A Pale Horse Named Death – When the World Becomes Undone
Merhaba.
Ölüm İsminde Soluk Bir At. İsminin güzelliği ve havası bir yana, TYPE O NEGATIVE insanı Sal Abruscato’nun yeni projesi olmasıyla bile ilk çıktığında dikkatleri üzerine çekmişti A Pale Horse Named Death. 2010 ve 2013’te yaptıkları iki albümle de kendi kemik kitlesini oluşturmayı başarmıştı Sal ve ekibi. Sonrasında ne oldu bilmiyorum ama grup yeni albüm için altı yıl beklemiş ve bu süreçte de ilk iki albümde yer alan Matt Brown’ı kaybetmiş.
Beş kişilik yeni kadrosuna rağmen elbette Sal’in sözünün geçtiği bir yer burası ve bu solgun at koşmaya başladığında fazlasıyla TYPE O NEGATIVE esintisi yarattığını fark etmek zor değil. Bariz bir biçimde, bir döneme damgasını vurmuş o gotik havanın bir benzerini yaratmayı hedefliyor Sal ve yavaş yavaş açılan When the World Becomes Undone, tematik açıdan birbirine bağlanan şarkılarla soğuk, mesafeli ve ürkütücü bir atmosfer kurgulamayı beceriyor gerçekten de.
Neredeyse bir ninni tadında giren ve ardından ağır gitarların, arka planda uzayıp giden soluk bir lead gitarın desteklediği, albümle aynı adı taşıyan açılış şarkısı sonrasında beklentiler epey yükseliyor. Fakat zaman zaman iyi bir kimya tuttursalar da on üç şarkı ve bir saatin üzerinde çalma süresinde bunu korumak kolay değil elbette ve pek de başarılı olamamışlar bu konuda. Birkaç iyi şarkıya sahip, biraz fazla tekrar içeren, kaliteli ama tekdüze bir albüm When the World Becomes Undone.
Albümle ilgili en sıkıcı şey filler dediğimiz şu safları kalabalık göstermekten başka işe yaramayan şarkıların albümün lokomotifi olan şarkılardan çok net bir şekilde ayrılıyor olması. Mesela tam şu an arkada çalan We All Break Down‘ı dinlerken insanın dikkatinin dağılmaması imkansız gibi bir şey. Bu kategorideki şarkıların kralı ise Fell in My Hole. Böyle şarkılar yapmaktan vazgeçemediği için 2000’lerin başlarında azalarak biten grupları düşündürmekten başka bir işe yaramadı Fell in My Hole. Albüm boyunca aynı çizgide devam eden özelliksiz vokal de pek yardımcı olmuyor açıkçası.
İsim şarkısıyla birlikte Love the Ones You Hate veya Dreams of the End gibi daha derli toplu ve çeşitlilik gösteren fikirler etrafında şekillenmiş, çan sesleriyle birbirine de bağlayabileceğimiz kimi şarkılarda ise epey başarılı A Pale Horse Named Death. Aynı şekilde grubun ve albümün en cezbedici yönü, şarkıların arkasında süzülüp duran lead gitar. Albümde üç gitarist var. Bu nicelik gitaristlere büyük bir serbestlik sağlıyor olacak ki bir tanesi mutlaka atmosferi perçinleme ana amacının haricinde tamamen özgür, neredeyse emrovize hissettiren bir şekilde arkada takılıyor. Albümdeki soloları dinlemek gerçekten keyifli, bunu belirtmek gerek.
Eğer bu türü çok tüketmediyseniz biraz içinizi bayabilir, çünkü genel olarak sabit bir çizgide ilerliyor albüm ama bunun arzu edilen bir durum olduğu da aşikar. Hoşunuza giderse tamamını keyifle dinleyebilirsiniz belki ama sarmazsa da üstünüzü başınızı yırtarsınız yarısında. Bana biraz uzun geldiyse de keyif alacak bir şeyler yakalayıp onlara tutunarak albümün sonuna gelmeyi başarabildim birkaç defa. Fakat bir daha bu kadar uğraşamam ve benim gibi o kadar zaman ve sabrı olmayanlar için ise şöyle bir alternatif sunabilirim: As It Begins dahil ilk üç şarkı sonrası Dreams of the End‘i dinleyin; doldurma şarkılardan arındırılmış, yirmi dakikalık gayet iyi bir E.P. çıkıyor ortaya, haha.
Albümü sadeleştirip EP olarak dinleme taktiğini grubun diskografisine uygulayıp güzel bir LP elde etmek de mümkün olabilir sanki.
Bu arada ex Type O gitaristi Kenny Hickey’nin de Silvertomb adlı bir grubu var ve bu sene albüm çıkarması bekleniyor. Bir adet de single’ları mevcut: https://youtu.be/XO1UOgorAoU
Silvertomb’un bunlardan çok daha iyi çıkabileceğini düşünüyorum ben de.