Alcest – Spiritual Instinct
Merhaba.
Taraf tutmayı seviyoruz. Başka bir şeyin parçası olmanın, işaret ettiği yaşama aitmiş gibi görünmenin peşinde koşuyoruz her zaman. Kendimizden daha büyük, kendimizi kendimizden daha iyi ifade edebileceğine inandığımız şeylere sıkı sıkı sarılmaya çalışıyoruz. Tabii bir noktadan sonra maalesef kendi karakterimiz açısından çok anlam yüklediğimiz bu diğer şeylerle ilgili gözümüzü kulağımızı tamamen kapatabiliyoruz. İşte bu yüzden de bazı grupların albümlerini incelemeyi hiç istemiyorum, çünkü biliyorum ulaşamayacağımı karşıya.
Fransız Alcest’in literatür anlamındaki değeri, grubun sevilip sevilmemesinden bağımsız olarak gerçekten büyük. Yeni bir metal türünü popüler hale getirip pek çok alakasız insanın bu müziklerle tanışmasına vesile olması ve shoegaze türüne black metalde görmeye alışık olduğumuz şeyleri ekleyerek bir çeşit metale giriş grubu işlevi görmesi de kıymetli. Fakat artık iyice ayyuka çıkmış bir gerçek var ki Alcest çok uzun zamandır aynı müziği yapıyor. Tabii dünya üzerinde uzun süre aynı müziği yapan ilk insan o değil ve bunun bir sakıncası da yok ama Neige’nin müzikal maharetine karşı tutumunuz, haliyle zaman içinde değişip dönüşebilecek bir şey değil; bir defa sevdiyseniz sonsuza kadar sevebilir, eğer ısınamadıysanız bir daha asla Alcest dinlemeden yaşamaya devam edebilirsiniz.
Black metal etkisi ve buna bağlı olarak genel ruh hali değişiyor ama Neige genel hatlarıyla Alcest müziğinin çerçevesini uzun yıllar evvel oturtmuş durumda. Her Alcest albümü üç aşağı beş yukarı aynı akorlar, aynı uçucu vokal performansı ve aynı patlayıcı anları birleştirerek benzer bir melankolik/romantik atmosferin elde edinimi üzerine kurulu ve bu açıdan bir hayli heyecansız albümler. Bu nedenle Kodama‘yı uzun bir süre tüketmiş bir dinleyici olsam da Spiritual Instinct‘i dinlemek için herhangi bir acelem, heyecanım olmadı. Önden paylaşılan Protection, bu defa daha direkt bir şeylerin gelebileceğine işaret etmekle birlikte yeni bir şey gelmeyeceğini de göstermişti net bir biçimde.
Tabii bu demek değil ki Spiritual Instinct kötü. Aksine, bunlara rağmen iyi bir albüm.
Neige üstün bir müzisyen ve Spiritual Instinct özelinde de optimum tekrarın pozitif etkisi, tansiyonun nasıl kontrol edileceği, dinleyiciyi yormadan/zorlamadan müziği katmanlandırma ve benzer motiflerle çeşitlilik sağlama gibi alanlarda yine ders veriyor. Bu türü ondan daha iyi yapabilen yok ve ister sevelim, ister nefret edelim; olabileceğinin en iyisi bu.
Alcest, Shelter ile tamamen shogaze tarafa yöneldikten sonra Kodama ile tekrar black metal tınılarına geri dönmüştü hatırlarsanız ve Spiritual Instinct de yine tremolo gitardan, blast-beat davuldan beslenen bir albüm. Tabii tüm bunların shoegaze parantezi içinde gerçekleştiğini, bildiğimiz anlamda bir black metalden söz etmediğimi anlamanız lazım. Blackgaze iyi hoş ama black metal değil neticede. Neyse, ilk şarkı Les Jardins de minuit her şeyi yeterince özetliyor zaten; 2:48 civarı giren bölüm bütün Alcest diskografisinin özeti niteliğinde. Fakat ilk şarkıdan bu kadar rif bazlı gitar duymak hoşuma da gitmedi değil. Ayrıca uzun açılışlara alıştığımız Alcest’ten daha çabuk ivmelenen besteler görmek de hoş bir sürpriz.
Tabii yine Neige’nin iç çarpışmalarıyla dolu, buna bağlı olarak söz-atmosfer anlamında yoğun bir temposu var albümün. Ruhani açıdan evrilmeyi, olgunlaşmayı, potansiyelini gerçekleştirmeyi ve çok daha fazlasını irdeliyor Neige. Sapphire sonuna kadar biraz daha pozitif bakıyor gibi görünse de kendi şeytanlarıyla yüzleştiği anlar da yok değil. Özellikle albümün tepe noktası ve daha karanlık ikinci yarısını açan L’île des morts, yani Ölüler Adası, hem Neige’nin brutal vokaliyle hem de enfes enstrümantal bölümüyle bir hayli öne çıkıyor. Bu arada sitede hem albüm incelemelerini hem de röportajını bulabileceğiniz, galiba biraz sevdiğim Kathrine Shepard, nam-ı diğer SYLVAINE de konuk bu şarkıda.
Tüm Alcest albümleri gibi Spiritual Instinct de fon müziği gibi görünmekle birlikte dikkatli dinlenildiğinde altındaki özenli işçiliği rahatlıkla gözler önüne seriyor. Fakat duygusal açıdan dinleyiciyi farklı hallere sokup etkileyebilen, değiştirebilen Neige’nin bu albümde daha monoton kalmış olması, tekrar tekrar dinleme konusunda biraz şüpheye düşürüyor. Ayrıca Kodama‘ya göre akılda kalıcı an bazında bir tık daha zayıf gibi ama nihayetinde Alcest müziğinde kendine yer bulan her şey, eksiği ve fazlasıyla blackgaze türünün bütün dinamikleri yerli yerinde her zamanki gibi. Detaylardaki farklılıklarla diskografide bir tık geride kalacak gibi görünüyor ama tabii hayranlar ve nefret edenler eminim yine bulundukları tarafa göre uç fikirlerle rasyonalize etmeye çalışacaklardır duygularını. O da onların bileceği iş.
Geri bildirim: 2010’ların En İyi 10 Albümü – Metalperver