Svart Crown – Wolves Among the Ashes
“Vaftizci Yahya’nın günlerinden beri Cennet’in Krallığı zorbalıktan muzdarip ve zorba insanları, onu kaba kuvvetle ele geçirmeye çalışıyorlar.”
Fransa’nın blackened death metal gurmesi Svart Crown, yeni albümünü Matta 11:12’den bir alıntı ile açıyor. Genellikle böyle bir alıntı ile açılan albümler, albüm fikrinin kaynağıyla ilgili ipucu veriyor olurlar ve Fransız dörtlü için de bu durum aynen geçerli. Kimi eski elemanları dönmesiyle ve yenilerinin katılmasıyla beraber kurucu JB Le Bail sabiti etrafında revize edilmiş kadrosuyla döküp saçarak, güç kullanarak, zorbalıkla ele geçirmeye çalışıyor Svart Crown dinleyiciyi.
Wolves Among the Ashes, beklenmedik şekilde Profane döneminden kalma bir vahşilikle başlıyor. Grubun bir süredir yaptığı en iyi şarkı Thermageddon, hızlı tremolo rifler ve blast-beat eşliğinde ortalığı dağıtırken grubun nasıl yavaşlayacağını, bir sonraki hamlesinin ne olacağını merak ediyorsunuz ve onlar da çok bekletmeden gayet doom tandanslı bir rif ile ağırlayıp yarı-temiz, üst üste bindirilmiş vokaller ile brutal haykırışlar arasında gidip gelen bölümlerle kafa kurcalamaya başlıyorlar. Ardından da çılgın bir solo ve ritim (resmen SLAYER ile NILE arasında bir solo bu; ne yapıyorsun Svart Crown?) kısmıyla kapanışa koşuyor şarkı. Thermageddon sona erdiğinde insan ister istemez şöyle bir silkilenip dik oturuyor kısacası. Harika bir başlangıç! Fakat sonra işler sarpa sarıyor…
Svart Crown’un en çok etkilendiği iki grup olan BEHEMOTH ve GOJIRA‘dan bahsetmeden Wolves Among the Ashes‘tan bashedemeyiz sanırım. Vokaldeki Nergal etkisi, davul dizilimlerindeki ve o atonal gitar numaralarındaki Gojira’nın varlığı Blessed Be the Fools ile iyice ayyuka çıkarken Down to Nowhere‘de “Davulsuz Low Lands mi dinliyorum ben?” seviyesine çıkıp Exoria‘da da Gojira tarafına doğru iyice tepe noktasına ulaşıyor. Açıkçası ne hissedeceğimi bilmiyorum tam… Gojira artık eski halinden uzaklaştığı için bir yandan Exoria‘nın gaz anları hoşuma gidiyor ama bir yandan da o kadar Gojira ki insan Svart Crown’dan da soğuyor biraz. Ha bir de; temiz vokal bu şarkıda epey yoğun olarak çıkıyor karşımıza. Kapanışı yapan Living with the Enemy‘nin ne olduğu belirsiz açılışında da devam ediyor.
Ayrıca JB deneysellik tarafında da Gojira’nın son dönemine epey öykünmüş olacak ki anlamsız orta-tempo bölümlerle doldurmuş besteleri. Ayrıca baştan sonra ağır aksak giden Down to Nowhere‘i de düşününce albümün son bölümü epey tökezliyor: Build-up muhteşem bir şey ve tekrar eden hareketlerden sonra aniden bırakmak dünyadaki en eski konseptlerden biri herhalde (pardon ya, haha) ama Living with the Enemy örneği üzerinden konuşacak olursak Svart Crown bu işin suyunu çıkarmış biraz. Şarkının 2:20’lik ilk bölümü intro zaten; 5:35 civarı başlayıp anca 7:30’da biten ikinci bir build-up daha var. Sekiz dakika şarkının dört dakikası boyunca durup bir şeylerin uzaklardan ağır ağır gelmesini bekliyorsunuz kısacası. Ayrıca ikisinin de sonunda beklentiyi karşılayan, hakikaten çılgın atan, blackened death etiketinin hakkını veren bir şeyler de olmuyor…
Bu kadar kafayı takmayan dinle geç tayfa ve New Yorklu Gojira’yı sevenler için boşluğa gidiyor bu yazdıklarım belki de ama Svart Crown gibi potansiyeli çok yüksek bir gruptan Wolves Among the Ashes gibi bir albüm dinlediğim için biraz üzgünüm açıkçası. Kötü değil; bu beceri seviyesindeyken bu kadar kaliteli isimlere benzemeye çalışıp kötü bir albüm yapmak zor zaten. Hadi Thermageddon ile At the Altar of Beauty‘i de ayırıyorum bir kenara. Fakat bütüne bakınca Wolves Among the Ashes biraz hayal kırıklığı oldu maalesef.