BRUTAL ASSAULT 2019: Açılış Günü
Merhaba.
İlk olarak geçtiğimiz yıl katıldığım ve kendimce tecrübelerimi aktardığım Brutal Assault festivali, birçok açıdan eksiksiz bir tecrübe sunmuştu. 2019’da çıtayı iyice yükseltip çılgınca bir kadro açıkladıklarında ise yine dayanamayıp aylarca süren bekleyişin ardından bir kez daha kendimizi Josefov Kalesi’nin surlarından içeriye attık. Öncelikle Brutal Assault 2019’da kimler sahne aldı, program nasıldı bir ona bakalım:
Sonradan bu programda birkaç grubun yeri değişti ve DEICIDE tamamen iptal oldu maalesef. O nedenle yazıyı incelerken e bunun saatiyle öteki şey değil ki yani nasıl oluyor şimdi ben anlamadım, şeklinde kafa karışıklıkları olabilir, normaldir. Neyse, aynı zamanda doğum günüm olan 7 Ağustos’ta, Prag’dan yaptığımız üç saatlik bir araba yolculuğu sonrası ulaştığımız 9000 nüfuslu küçük bir köydeki anneanne yazlığı tadındaki alçak sedirli, kimsenin duymadığı marka minik televizyonlu, sevimli otelimize yerleşip hemen akabinde 16:20’deki VOIVOD‘a yetişmek üzere yeniden yola koyulduk; geçen yıl yayımlanan The Wake ile Piggy’nin kaybının acısını iyice üzerinden atan Kanadalı efsanenin ikinci şarkısına yetişmeyi başardık.
Fakat geçtiğimiz yıla nazaran kat be kat artan izleyici sayısı (biletler tamamen tükenmişti) nedeniyle henüz ilk gün ve akşamüstü olmasına rağmen arkalarda kaldık bu konserde. Gerçi bir yandan da iyi olmuş, çünkü albüm kaydında bolca övdüğüm Snake’in canlı performansta vokali epey cılız ve kulağa batan bir tondaydı maalesef. Grup canavar çalmasına ve Psychic Vacuum, son albümün yıldızları Obsolete Beings ile Iconspiracy, The Prow ve Voivod gibi enfes şarkılardan kurulu bir setle çıkmış olmasına rağmen Snake’in vokali epey baltaladı konseri ve son bir-iki şarkıyı dinlemeden vedalaştık Voivod ile.
Ana sahnede ENFSIFERIM ve SOILWORK gibi isimler çalarken benim için sırada Çek deneysel metalinin en köklü isimlerinden FORGOTTEN SILENCE vardı. 1993’te kurulan bu türler üstü avant-garde/progresif manyaklık ile ilgili pek bir şey söyleyemeyeceğim, yerelliğin avantajını da kullanarak iki ufak sahneden görece büyüğü olan Obscure‘u tamamen doldurmuştu. Kısa bir süre sonra başlayan yağmur saldırısıyla kendimizi kalenin güvenli koridorlarından birine attık ve onlardan sonra çıkacak INCANTATION‘ı beklemeye koyulduk. Death metal şimendiferi sahneye çıktığında ise festival gerçek anlamda başlamış oldu benim için.
30. yılını kutlayan Amerikan death metal devi, bu eşiği geçmiş olmanın da gazıyla dur durak bilmeyen bir şovla yıktı geçti adeta. Son albümden Lus Sepulcri ve Rites of the Locust, efsanevi Onward to Golgotha albümünden Golgotha ve Profanation ve 1997 yılının gözdesi Forsaken Mourning of Angelic Anguish gibi death metal derslerinden oluşan set bir yana, John McEntee’nin boru sesi eşliğinde kafa sallamak bile müthiş bir tecrübeydi. Hayvan adam.
Incantation’ın da son bir-iki şarkısında bırakıp Jägermeister sahnesindeki JINJER‘a doğru yollandık. Birkaç konser haricinde neredeyse tüm gruplarda benzer bir taktik uygulamak durumundaydık, zira yetişecek, izleyecek çok fazla grup vardı bu yıl. Neyse, grubun müziği bizi pek cezbetmediği için daha ziyade göze hitap peşindeydik ve Incantation sonrası biraz kafa toplamak, yiyecek-içeçek tedariğiyle kendimize gelmek için arkalarda kaldık bu konserde. Hemen sonrasında ise iki ana sahneden diğeri Sea Shepherd’da Metal Blade ittirmeli BATUSHKA vardı ve gerçekten bu konseri izleme motivasyonum sıfıra yakın olsa da tepkileri merak ediyordum. Kalabalığın arasında neredeyse konser boyunca sahneye hareket çeken, her şarkı sonunda Krysztof diye bağıran hatırı sayılır bir kitle olması dışında bu konser ile ilgili bir izlenimim yok. Fotoğrafçılar epey uğraşmışlardır orta parmaksız bir kare yakalamak için herhalde, haha.
Bu arada geçtiğimiz yıl keşfettiğimiz ve festival alanındaki açık ara en iyi burgeri yaptığına inandığımıza mekana gidip pulled pork burgerlerimizi gömüp, boş vakitlerde neler yapabileceğimizi görmek adına festival alanını keşfe koyulduk. Brutal Assault, detaylara ve konser dışı festival eğlencesi konusuna büyük özen gösteren bir organizasyon ve her geçen sene oyununu bir üst seviyeye taşımak için elinden geleni yapıyor. Bu yıl da Retro Arcade salonundan korku evine, savaş dönemi hastane sergisinden oyuncak bebek atölyelerine kadar çeşit çeşit eğlence sunmuştu katılımcılara. Biz de fırsat buldukça hepsini gidip görmeye çalıştık tabii. Ayrıca daha önceki yazılarda ve Brutal Assault Rehberi’nde bahsettiğim üzere yeme-içme açısından da gerçekten müthiş Brutal Assault. Organik Hemşin Çayı bile var, daha ne olsun?
Neyse, gruplara dönelim. Batushka sonrasında ise THERION, Theli setiyle sahnedeydi. Bu türü aman aman sevmesem ve grubu daha önce izlemiş olsam da Theli albümünün hatırına yarım saat kadar dikkatle izledim ve açıkçası epey iyi bir konser çıkardı grup. Ardından Avustralyalı PARKWAY DRIVE vardı ve festivalin en coşkulu konserlerinden olmasına rağmen ben o süreyi arkalarda bir şeyler yiyip içerek, muhabbet ederek geçirmeyi tercih ettim. Yine de alandan pek uzaklaşmadık, zira aynı sahnede Parkway Drive sonrası bir saatlik aranın ardından HYPOCRISY çalacaktı ve en önlerden iyi bir yer kapmalıydık.
Hypocrisy için beklemeye koyulduktan sonra hemen yan tarafta çalan CULT OF LUNA‘yı dinleyerek geçen, pek de hoş olmayan (hiç konser grubu değilmiş CoL, öğrenmiş olduk) bir saatin ardından Fractured Millenium‘un girişiyle beraber Peter Tägtgren ve kurmayları yerlerini aldı. Yaşın getirdiği yıpranmışlığa rağmen o kısa giriş sonrası öyle bir çığlık bastı ki Peter, neden festivale gitme sebeplerimden başlıca bir tanesinin Hypocrisy olduğunu konserin daha ilk otuz saniyesinden bir kez daha anlamış oldum.
Gün içinde bir ara fena bastırıp durulan yağmur, Hypocrisy ile yeniden çiselemeye başlayınca konserin tadı da başka oldu. Valley of the Damned, End of Disclosure, Adjusting the Sun ve Eraser gibi şarkılar nasıl geçti, tam hatırlamıyorum açıkçası ama bir ara Peter “Şimdi biraz yavaşlayacağız,” dediğinde ben “THE FINAL CHAPTER!” diye höykürünce “Not that much, not yet,” cevabını aldım kendisinden ve The Final Chapter çalınacağının da garantisi geldi böylece. Roswell 47 kapanışı öncesinde de The Final Chapter girdi hakikaten; konser sonrasında bira koklattılar, öyle ayılmışım. Şöyle bir havyanlık sundu Hypocrisy:
1. Fractured Millennium
2. Valley of the Damned
3. End of Disclosure
4. Adjusting the Sun
5. Eraser
6. Pleasure of Molestation / Osculum Obscenum / Penetralia
7. Fire in the Sky
8. Carved Up
9. War-Path
10. The Final Chapter
11. Roswell 47
Hypocrisy sonrasında ise çok merak ettiğim THE OCEAN için Obscure‘a koşturmak zorundaydım. Cambrian II: Eternal Recurrence‘ın ilk notaları girmişken alana yetiştim ve gecenin 01:10’unda gördüğüm kalabalık ufak çaplı bir şok yaşattı. Orta sıralardan, güç bela sahneyi görerek izledim resmen bu progresif delileri ve grubun kendine nasıl sağlam bir kitle edindiğini görmüş oldum. Hiç ara vermeden Ordovicium: The Glaciation of Gondwana ve Firmament ile devam ettiler. Silurian: Age of Sea Scorpions sonrasında ise hem yorgunluk hem kalabalık derken bu dört müthiş şarkı bana yetti ve FROG LEAP‘in sonuna yetişmek için yeniden ana sahnenin yolunu tuttum. Bu arada ileride bu festivale gitmeyi düşünen varsa günde ortalama 25.000 adımı gözden çıkarsın şimdiden.
Dünyanın en eğlenceli gruplarından biri olan Frog Leap, maalesef setinin sonuna yaklaşıyordu. Hawaii gömlekleri ve parti tavırlarıyla herkesi coşturmuşlardı. Özellikle PANTERA çalarlarken zıplamayan kimse yoktu galiba alanada. Neyse, ben de grubun Pokémon yorumunda üstümdeki sapsarı Ratos de Porão tişörtünün hakkını vererek deli gibi şarkıya eşlik edip tepindim. Bu arada bütün gün Brezilyalı birileriyle muhabbet ettim bu tişört sayesinde, haha. Neyse, Leo Moracchioli’nin müthiş Frog Leap’ini daha önce dinlemediyseniz mutlaka bir bakın.
Festivalin ilk günü böyleydi. Biraz yağmur, hafif yol ve Prag gezisi yorgunluğu vs. derken diğer günlere nazaran biraz sönük geçtiyse de Incantation ve Hypocrisy ikilisiyle gönüller şen oldu fazlasıyla. Tabii biraz da festivalin ikinci gününe saklıyorduk kendimizi, zira bir sonraki yazıda göreceğiniz üzere 8 Ağustos günü SODOM‘dan TESTAMENT‘a, SACRED REICH‘tan KAMPFAR‘a muazzam bir gün yaşanacaktı Josefov surları içerisinde…
therion fotoğrafını çok iyi yakalamışsın, ilk güne koyulmuş olsalar dahi en azından sahneleri için havanın kararmış olması güzel. ah, therion! ve ahahahahah metal blade batushka’sına yapılanlar nedense içimi hoş etti lkfjgdlf
ilk günün yıldızı hypocrisy’di. incantation’u obscure’a koyan zihniyete ne diyeyim bilemedim. batushka esnasında bol bol rusça (sanırım) küfür duyduk çevreden, aslında grup o kadar da kötü değildi ama orijinal kadroyu izleyememenin şanssızlığını yaşadık. coven’ı çok iyiydi, kadavar’ı da hypocrisy’nin hatrına es geçmek zorunda kaldım (en azından daha önce izleme şansım oldu)
ilk gün merch standları tanzim satış mağazası gibiydi, millet resmen yağmalamış ne var ne yoksa. üçüncü günde askıda hemen her şeyin üzerinde sold out yazıyordu. yeme içme konusu bol seçenekliydi, biraların çoğunu beğenmedim, genelde dışarıdan alıp yedik, içtik. son not; bu festivale gelecekseniz öncelikli olarak ev, pansiyon, otel seçeneklerini değerlendirin. kamp gerçekten alışkın olmayanlar için sıkıntılı olabiliyor. aşırı gürültü, aniden bastıran sağanak yağmur, sıcak-soğuk farkı, tuvalet ve duş sırası vs. ama bu ortamı da yaşamak gerekli diye düşünüyorum.