Klasik Bir Cumartesi: Edge of Sanity – Crimson
Tarifsiz bir adamın tarifsiz bir albümünü anlatacağım bugün güya. Nasıl olacak bu, ben de pek emin değilim.
Merhaba. İsveçli Dan Erland Swanö, spot ışıklarının altında duran ikonik isimler dışında metal tarihinin gelmiş geçmiş en önemli figürlerinden bir tanesi ve eğer adını duymadıysanız, araştırmadıysanız, birazdan okuyacaklarınıza inanamayabilirsiniz.

Swanö, 2020 itibariyle dokuz farklı projede aktif olarak yer almakta. Geçmişte ise resmi bir elemanı olarak yer aldığı grup/proje sayısı yirmi civarında. Kendisi aynı zamanda seksenin üzerinde albüme konuk sanatçı olarak katkı vermiş bir isim ve prodüktör sıfatıyla kayıt miksaj ve mastering gibi alanlarda, Unisound stüdyolarında hünerlerini sergilediği albüm sayısı… İsterseniz şuraya tıklayıp saymaya başlayın siz; iki yüzü geçtikten sonra bıraktım ben. Ya da şu görsele göz atabilirsiniz minik bir fikir edinmek için.
Kısacası progresif metalin en büyüklerinden Arjen Lucassen’in favori müzisyenlerinden biri olmasından tutun da BLOODBATH‘in var olmasındaki büyük önemine, ilk üç ve kült MARDUK albümlerindeki etkisinden KATATONIA ve Katatonia insanı Anders ile olan müzikal ortaklıklarına, melodik ve melankolik progresif efsanesi NIGHTINGALE‘ine, son dönemde ön plana çıkan progresif ve melodik death metal projesi WITHERSCAPE‘e kadar saymakla bitmeyecek, hakkında günlerce konuşsak dahi muhtemelen bir şeylerden bahsetmeyi unutacağımız gerçek bir metal tanrısı Dan Swanö.
Bir de Swanö’nün Edge of Sanity’si ve oradan bizlere miras bir Crimson albümü var.
Baştan söyleyeyim; albümü daha önce dinlemediyseniz Spotify’da açıp da kısım kısım bölünmüş, sekiz parçadan oluşan haline aldanmayın. Çünkü Crimson, aslında tam kırk dakika süren tek bir şarkıdan oluşuyor. Evet.
“Another sky is young!” Albüme start veren bu cümlenin haykırılışını duyduğunuzda kulaklarınızın sizi yanılttığını düşünebilirsiniz ama hayır, gerçekten de OPETH insanı Mikael Åkerfeldt böğürüyor suratımıza doğru. Sert olduğu kadar BLOODBATH‘in köklerini anlamanızı sağlayacak groove bir rif ile açılan Crimson, kısa bir süre sonra hüzünlü bir melodi ile melodik death metalin buruk taraflarına geçiyor ve daha 2. dakikasına gelmeden de blast-beat davullarıyla insana dinlediği müziğin pasaport numarasını ezbere okutan bir mdm yapısına bürünecekmiş gibi hissettiriyor. Buraya kadar her şey normal…
Fakat sonra Dan Swanö dehası devreye giriyor ve önce piyano dokunuşları ve temiz vokal ile, ardından klasik gitarın hakimiyetinde acayip bir şeyler çıkıyor karşınıza. Daha ne olduğunu anlayamadan da Mikael Åkerfeldt yine gök kubbeyi titreten vokalleriyle bir kez daha bulandırıyor suları… Üç aşağı beş yukarı bütün albüm böyle bir döngü içerisinde hareket ediyor ve bu kağıt üzerinde bütüne ulaştırması zor unsurları birbirine bağlayan, albüme garip bir boyut katan progresif geçişler, temiz vokal bölümleri, çello partisyonları ve diğer bir dolu şey, bir süre sonra insanın ruhuna musallat oluyor adeta. Sonra sağda solda “Crimson’ın 27. dakikasındaki o manyak vokali hatırlıyor musun ağbiii?!” diye konuşmaya başlıyor insanlar deli gibi, haha. Aklı başında insana göre değil kısacası Crimson.
Bu yetmezmiş gibi bir de – tüm Dan Swanö işlerinde olduğu gibi – muhteşem sözler ve konsept tarafı da ayrı bir boyut katıyor Crimson‘a. Tek bir monarşik güç tarafından yönetilmeye başlamış dünyada insanlığın üreme yetisini kaybetmesi, tükenmenin eşiğindeki halleri üzerinden muhteşem bir hikaye anlatıyor ve alegorilerle bezeli sözlerinde geçerliliği sabit mesajlar veriyor Edge of Sanity. Meraklısı kurcalar durur zaten, uzatmıyorum hiç bu faslı. Tabii konsepti de besleyecek şekilde kimi rif ve motifler dönüp dolaşıp yeniden karşınıza çıkabiliyor albüm süresince. Albümün çılgın dinamizmi içerisinde hiç göze batmadığı, müthiş yedirildiği için de hiç kendini tekrarlıyormuş gibi hissettirmiyor üstelik.
Kısacası Crimson çok özel bir albüm ve Dan Swanö Hoca Efendi Hazretleri’nin Edge of Sanity’si gerçekten özel bir grup(tu). Melodik death metalin progresif bir bakış açısı kazanmasında, bugün çok sevilen pek çok isimin var oluşunda doğrudan katkısı bulunan Crimson için son söz, yıllar önce yabancı forumlardan birinde okuduğum bir yorumdan aklımda kalan şu cümle olsun: “Crimson’ın ilk iki buçuk dakikası o kadar iyi ki sonraki otuz yedi buçuk dakika bonusmuş gibi geliyor insana.”
Gerçekten de öyle.
100/100

Metalperver’i okumaktan keyif alıyorsanız aşağıdaki düğmeye tıklayın ve Patreon sayfamıza bir göz atın.
Harika bir albüm gerçekten. Yalnız, Åkerfeldt tüm vokalleri üstlenmemiş, bazı kısımlarda screamleri var sadece.
Tabii. O temiz vokallerin onun olmadığı aşikar diye belirtme gereği duymadım ayrıca.
Kastettiğim o değildi. Yorumu yedinci paragrafın başındaki kısma yönelik yazmıştım; girişteki brutal Åkerfeldt’in değil. Spotify’daki hâliyle pt.4’teki, verdiğiniz linkteki hâliyle de 14.24’teki vokali diğer kısımlarla kıyasladığınızda anlaşılabilir. Ama belki yanılıyorumdur, bilmiyorum.
Anladım. Hem iki vokalin kükremeleri birbirine benziyor hem de birkaç katman atıldığı için iyice karışıyor hepsi birbirine. Belki de ben yanılıyorumdur ama yıllardır Mikael’in söylediğini düşündüm hep o kısmı; çok oturuyor kafamda onun yorum stiline. Kesin bilen varsa aydınlatır bu yorumları görüp, öğreniriz doğrusunu.
Geç yanıt veriyorum ama vakit bulamadım. Opeth’in bayağı sıkı bir dinleyicisi olarak bana hiç yakın gelmiyor üstteki yorumda bahsettiğim kısımların dışındaki vokaller. Biraz araştırdım ama, belki özen vermeden okuduğum için, kesin bir sonuca ulaşamadım. Yalnız vikipedide Mikael’in vokal ve lead guitar olarak katkıda bulunduğu yazıyor. Boş yere yazılmış da olabilir tabii ama katkıda bulunduysa hangi riffi yazmış gerçekten merak ediyorum. Biz de ne manyak insanlarız ya, şu güzelim albümü dinlemektense kim söylemiş onu konuşuyoruz sanki bir şey fark eder gibi, haha. \m/
bu albümün saundunu başka hiçbir death metal grubunda görmedim. büyülü ve esrarlı ve karanlık, yoğun bir hava