Metalperver’den 2018’in En İyi 20 Albümü (10-1)
Merhaba.
İkinci onluyu şurada bulabileceğiniz listemizin esas kısmına, kısacası yılın en iyi 10 albümüne geldik nihayet. Açıkçası epey zorlandım gerçekten ve çok sevmeme rağmen daha geniş çerçeveden bakmaya çalıştığım için yer veremediğim albümler için hala biraz keyifsizim ama bu yıl hakikaten de birbirinden kaliteli albümlerle metal dünyası resmen ateş etti üstümüze.
Hazır yeri gelmişken, bu listede yer almayan ama ilk otuz, kırk albüm gibi daha geniş listelerde mutlaka yer bulabilecek YOB (kişisel favorilerimden) SATAN, BARREN EARTH (bu da), TOMB MOLD (bu da), HAKEN, RIVERSIDE, SARGEIST, 1914 ve diğerlerine buradan selam etmiş, gönüllerini almış olalım, haha.
Bu yıl içerisinde çıkan çoğu albümü dinlememe rağmen arada benim de atladığım, hakkını vererek dinleyemediğim birkaç albüm oldu elbette. Üstünkörü dinlediğim için kritiklerini yazamadığım, sene sonu listem için değerlendirmeye alamadığım isimlerden ilk aklıma gelenler BEYOND CREATION, HIGH ON FIRE, ESOCHTHRILIUM, THOU ve yeni albümü daha geçen hafta ortamlara salan ve biraz geç kaldığı için listelere giremeyen SULPHUR AEON var mesela; burada onları savunmak da hayranlarına düşecek artık. Eminim daha da vardır.
Uzun lafı 2018 hakikaten harika bir yıl oldu metal adına ve birden fazla türü çok seven bir dinleyici olarak adeta bayram ettim. Fakat iş artık en iyilerinin de en iyilerini seçmeye geldi. Albüm isimlerine tıklayarak kritiklerine ulaşabileceğiniz notunu düşüyor ve bombayı bırakıyorum: İşte huzurlarınızda Metalperver’den 2018 yılının en iyi 10 albümü!
10. THE OCEAN – Phanerozoic I: Palaeozoic
Garip, deneysel, katmanlı, karmaşık ve harika bir albüm Phanerozoic I: Palaeozoic. The Ocean’ı tanıyanlar zaten nelere kadir olduklarını biliyorlar ama Phanerozoic I: Palaeozoic ile artık o kadar üst seviyeye ulaşmışlar ki onları görmezden gelmek imkansız. Dinlemesi zahmetli, anlaması zor ve özümsemesi uzun süren bir albüm hakkında uzun uzadıya övgü dolu cümleler kurmak bir noktada kendimle çeliştiriyor beni ama The Ocean öyle bir paket sunuyor ki aslında tek yapmanız gereken biraz kımıldanıp harekete geçmek, çünkü gerisini Phanerozoic I: Palaeozoic hallediyor ve devinimle büyüyerek dev bir The Ocean çığı yaratıyor. Harcayacağınız zamanı sonuna kadar hak ediyor.
2015 yılındaki Children of the Night’ın başarısıyla bir anda yeraltından sıyrılıp geniş kitlelere adını duyurmaya başlayan İsveçli Tribulation, bu albüm ile birlikte ortaya koyduğu yeni vizyonun ikinci mevyesi olan Down Below sayesinde sınırlarını daha da genişletmeyi başardı. Grubun alamet-i farikası sayılan korku temalı rock tabanı artık iyiden iyiye kulak dostu bir düzleme yerleşmiş durumda ve The Lament, Nightbound ve The World gibi şarkılar ile Tribulation, doğru adımları attığı taktirde GHOST vari bir şöhret seviyesine çıkabilecek potansiyeli olduğunu kanıtlamış adeta. Gecenin androjen çocukları birbirinden ürkütücü masalları alabildiğine havalı bir uslüpla, cezbedici bir şekilde anlatmaya devam ediyor. Böyle gotikliğe, böyle hikaye anlatıcılığına, böyle gececiliğe can feda.
8. VARATHRON – Patriarchs of Evil
Peşin peşin söyleyip kurtulayım, yoksa sırf üç sayfa bu şarkıyı övebilirim; bu yıl içerisinde Ouroboros Dweller (The Dweller of Barathrum) kadar iyi çok az şarkı dinledim. Buram buram BATHORY havası, enfes gitar-klavye komboları, bizim buralar hissi veren besteleri, ağırbaşlı karanlığı derken Yunan Varathron uzun yıllardır açlığını çektiğim gotik, melodik Akdeniz black metalinin ne kadar müthiş bir şey olduğunu bir kez daha anlamamı sağladı Patriarchs of Evil ile. Zaten kariyerinde otuz yılı devirmeye hazırlanan grubun en çok ses getirdiği albümlerinden biri oldu ve sonuna kadar hak ediyor aldığı tüm övgüleri.
7. IMMORTAL – Northern Chaos Gods
Vay be Immortal.
Herhalde kimse Abbath ve tüm o yaşananların ardından Immortal’dan gerçekten müziğiyle, müziğinin gücüyle konuşulacak bir albüm beklemiyordu ama daha da şaşırtıcı olan ise 2009’dan beri kapalı duran, artık neredeyse örümcek bağlamış Blashyrkh’in kapılarının ardına kadar açılması ve içeride bütün heybetiyle doğrulmuş, karşısına çıkmaya cesaret edecek tüm düşmanları alt etmeye hazır bir şekilde bekleyen DEMONAZ ile karşılaşmak oldu. Söyleyecek pek bir şey bulamıyorum; Northern Chaos Gods, kötü olmak için sayısız bahaneye sahipken çok, çok iyi olmayı başaran bir albüm ve hem bu nedenle hem de Immortal ismine leke sürmeyi geçtim, günümüze taşımasıyla bile çok kıymetli bir yapıt. Bravo Demonaz, bravo Horgh.
Bu seneki death metal albümleri içerisinde bir sıralama yapmak gerçekten zor ve biraz da iş kişisel zevklere, detaylara kalıyor artık ve Horrendous progresif death metali tam benim sevdiğim, tam istediğim şekilde yaptığı için bu kadar yukarıda ama şunu da rahatlıkla söyleyebilirim ki patron torpili olmasaydı da en kötü ihtimalle yine ilk on beş içerisinde kendine bir yer bulurdu, çünkü Idol MU-AZ-ZAM bir albüm. Matt Knox ve Damian Herring ikilisinin gitarları hem bu kadar retro hem de bu kadar taze olmayı nasıl becermiş hala tam anlamıyorum ama yıl içerisinde dinleyebileceğiniz en üstün death metal albümlerinden biriydi Idol ve her yeni albümünde kendini aşmayı başaran Horrendous artık çıtayı öyle bir yere koydu ki, bir sonraki albümde Idol‘ı geçmek için geçmesi gereken diğer isimleri söylemeye dilim varmıyor.
5. MONSTROSITY – The Passage of Existence
Müzikten bahsetmekle uğraşamayacağım için size The Passage of Existence‘ı yapan kadro hakkında kısaca bir fikir vermek isterim: Basta pek çok yeraltı projesinde yer alan Micheal Poggione, gitarda bu yıl DEICIDE ile de albüm yapan Mark English, yine gitarda CHAOS INCEPTION ile yeraltında tozu dumana katan – mutlaka bakın bu gruba da – Matt Barnes, vokalde VILE‘dan Mike Hrubovcak ve davulda TERRORIZER, MALEVOLENT CREATION, OBITUARY gibi devlerde baget sallayan ulu erenlerden Lee Harrison yer alıyor. Yani bu adamlar bir tane vursa bir tane de yerden yeriz, gibi bir şey.
Bazı albümler var, sadece düşününce bile içimdeki o metal heyecanı, coşkusu katlanıyor. Nasıl bir şeyler barındırdığının anlık düşüncesiyle bile albümün gücünü hissedebiliyorum. Gandalf Kara Lisan’da konuştuğunda Ayrıkvadi’nin üzerine çöken bir anlık karanlığı düşünün; Monstrosity’nin ayı albümü The Passage of Existence‘ın hayalinde bile böyle hissediyorum işte. Dinleyince neler oluyor; ne siz sorun, ne ben söyleyeyim.
Hayatınızda death metale yer varsa bu albümü mutlaka bilmelisiniz.
4. SLUGDGE – Esoretic Malacology
Bu listeki albümleri elbette mermerler tokatlayarak, çiğ at kalpleri yiyerek hazırlandığım zorlu bir sürecin sonunda belirledim ama okumakta olduğunuz ufak paragraflar hakkında bir ön hazırlığım olmuyor açıkçası ve o an (şu an) albümle ilgili aklıma gelen, kendimce önemli bulduğum ya da öne çıkarmak istediğim şeylerden bahsetmeye çalışıyorum kabaca ve on altı albüm hakkında binlerce kelime yazdıktan sonra ilk defa şu an tıkanmış durumdayım, çünkü size Slugdge’ı nasıl öveceğimi bilemiyorum. Bir fikir vermesi açısından VEKTOR‘ün thrash metalde yaptığına benzer bir şey yapıyor Slugdge death metalde. Neyse, şuraya albümü açan War Squids‘i koyayım; o benden çok daha iyi anlatır Slugdge’ı:
Sansasyonel bir kişilik olmasa da kısa sürede black metal tarihindeki en önemli figürlerden bir tanesine dönüştü
Daniel Rostén ve içinde kiliseler yakan, cinayetler işleyen gerçekten kötü insanlar barındıran bir topluluktan söz ediyor olmamıza rağmen bütün black metal camiası içerisinde beni en çok ürküten, en çok tedirgin eden, karşıma almaktan en çok çekineceğim karakterlerden bir tanesi aynı zamanda.
Bu her gün karşılaşabileceğiniz türden, Metalperver’de bolca örneği bulunan türden bir black metal değil. Bu, Arioch rumuzu kullanan Daniel’ın bütün manyaklığını kendi kontrolünde dışa vurduğu saldırgan, vahşi, çiğ, lanet bir şey. Arioch karşısında herkes değersiz, basit bir varlık ve doğa kanununun keskin acımasızlığıyla, kurdun ağıla daldığı gibi dalıyor Arioch kulaklarınızdan içeriye Hekatomb ile.
P.S.: İstese gruptaki herkesi bir lokmada yiyip tek başına MARDUK olabileceğini de göstermesi çok korkutucu değil mi?
2. KRIEGSMASCHINE – Apocalypticists
Tamamen kişisel bir perspektifle baktığımda benim için yılın albümü bu. İyi demem imkansız, çünkü kişisel bir yıkımın tetikleyicisi olmaktan başka bir şey değil aslında ama gerçekten yüzlerce albüm dinledim ve Apocalypticists kadar aklımı başımdan alan, etkileyen ve benliğimi değiştiren başka bir şey olmadı. Sanat biraz da tecrübe ettikten sonra insanı değiştirip dönüştürebilme gücüne sahip olan eserlerdir benim için ve bu bağlamda Apocalypticists benim için tartışmasız bir sanat eseri. Çok büyük, çok görkemli bir beyan ve imkansıza yakın olsa da işin ezici kısmından sıyrıldığınızda ortada çığır açıcı bir performans var. Darkside’ın davulları daha önce bu müzikte asla duymadığım pek çok şey barındırıyor ve Apocalypticists‘in dinleyicisiyle bir kukla gibi oynamasını sağlayan ana faktör olarak albümün görkemini katlıyor. Fakat Darkside ve M, her zamanki gibi o kadar yukarıda durup öyle özgüvenli bir şekilde çarpıyor ki varoluş gerçeğini suratınıza, gitarmış davulmuş hiçbir şeyin bir manası kalmıyor.
YILIN ALBÜMÜ
.
.
.
JUDAS PRIEST – FIREPOWER
Açık söyleyeyim: 2018’de yılın albümünü Judas Priest – Firepower seçmeyen, en kötü ihtimalle ilk üç sıradan birine yerleştirmeyen herhangi bir mecranın benim gözümdeki değeri olduğundan birkaç basamak aşağı düşecek ya da düştü. Aslında başka bir şey yazmaya gerek yok ama birkaç satır yazacağım adetten:
Öncelikle Firepower, arkasına pek çok şaşalı rakamı almadan, görkemli bir tarihin geldiği son noktayı işaret etmeden veya global müzik listelerindeki satış rakamları ve diğer istatistikler olmadan da çok, çok iyi olduğu rahatça anlaşılabilecek bir albüm. Çünkü henüz ilk notalarından BİZ BURAYA YÖNETMEYE GELDİK! diye bağırıyor Rob Halford ve ekibi suratınıza. Firepower, Lightning Strike ve Evil Never Dies üçlüsünü ilk defa peş peşe dinleyip de ağzı bir karış açık kalmayan var mı gerçekten? Olabilir mi böyle bir şey?
Yıl değerlendirmesi sonuçta bu ama Firepower‘ı yalnızca 2018’de çıkan albümlerle kıyaslamak haksızlık olur, çünkü dünyada Firepower kadar metal olmayı başaran, metal tınlayan ve bunu göğsünü gere gere gösteren metal albümü sayısı o kadar da yüksek değil. Çünkü 67 yaşındaki Rob Halford, yine 67 yaşına merdiven dayayan Ian Hill ve 71 yaşındaki Glenn Tipton, artık bütün gücüyle bastırmaya başlamış zamanın sonsuz ordularına karşı son bir kez beraberce ayaklanıp direniyor sanki. Ellerindeki her silahı, topladıkları bütün gücü ve enerjilerini kullanıyorlar. Neredeyse elli senedir metal yapan, metali yaratan, yaşatan ve yaşayan adamlar niyet edince de ortaya başka türlü bir güç çıkıyor işte.
“2018 yılının en iyi albümlerinden birini 1970 yılında kurulmuş bir grup çıkardı.” yazmıştım kritikte ama şimdi müsaadenizle onu düzeltiyor ve kritiğin son paragrafını yeniden paylaşıyorum:
2018 yılının en iyi albümünü 1970 yılında kurulmuş bir grup çıkardı; bu cümleyi kurabiliyor olmak bile tüylerimi ürpetiyor açıkçası ama her fırsatta göte göt demekten geri durmayan, büyük büyük gruplara hıyar hıyar laflar eden kılçık bir adam olarak Firepower‘a söyleyecek tek bir kötü söz bulamadım. Judas Priest’in son albümü mü olur bilemiyorum ama eğer öyle olursa grup en iyi şekilde sona ermiş olacak. Üstelik elli seneye ve onca albüme rağmen daha fazlasını ister halde bırakacaklar hayranlarını, çünkü Firepower bu adamların hala taş gibi müzik yapabildiğinin kanlı canlı ispatı. Ayakta alkışlıyorum, inanılmaz.
Eh, nihayet bir yılın ve bir listenin daha sonuna geldik. 2018 nereden bakarsam bakayım metal adına pek çok ilginçlik barındıran, güzel bir yıl oldu ve umarım 2019 da üzerine koyarak devam eder ve yine sene sonuna gelindiğinde elimde bir dünya albümle ne halt edeceğimi şaşırmış bir halde ekrana bakarım.
Listeyi tartışmak, albümler/yazılar hakkındaki fikirlerinizi paylaşmak için yorumlara davet ediyor ve pistten çekiliyorum ve herkese mutlu, eğlenceli, birbirinden canavar albümler, gruplar keşfedeceğiniz bir 2019 diliyorum,
birlikte nice yıllara!
Çok kişisel bir durum ama The Ocean’ı 10.sırada görmek üzücü :((