçrayarak Megadeth’e enteresan bir hava katıp Mustaine ile lezzetli bir tezat yaratan Chris Poland ve mikste aşırı geride kaldığı için pek bir şey anlayamasak da yer aldığı iki albümde de Megadeth’in temel ritim kalıplarını şekillendiren merhum Ger Samuelson kadrosundan çıkan PSBWB, 1986 yılını düşünürseniz (Master of Puppets‘ın, Reign in Blood‘ın, Among the Living‘in yayımladığı 1986 hani) o kadar teknik kalıyor ki grubun speed metal tarafının getirileriyle birlikte bildiğiniz thrash thrash gibi tınlamıyor bile. Bu konuda fusion ile kafayı bozmuş Poland-Samuelson ikilisnin payı büyük elbette. ‘Ellefson feat. Megadeth’ şakalarını başlatan bas prodüksiyonu da ayrı bir bomba.
Tavır olarak ise başta belirttiğim gibi anında tezgahı devirip karşıya uçmaya hazır Megadeth. İkonik açılışın arkasındaki The Conjuring ile bu karanlık, aksi ve kaba hali açığa çıkıyor fazlasıyla. Bugün bile konserlerin vazgeçilmezi Peace Sells hakkında ise ne söylenir, bilmiyorum gerçekten. Şöyle böyle iyi demek yerine zamanında MTV’nin David Ellefson’un harika bas girişini haber programına giriş müziği yaptığı notunu vereyim. Üstelik tam da telif sınırından kesip kullanmışlar ve gruba bir kuruş ödememişler böylece. Neyse, o zamanlar Megadeth de şimdiki kadar popüler olmadığından en azından reklam olmuş gruba ama yine de hayvanlık işte.
MTV’nin de etkisiyle tavan yapan PSBWB‘in şöhretini gözardı etmemekle birlikte albümün Megadeth diskografisinde biraz geri planda kaldığını düşünürüm hep. Kimi dinleyiciye göre Menza-Friedman ikilisinden bile daha potansiyelli Poland-Samuelson ikilisinin sayesinde albümdeki istikrar inanılmaz bir düzeyde ve bugün bile şarkı atlamadan dinlemeye devam ettiğim tek Megadeth albümü bu sanırım. Genel havayı ve bahsettiğim akışı biraz bozduğunu düşündüğüm I Aint Superstitious yorumu dışında (şarkı Willie Dixon’a ait ve net bir blues bestesi) dışında baştan sona tek bir besteymiş gibi, müthiş bir ritim ve devinim içerisinde albüm. Good Mourning/Black Friday‘ın uzayan girişi, ballad herhalde dediğiniz anda çılgın atmaya başlayan, harika bir groove ve özellikle herkesin sapıttığı 2. solosuyla Bad Omen ve tabii ki harika kapanış My Last Words, hepsi birbirine çok iyi bağlanıyor. Özetle harika ritimler üzerinde Poland’ın caz soloları ve yaratıcılık açısından en iyi zamanlarını yaşamaya başlamış Mustaine’in gitarıyla dansı… Eh, daha belanı mı istiyorsun diye sormazlar mı adama?
Peace Sells… But Who’s Buying, aslında o kadar da thrash olmayan özellikleriyle bir thrash metal klasiği olmayı başarmış, neredeyse kusursuz bir albüm. Günümüzde Megadeth ve Dave Mustaine denilince yüzüm ekşiyor, karnım ağrıyor ve tadım kaçıyor belki ama bu onun bir metal tanrısı olduğu gerçeğini asla değiştirmiyor. Dinlediğim binlerce albüme rağmen hala My Last Words dinlerken tüylerip ürperiyor, bilmem kaç bininci seferde bile solosunu ağzım açık dinliyorum hala. MUSTAINE BE KARDEŞİM! Öhm… Bir an gaza geldim pardon, şimdi daha iyiyim. Görüşürüz.
99/100
Hedefimize ulaşmak için 14 kişiye ihtiyacımız var. Biri sen misin?