Gaza – No Absolutes in Human Suffering
Merhaba.
Daha önce Metalperver’e kazandırdığı Gospel incelemesinden ya da PATREON aboneliği isteğiyle incelediğimiz The Dillinger Escape Plan çılgınlığından hatırlayabileceğiniz Duodenum, bu defa da Gaza incelemesiyle karşımızda. Evet, söz sende Duodenum:
Bütün, her zaman kendisini oluşturan parçaların toplamından fazlasıdır. Yapbozun bütünü parçalarından anlamlıdır, cümlenin anlamı kelimelerin bağımsız anlamlarından büyüktür. Dinlediğimiz her müzik eseri, 12 farklı notanın kombinasyonlarından oluşsa da bir rif, notalardan fazlasını; bir şarkı riflerden fazlasını ifade ediyor. No Absolutes In Human Suffering ise birbirine zıt gibi görünen fikirlerin harika bir birlikteliğini sunuyor.
Albümü oluşturan üç temel unsur, az notayla oluşturulan alevli hardcore rifleri, bu ateşin üzerine benzin döken sludge pasajları ve bunlarla kontrast oluşturan hüzünlü akor bileşimleri. Beceriksiz bir grubun elinde kakofonik bir domates çorbasına dönüşebilecek bu karışım, Gaza’nın maharetli ellerinde tadından yenmeyen bir kelle paçaya dönüyor.
Mostly Hair and Bones ile adrenalini kökleyen albüm, bahsettiğim karışımı ilk defa ikinci şarkı This We Celebrate ile gösteriyor. Albümle aynı adı taşıyan şarkının sözleri şarkı isminden ibaret olsa da o tekrarların verdiği inanılmaz bir ağırlık var. Albüm sizi yoğun bir sisin içinde gördüğü soluk ışık huzmeleriyle yolunu bulmaya çalışan biri gibi hissettirirken bir anda üzerinize canavarları salıp paramparça edebiliyor. Son şarkıda ise hadi spoiler vereyim; biraz umutlu bitiyor sanki albüm.
Albümle ilgili en beğendiğim yanlardan biri de şarkı sözleri. The Truth Weighs Nothing başta olmak üzere birçok şarkının sözlerini okurken güleceğinize, çoğunda ise gaza geleceğinize eminim. Hatta itiraf edeyim, Skull Trophy’de kahkaha attım.
Albümün yıldızı kesinlikle davulcu Casey Hansen. 43 dakika boyunca eli ayağı rahat durmuyor. Matematiksel işçiliğe kaçan kompleks ritimleri inanılmaz gaz ataklarla birleştirirken müziğin durulduğu anlarda ise dinamizmi canlı tutmayı çok iyi biliyor.
Gitarda ise Michael Mason bahsettiğim sentezin yaratıcısı olarak özel bir tebrik hak ediyor. Her metal gitaristinin bilmesi gerektiğini düşündüğüm çok az notayla çok fazla adrenalin salgılatma sanatını yalamış yutmuş. Uyumsuz akorlar, d-beat hardcore ritimleri, çok güzel melodiler… Gözünüzü seveyim sadece bir When They Beg şarkısını dinleyin, yahu bu parçalar nasıl birbirine böyle uyuyor? Albümde bas gitar da es geçilmemiş. Özellikle sludge türüne kayan kısımlarda göğüs kafesinizin üzerine çöküyor. Vokalist Jon Parkin ise bu müzik için daha iyisini düşünemediğim hardcore vokalleriyle sözlerin hakkını fazlasıyla veriyor. Albüm boyunca müziği zenginleştirmek için yaptığı birçok numara var. Winter In Her Blood’daki performansı inanılmaz.
Prodüktörlüğünü Kurt Ballou’nun yaptığı albümde her enstrüman cam gibi duyuluyor. Trampet vuruşlarındaki enerjiye kadar hissediliyor. Özellikle müziğin yavaşladığı anlarda amfilerin kükremesini hissedeceksiniz. Zaten Kurt Ballou’nun adını anmak yeterli bu konuda.
Kendisinden önceki iki albüm de çok iyi ama benim kişisel favorim bu. Albümden sonra Jon Parkin hakkında bir tecavüz davası oldu ve bu esnada grup dağıldı. Kalan elemanlar Cult Leader adında devam ediyor şu anda fakat bence aynı heyecanı vermekten çok uzak, biraz formülü belli olan bir müzik yapıyorlar.
Bandcamp sayfasında kendilerini “emo müzik yazmak için toplanıp başarısız olmuş birtakım adamlar” olarak tanımlayan Gaza’nın bu albümde yaptığı ise kaos ve melodiyi, gazı, hüznü ve umudu aynı potada eritip parçalarından çok daha fazlası olan bir bütün ortaya çıkarmak. Bu yoğun müziğin içinde güzellikten parçalar bulabilirsiniz, ama bu parçalar kaosun içine gerçekçi olarak dağıtılmış durumda. Eğer siz de benim gibi müzik dinleyebilen bir atom yığınıysanız bu albümü kaçırmayın.
<3<3<3<3
Geri bildirim: Dehorn – Persecution Complex – Metalperver