Klasik Bir Cumartesi: Napalm Death – Scum
Merhaba.
Siz bu yazıyı okurken ben çok uzaklarda olacağım… Başıma bir şey gelmezse bir önceki gece, Çekya’nın kırsalında bir yerlerde arka arkaya EMPEROR, TAAKE, NORDJEVEL ve HELLHAMMER‘ı izlemiş olacağım için siz bu satırları okurken çoktan aranızdan ayrılmış olma ihtimalim de var tabii. Fakat bu Metalperver’de klasik albümleri yeniden hatırlamamıza mani değil. Eğer mucizevi bir şekilde o geceyi atlatmış olursam ve bugüne, yani 10 Ağustos’a uyanmayı başarabilirsem, bu defa da REPULSION ile beraber grindcore türüne ilham vermiş, ekstrem metal adına tüm zamanların en önemli isimlerinden biri kabul edilen NAPALM DEATH, çok büyük olasılıkla üzerimden geçecek.
Alçak tavanlı ve ucuz alkollü bir konser ortamında değilsem grindcore türüne o kadar da yoğun bir ilgi duymadığımı itiraf etmeliyim. Birkaç özel grup haricinde (biri NASUM mu dedi?) öyle ölümüne bayıldığım bir müzik değil yani. Ancak kimilerine göre REPULSION‘ın bok yemesi kabul edilse ve bu manyaklığın şekillenmesinde TERRORIZER, CARCASS gibi isimlerin katkıları yadsınamasa da dünyada grindcore denildiğinde aklına direkt olarak Napalm Death gelmeyen bir metalci yoktur herhalde. İşte bu algının yerleşmesine sebep olan çılgınlığın başlangıcına gidecek ve grubun 1987 çıkışlı ilk albümü Scum‘ı konuşacağız bugün.
Uzlaşmaz tutumu ve radikal kararlarıyla Demir Leydi olarak anılan Margaret Tatcher’ın aşırı muhafazakar İngiltere’sinde yaşayan bir grup punk kafalı gencin zamanla çevrelerindeki baskıcı ortamdan bunalıp daha ekstrem bir çıkış yolu aramasıyla ortaya çıkan Napalm Death 1987’de ilk gerçek meyvesini verdiğinde, ekstrem metalde pek çok değişimin de fitilini ateşledi. Saymak bitmeyecek bu kısım ve mutlaka kaybolacağım bir noktada, o yüzden bulaşmayacağım. Fakat grubun bütün Birleşik Krallık’ta yeni bir punk akımı ve sahnesi yaratması bir yana, bugün ağzımızdan düşmeyen blast-beat terimini ilk defa Napalm Death davulcusu Mick Harris’in, Scum‘daki performansını biz fanilere açıklamak için kullandığını biliyor muydunuz? Öyle bir albüm işte Scum.
Mick’in sözleriyle JOY DIVISION, CRASS, AMEBIX, DISCHARGE ve D.R.I. gibi rock, anarko-punk veya hardcore yapan gibi isimlerden ilham alan bir gruptu Napalm Death ve hatta o zamanlar isimleri Napalm Death bile değildi. İlk albüm kaydı için neredeyse bir yıldır çabalıyorlardı ama tam kayıtlar bitti derken Justin ve Nic gruptan ayrıldı ve Mick Harris yeni bir kadroyla Napalm Death’i yok olmanın eşiğinden döndürdü. Böylece Mick sabiti etrafında yeni bir grup kuruldu ve önceden kaydedilen on iki şarkının üzerine on altı parça daha kaydettiler ve bir yüzü diğerinden farklı tınlayan (şahsi fikrim A yüzü anarko-punk, B yüzü metale daha yakın), iki ayrı albüm gibi görülebilecek Scum çıktı. Efsanevi Earache Records‘un ilk kayıtlarından biri olan Scum adeta statükoyu devirdi. Farklı türlerde bulduğu ilhamla ortaya yepyeni bir şey çıktı ve punk, hardcore ve metal için agresif kelimesinin tanımı tamamen değişti.
Tabii Scum‘ın kıymetini anlamak için dönemi, bağımsız müzik piyasasının durumunu da göz önünde bulundurmak gerek. Nik Napalm ve Lee Dorian ikilisinin vokalleri, özellikle de Nik Napalm’ın böğürtüleri alışılmadık bir şeydi ve bugün bile bu vokal türü pek çok dinleyici için zorlayıcı gerçekten. Dönemin punk kültüründen gelen politik tavır sözlere de yansıyordu üstelik ve tüm bu manyakça gürültülerin altında çok ciddi şeylerden bahseden, fazlasıyla olgun bir grup vizyonu yatıyordu. Şeytan ya da fantastik temalar kullanmak yerine kurumsal şirketlerin, politikacıların, sistemin yozluğundan, ikiyüzlülüğünden ve yalancılığından bahsediyorlardı. Minimum ücret alıp gününün üçte ikisini ağababaların ceplerini doldurmak için madenlerde, fabrikalarda bedenini tüketerek geçiren insanların haklarını savunuyorlardı. Hala da öyleler üstelik; bu istikrar bile aldığı bütün övgüleri hak ettiriyor Napalm Death’e.
E tabii 33 dakika süren ve 28 parçadan oluşan bir albümde detaylara girmek kolay değil. Hatta ille de bir şarkıdan söz etmek gerekirse bu tabii ki Dünyanın En Kısa Şarkısı titrine sahip olan, yalnızca 1.316 saniye süren You Suffer olurdu, haha. Fakat ikinci yarının hem beste hem prodüksiyon açısından metale daha yakın olduğunu not düşmek gerek. İlk on dokuz-yirmi dakikada olan bitene alışamazsanız sonraki on üç dakikaya bir şans verin yani, çünkü gerçekten başka bir albüm gibi Life? sonrası.
Bu albümde -herhangi bir yarısında- yer alan müzisyenlerin sonradan CATHEDRAL, SCORN ve GODFLESH gibi bambaşka türlere öncülük eden gruplar kurdukları notuyla beraber kapatayım artık, zira Napalm Death’in enerjisi sonsuz olabilir ama benim değil. Eğer metalin ekstrem kanadıyla bir ilginiz yoksa Scum hayatında duyduğunuz en manasız şey olabilir, fakat bizler için bu albüm bir mihenk taşı ve sevdiğimiz, dinlediğimiz birçok grubun da her daim başucunda duran bir rehber…
“Sanat hayatı yansıtır. Zor zamanlarda zor kararlar almak gerekir ve sadece aptallar sessiz kalırlar. Yapılması gereken her zaman sesini çıkarmaktır!”
Geri bildirim: Klasik Bir Cumartesi: Terrorizer – World Downfall – Metalperver