Voices – Frightened
Merhaba.
AKERKOCKE‘un 2012’de dağılmasının ardından üç eski Akerkocke elemanının kurduğu Voices’ı daha önce duydunuz mu bilmiyorum ama eğer duymadıysanız ve hem kendi içinde keyifsiz hem de dünyayla dertleri olan yalnız insan müziği seviyorsanız bu kritiği bir yeni yıl hediyesi olarak görebilirsiniz, çünkü Voices harika bir oluşum.
2014’te çıkan London albümü Akerkocke hayranları ve genel anlamda progresif black metal severler arasında takdir edilen ve benim de bir dönem epey dinlediğim bir albümdü ama itiraf etmem gerekirse London sonrasında gruptan ses çıkmayınca bir-iki sene içerisinde ben de unutmuştum Voices‘ı. Bu arada Akerkocke, black metal vesaire deyince kaçacaksanız hemen gitmeyin; Voices metal etkilenimlerine sahip bir dark pop yapan, en azından bunu iddia eden bir grup. Neyse, zaten 2016’da Akerkocke birleşince hepten çıkmışlardı aklımdan. İyi ki de çıkmış bir yandan, çünkü Frightened‘ı görünce bir anda bu İngiliz çılgınlığını yeniden hatırlayıp çocuklar gibi heyecanla saldırmıştım albüme. Heyecanımı ve beklentimi boşa çıkarmadığın için de çok teşekkür ederim Voices. Nisan sonu çıkmasına rağmen hala keyifle dinliyorum Frightened‘ı.
2017’de Akerkocke’un dönüşünü kutlayan Renaissance in Extremis, bu müziği yapanların hala bizlere gösterecek pek çok yeni numarası olduğunu kanıtlamıştı. An itibariyle iki grupta ortak elemanlar davulcu David Gray ve Akerkocke klavyecisi, Voices gitaristi Sam Loynes ve dostları Frightened ile London albümünde olduğu gibi yine kavramsal açıdan büyük büyük yerlere dokunan, ancak kendinin en büyük eleştirmeni olan sanatçıların yapabileceği türden bir insandışılaştırmaya devam ediyorlar. Fakat bu sefer daha farklı ve sade bir müzik var ortada.
London blast-beat üzerine akustik gitarların aktığı, Peter Benjamin’in monologlarıyla dolu garip bir albümdü ve açıkçası ne kadar sevsem ve övsem de zor bir albümdü. Frightened ise London‘a göre çok daha az metal tınlayan, çok daha kulak dostu ve garipliği daha geri planda tutan bir albüm. Elbette yine beklenmedik dönüşlerle yeni yollara girmekten çekinmiyorlar ama ham maddemiz 80’ler dark wave, THE CURE vari bir rock ve hafif bir post-punk. Manipulator ile dümdüz KATATONIA oluyorlar bu arada; Jonas’çılar ekran başına. Aynı şekilde durduk yere intihar edeseniz gelirse bir tur Footsteps dinleyin mesela; moral açısından hiç yardımcı olmasa da en azından gider ayak çok iyi bir şarkı dinlemiş olursunuz, haha. Bu şarkıdaki yaylılar (albümde bir çello, bir keman olmak üzere iki konuk müzisyen var) ve beraberindeki davullar gerçekten biraz terbiyesizlik. Albümdeki en metal işlerden birine göz atmak isteyen ise Dead Feelings‘e bir bakabilir; Frightened‘ın genelini yansıtmıyor ama en azından albümün tonu hakkında bir fikir edinebilirsiniz.
Bir-iki şarkıda/geçişte hiçbir şey hissedemeyişim –Fascinator nereye gidiyor mesela?- dışında çok eleştirecek bir şey bulamıyorum Frightened ile ilgili. Bir tek albümün kapağı gerçekten çok ama çok kötü… Neyse, bir şey demiyorum.
Yine biraz zaman harcamalı, biraz sadece ona kanalize olarak tüketmeli bir iş ama dolu dolu bir iş yapmış yine Voices. Sözlere pek giremedim ama zaten fazlasıyla kişisel ve buhranlı oldukları için size kalmış. Ergen ergen bağırmıyor Voices tabii, yanlışlık olmasın. London’ı tecrübe etmek ilginçti gerçekten ama Frightened ile Voices başka bir yere geldi gözümde. Artık kolay kolay unutmam herhalde. Footsteps nedir kardeşim.