Klasik Bir Cumartesi: diSEMBOWELMENT – Transcendence Into the Peripheral
Herhalde ancak beş-on kişi okuyacak ama bu hafta çok yanlış bir albüme sardım arkadaşlar… Merhaba.
Avustralya, pek çok açıdan olduğu gibi metal konusunda da ilginç bir memleket. Az ama öz çıkardığı grupların birçoğu, yaptığı türe doğrudan katkı verip hafızalarda yer edinmeyi başaran güçlü isimlere dönüşmüş durumda. Black/thrash türünde DESTRÖYER 666, melodik death metal devi BE’LAKOR, e zaten AC/DC fenomenini saymadan olmaz, yakın dönemde iyice çıldıran PARKWAY DRIVE ve daha sanatsal taraflarda NE OBLIVISCARIS vs. derken örneklerin ne kadar çoğaltılabileceğini görüp durmaya karar veriyor insan. Fakat bu zengin ve etkin grupların arasında öyle bir tanesi var ki Avustralya denildiğinde tartışmasız en başa yazıyorum yıllardır; ilk ve tek albümü Transcendence Into the Peripheral ile gençlerimizi zehirleyen, ocaklarımızı söndüren, soframızın tadını tuzunu kaçıran haysiyetsiz oluşum diSEMBOWELMENT’a düştüm ben, yine.
1989-1993 yılları arasında aktif olan ve iki demo, bir EP ve tek bir albüm yapıp dağılan diSEMBOWELMENT, ekstrem metalde yeraltı dünyası için çok kıymetli ve metal tarihi açısından da önemli bir grup. Çünkü Transcendence Into the Peripheral, death metal ile doom metali ilk defa birleştiren, funeral doom alt türünün tohumlarını atan özel albümlerden biri. Yine yalnızca metalin köklerini araştırmaya hevesli olanların veya türe ilgi gösterenlerin bildiği THERGOTHON, SKEPTICISM ve FUNERAL gibi öncülerle birlikte yeni bir alt türün keşfedilmesinde rol oynayan diSEMBOWELMENT’ı bu isimlerden ayıran şey ise içlerindeki açık ara en gaddar ve sert müziği yapmış olması.
The Trees of Life and Death‘in girişi, death metal ile ilgili yazılacak herhangi bir kitaba önsöz olabilecek cinsten; beton çivileri çakan bir davul, cazır cuzur bir gitar, kapkaranlık bir atmosfer ve “dört say indirelim camı çerçeveyi!” tadında bir coşkuyu iliklerinize enjekte eden death metal gazı. Ancak bu haliyle kitabına fazlasıyla uygun, güvenli bir müzik gibi görünse de albümün devamında diSEMBOWELMENT’in yaptıklarını görünce grubun uyumsuzluktan, düzensizlikten ne kadar beslendiğini, özellikle de dönemini düşününce ne kadar çığır açan bir vizyon ile hareket ettiğini fark edip afallamak işten bile değil. Şarkının gövdesini oluşturan beş dakikalık doom kısım, 90’lara damgasını death/doom gruplarının bile ender işlerinde karşınıza çıkacak türden bir tahrip gücüne sahip ve özellikle de grubun ana bestecisi, aynı zamanda da vokalisti Renato’nun sapkın, acımasız brutal vokali başka bir seviyeye. İki tür arasında keskin geçişler yapmak kağıt üzerinde çalışmayacak bir fikir gibi görünse de diSEMBOWELMENT’ın bu konudaki hakimiyeti mutlak. Her şeyi daha da karanlık bir hale getiren prodüksiyon ise aslında varlığıyla değil, yokluğuyla öne çıkıyor, haha. Alabildiğine çiğ, leş bir albüm bu.
diSEMBOWELMENT’ı ve Transcendence Into the Peripheral’ı bu kadar özel yapan şey grubun tavizsiz, salt bir umutsuzluk portresi çizmek için kederli melodilere veya kan kırmızından dramatik bir atmosfere hiç ihtiyaç duymaması. Aksine, kimi zaman kulak tırmalayıcı olabilen ürpertici çığlıklarını da kullanarak mümkün olduğu kadar sert, ezici ve yırtıcı besteler yazmış Renato. Genel plansızlık, herhangi bir yapı benimsemeye çalışmama hali ise bestelerin özgün karakterini ortaya çıkarıyor. Ölüm kadar soğuk tonlardaki temiz gitarlar ile uzayıp giden enstrümantal bölümler bir anda İsveç usülü death metale dönüp insanı silkeleyebiliyor, bugün bile. Yaşam ve ölüm ağacı, mutlak gerçeğin, ilk olanın denizi Abzu, gökyüzünün ve cennetin hakimi Anu gibi referanslar barındıran Sümer mitolojisinden gelen metaforlarla dolu sözler de muadillerinde yer alan buruk bir romantizmin çok ötesinde, ağır ve ezici bir konsept ile insanın göğüs kafesini baskılıyor. Tabii insana dair ciddi mevzulara temas edip yaralara tuz basmayı da ihmal etmiyor.
Üzerine konuşulmayı sonuna kadar hak etse de aslında tek başına tecrübe edilmesi gereken, her bünyede farklı bir tahribat yaratabilecek, bu haliyle de tehlikeli ve zor bir albüm Transcendence Into the Peripheral. Belki her gün dinlediğiniz türden bir death/doom değil ama senede bir defa bile dinleseniz etkisini üzerinizden ancak bir sonraki sene atabilirsiniz zaten, haha. Tüm zamanların en iyi death/doom albümlerinden biri. Hepinize geçmiş olsun.
100/100
Metalperver’de olan bitenden memnunsanız PATREON‘da abonemiz olarak kendiniz için küçük, bizim için kocaman bir adım atabilirsiniz. Okuduğunuz için teşekkürler.
oha lan efsanenin ilk defa canlı performansını gördüm
yıllarca bu adamlar gerçek mi,gerçekten boyle bi müzik yapıldı mı diye inamakta güçlük çekmiştim,
bayağı yapılmış
Henüz denk gelmeyen varsa diye şunu da bırakıyorum o zaman buraya: https://m.youtube.com/watch?v=Vxrp-sZAXIo
Şeytan bu gitarları, cehennemde bizzat kaydetmiş olabilir.