In Solitude – Sister
Merhaba. Bugün konuk yazarlarımızdan Gürkan Uzunpınar’ın bir incelemesini paylaşıyorum yine sizlerle. İsveçli heavy metal topluluğu In Solitude’un dağılmadan önceki son albümü olan, 2013 çıkışlı Sister‘ı incelemiş Gürkan; sözü kendisine bırakıyoruz:
60’lı yıllardan İtalyan yönetmen Mario Bava ilk uzun metrajlı korku filmlerini çekmeye başladığında oldukça iyi bir çıkış yakaladı ve kısa süre içerisinde Amerikan prodüktörler ile anlaşmaya başlayıp yerelde başladığı yolculuğuna küresel bir ün ile devam etti ve korku filmlerinin bugün klişe olarak adlandırdığımız senaryolarının belki de o dönemler ilk örneklerini çekti. 63 yılında çıkan Black Sabbath isimli filmi Black Sabbath’a isim babalığı yapmış; sinematografisi ve siyah-beyaz çekim arasında mükemmel bir bağ yaratıp filmlerinin senaryolarından, oyunculuklarından çok atmosferi konuşulmuş. Çok düşük bütçelerle yarattığı harika atmosferler sayesinde yıllar boyunca birçok heavy metal, goth rock ve black metal grubuna da bu konuda ilham olmuş bir isim.
In Solitude’un 2013 yılında çıkarmış olduğu kariyerinin son albümü Sister’ın kapağında da La Maschera del demonio filminden Barbara Steele’nin oynadığı Asa karakterinin suratını görüyoruz. Aynı şekilde bu film de ucuz senaryo ve oyunculuklara rağmen harika çekimleri ve atmosferi sayesinde kendisini sonuna kadar izleten ve bugünlere kadar uzanıp insanları hala etkisi altında bırakan bir eser.
Belki de bu filmin etkisiyle olacak ki kariyerlerine NWOBHM etkileriyle ve apaçık hissedilen Angel Witch esintileriyle başlayan In Solitude bu müzikal altyapıyı korurken aynı zamanda çok daha kirli neredeyse post-punk’a yakın gitar tonlarıyla süslenmiş ve Mercyful Fate’e daha yakın bir horror atmosferi ile karşımıza çıkıyor. Albüme bu atmosferi rahatlıkla yedirebilmek için tüyler ürpertici ve dinledikten sonra uzun süre akılda kalan He Comes isimli akustik parçayla bir giriş yapıyor grup. Özellikle sinemada ve edebiyatta şöyle bir düstur vardır; bir romanın, bir öykünün veya bir filmin giriş kısmı okuyucuyu veya izleyiciyi o esere bağlayan yegane unsurdur ve aynı zamanda o eserin tonu o giriş kısmı ile belirlenir. He Comes albümde tam olarak bu göreve oturuyor. Müzikte bu terim karşımıza leitmotif olarak çıkıyor, He Comes bir nevi bu görevi görüyor ve albüm boyunca He Comes’ın belli başlı akustik pasajlarını farklı rifflerin içerisinde duyabiliyoruz. Death Knows Where’de de ilk parçanın esintilerini duymamızla aslında albümün her parçayla üstüne koyarak ve birbirleriyle kenetlenerek örülmüş bir temanın ürünü olduğunu da hissediyoruz.
Son zamanlarda özellikle Ghost ve Tribulation gibi gruplarla ön plana çıkan elegant müzik ve horror temasının ilginç kombinasyonun bir parçası diyebiliriz Sister için. Fakat müzikal anlamda Ghost gibi retro, Tribulation gibi black metal tabanlı değil de daha çok NWOBHM tabanlı olarak karşımıza çıkıyor In Solitude bu albümle. Birbirlerine uzak ve zıt notaların oldukça başarılı bir şekilde notalara dökülmesi hele ki A Buried Sun‘da duyduğumuz netameli gitar yürüyüşleri gerçekten de çok çok başarılı bir karanlık atmosferin oluşmasında büyük rol oynuyor. Tematik akranları Ghost ve Tribulation gibi İsveçli olan grup bize aynı zamanda İsveç’in ne yüce bir memleket olduğunu da tekrar hatırlatıyor. Bu gereksiz bilgiyi de eklemeden geçemeyeceğim.
Grubun vokalisti Pelle Ahman vokal tarzı olarak Angel Witch’in efsanevi adamı Kevin Heybourne tarzını benimsemiş. Her ne kadar Iron Maiden ile çok daha ön plana çıkmış olan NWOBHM türünün vokal tarzı Bruce dickinson ile daha farklı bir çıtaya çıkmış olsa da underground alemde Heybourne’un etkisi aslında daha büyük ki Paul di Anno da Maiden’ın ilk dönemlerinde benzer bir tarzı benimsemişti. İlk duyduğunuzda bozuk veya uyumsuz bir vokal armonisi dinliyormuş gibi hissetseniz de dönemin post-punk etkisiyle vokal melodileri süslü olmaktan çıkıyor ve müziğin içeriğine daha çok hizmet eden bir hale getiriliyor. Sister albümünün vokalleri bu anlamda gerçekten kendi temasına başarılı bir şekilde hizmet ediyor fakat eğer çeşit çeşit vokal armonileriyle süslenmiş parçalar duymak istiyorsanız In Solitude bu noktada o hizmeti vermiyor.
Öte yandan prodüksiyon koltuğunda oturan Martin Ehrencrona, ki kendisi aynı zamanda Gehennah, Tribulation, Nifelheim ve The Oath gibi grupların prodüktörlüğünü de yapan kişi, da ayrı bir övgüyü hak ediyor. Kirli gitar tonları, çiğ bas gitar ile neredeyse mikrofonsuzmuş gibi kaydedilmiş gibi gümbür gümbür parçaların içerisinde yankılanan davul tonlarını bir arada tutarken aynı zamanda NWOBHM hissiyatını kaybetmeden old school korku filmleri temasını “özellikle klavyesiz işleyebilmek” her yiğidin harcı değil. Zaten portfolyosuna baktığımızda da bu kombinasyonu işleyen grupları görebiliyoruz sürekli. Bir diğer ayrı övgü hak eden insan ise grubun bas gitaristi Gottfrid Ahman. Cliff Burton’ın özellikle Call of Cthulhu’daki partisyonlarından açıkça etkilenmiş, çok benzer bir temayı da işleyen bir albüm olduğu için distortionlı bir bas gitar ile onun izinden giden Ahman gitarların arkasında sinsice hin dolu yürüyüşler ile parçaların gidişatında anahtar bir etken halinde, bunun en temiz örneğini A Buried Sun’ın arkaplanında kendisini bas gitarı bildiğiniz döverken duyuyoruz.
Özetle Sister, kulaklarınızla dinleyebileceğiniz bir Hitchcock veya Mario Bava filmi niteliğinde. En güzel yanlarından bir tanesi ise az önce de belirttiğim üzere klavye veya farklı çeşitlerde enstrümanları çok fazla işin içerisine katmadan bestelerinin kalitesiyle sizlere bu atmosferi sunabilen ve kendince NWOBHM türüne çok farklı bir bakış açısı kazandırabilmiş bir albüm.