Arch/Matheos – Winter Ethereal
Selam. Klavyenin başına oturup da bir albüm hakkında bir şeyler karalamayalı neredeyse bir buçuk yıl olmuş; dolayısıyla olası herhangi bir dil sürçmesi için peşinen özür dileyip, asıl konuya dalayım.
Bir dönem progresif metal devi FATES WARNING’in vokalistliğini üstlendikten sonra metal dünyasından epeyce bir süre uzak kalan John Arch, (benim için) oldukça şaşırtıcı bir şekilde birçok dinleyicinin gözünde uzun vadede dinlenemeyecek derecede yorucu olsa da favori progresif metal vokalistlerimden bir tanesi. Hatta o “bir tanesi” olmak, yerini FATES WARNING’in halen gitaristi olan Jim Matheos ile birlikte çıkarttıkları ilk albüm olan “Sympathetic Resonance”dan sonra en sevilen olmaya bile bırakmıştı diyebilirim. “Sympathetic Resonance” benim gözümde progresif metal tarihinin en iyi üç-beş albümünden biridir ve vokallerin neredeyse tüm enstrümanlardan daha önemli ve önde olmasıyla biraz değişik bir perspektife bile imkan tanımaktadır. Çeşitli eleştirilerde Arch’ın vokal oyunlarının abartılı olduğu düşünceleri ile karşılaşsam da, bunlara şahsen zerre katıldığımı söyleyemeyeceğim.
Bu denli uzun bir girişin yegane sebebi “Winter Ethereal” ve ARCH/MATHEOS’un nasıl bir dinamiği olduğu ile ilgili bir taban oluşturmak. İlk albümden bu yana geçen (fazlaca uzun) sekiz yılın ve albümün dev konuk kadrosunun da beklentileri iyice yükseltmesiyle 2019 yılında en çok beklediğim şeylerden biri haline gelen “Winter Ethereal”a nihayet geçmeden önce son olarak konukları şöyle bir sayalım: Mark Zonder, Joey Vera (FATES WARNING), Baard Kolstad (LEPROUS ve daha niceleri), Bobby Jarzombek (FATES WARNING, SPASTIC INK ve niceleri), Steve DiGiorgio (DEATH, TESTAMENT ve diğerleri), Sean Malone (CYNIC, GORDION KNOT falan). Sanıyorum var daha ama ana fikri anladınız.
Albüm Vermilion Moons adında, bence ikilinin yaptığı en iyi şarkıyla başlıyor. John Arch’ın bir “You and I” deyişi var ki, sırf şarkı içinde birkaç değişik varyasyon ile bunu söyleyişlerini döngüye alıp saatlerce dinleyebilirim sanırım. Şarkı boyunca kompozisyon farklı keşiflere çıkıp o farklı yollardan başladığı fikirlere nefis dönüşler yapıyor; bu da şarkının uzun süresini eritip geçiriyor adeta. Maalesef ki albümdeki tüm şarkılar için aynı şeyi düşünmek mümkün değil. “Winter Ethereal” toplamda 68 dakikalık bir çalma süresine sahip ve doğrusunu söylemek gerekirse bir 15 dakika kadarı kırpılabilir benim gözümde. “Sympathetic Resonance”ın uzun şarkılarının her biri birer hikaye olarak baştan sona kendine bağlarken, Vermilion Moons, gümbür gümbür Wrath of the Universe, Kindred Spirits gibi şahanelikleri bir kenara koyarak, buradaki şarkıların bir nebze daha kopuk olduklarını, ya da yeterince güçlü olmadıklarını söyleyebiliriz. Bu da albümün içine girişi biraz zorlaştırıyor doğrusu – ilk dinleyişte tokat gibi çarpacak parça sayısı oldukça az.
Söylemek gerekir ki ne John Arch, ne de Jim Matheos performanslarından bir şey kaybetmişler. Albümün harika prodüksiyonunun da yardımıyla hem Arch’ın vokali hem de tüm enstrümanlar adeta parlıyor ve davullara, gitar ya da baslara özel olarak dikkat etmek isterseniz her birini tek tek seçip dinleyip hayran olabilirsiniz. Düzenlemelerin başarısı katmanların üst üste binip bir kakofoni oluşturmasını da engellemiş. Sonuç ışıl ışıl tam bir yaz albümahsd yok o başka bir şeydi.
Toparlamak, ve açık konuşmak gerekirse “Winter Ethereal” tüm beklentilerimi karşılamış değil. “Sympathetic Resonance” çıtayı çok, çok yüksek bir yere koydu ve “Winter Ethereal” hem biraz bunun; hem de fazla uzun olması, dolayısıyla biraz odaklanma problemi çekmesinin kurbanı olmuş gözüküyor. Tüm bunlar albümün kötü bir albüm olduğunu göstermiyor – kaliteli progresif metal dinlemek istiyorsanız hala doğru yerdesiniz. Hiçbir şey için değilse hem ağza hem beyne dolanan vokal melodileri için bile “Winter Ethereal” defalarca döndürmeye değer. Çok takip ettiğim bir alt tür olmasa bile bu yıl içinde bundan daha iyi bir progresif metal albümüne de şimdilik rastlamadım. Beklentileri doğru ayarlayıp dinleyince hala verecek çok şeyi olan, çok iyi bir kayıt var karşımızda.
79/100
Oooo, hoşgeldiniz hocam. Kritik çok güzel olmuş, kelimesi kelimesine katılıyorum. Bu sene çıkan başka bir iddialı progresif metal albümü için bkz.: Howling Sycamore – Seven Pathways to Annihilation.
Hoş buldum, teşekkürler. 🙂
Yazıyı yazdığımda henüz yayımlanmamıştı Seven Pathways to Annihilation, henüz dinlemedim ama belki de sondan ikinci cümleyi değiştirmek gerekir, bakalım eheh.