Metalperver’den 2018’in En İyi 20 Albümü (20-11)
Merhaba.
Nihayet senenin en eğlenceli zamanına geldik! Üzerimize kürekle çöp atılan 2017’nin 2018’de hemen hemen her türde birbirinden canavar birçok albüm çıktı ve yavaş yavaş listeleri toparlamaya, senenin öne çıkanlarını belirlemeye başlamanın vakti geldi çattı!
Neredeyse 70 yaşına merdiven dayamış eşcinsel dedeler, markete gidip bira almaya yaşı yetmeyen ama gitarıyla adeta sevişen sinir bozucu veletler, mümkün olabilecek en saf şekilde müziğini icra etmeye çalışan, kalıplara sımsıkı bağlı gelenekselci sert adamlar, her şeyi birbirine katıp olabilecek en kaotik tınıları elde etmeyi hedefleyen, müziği bir deney sahası olarak gören çatlak mucitler, insanlığa savaş açmış, salt öfkenin vücut bulmuş hali olanlar, dipsiz bir karanlığın yılmaz temsilcileri, yaşamı sonsuz bir parti olarak görenler, karmaşık formüllerle beyin yakan matematik profesörleri, kafayı büyüyle ve ejderhalarla bozmuş koca koca adamlar, cezbedici güzelliğinin altında bir canavar saklayan muhteşem kadınlar ve sayamayacağım kadar çok daha fazlası… Metalin alabildiğine geniş çatısı altında toplanıp rengarenk bir yelpaze oluşturan sayısız grubun, sonsuz farklı sesin hepsine (abartmayayım, hepsine de değil) ne kadar teşekkür etsek az herhalde. İyi ki metal diye bir şey var, iyi ki bu müziğin, bu devasa ailenin bir parçasıyız!
Niye böyle sevgi doldum birden bilmiyorum ama biraz ciddileşelim, çünkü 2018’de siteye eklediğim 200’ün üzerindeki albüm incelemesi içerisinde fikrimin sonradan değiştiği ufak tefek şeyler olsa da hiçbiri birazdan bahsedeceğimiz albüm kadar beni ters köşeye yatırmadı. Yılın en iyi albümlerine geçmeden önce biraz öz eleştiri yapma vakti:
PRIMORDIAL – Exile Amongst the Ruins
Bu sene herhangi bir grubun hayranları veya genel kitlesiyle en çok ters düşmeme neden olan albüm. Bağlantıya tıkladığınızda göreceğiniz üzere 83/100 puanı var Exile Amongst the Ruins‘in ama puanı bu yazıyı yazdığım sırada güncelledim ve sene başında kritiği yazdığımda 93/100 puan vermiştim. Bu hesaba göre bırakın 20. sıradan girmeyi, listenin zirvesini zorlaması gerekiyor neredeyse. Müsaadenizle 10 puan düşürüyor ve dönüp baktığımda albümdeki bazı şarkıların yılın bestelerinden biri olabilecekken sonsuza kadar tekrar etme hastalığına yakalanarak vakitsiz aramızdan ayrıldığını görüyor, hata yaptığımı itiraf ediyorum. Zamanında gören gördü, söven sövdü ama ileride kritiği görecekler için puanı değiştirdim ve bu da Metalperver tarihinde bir ilk oldu: Yazdıktan sonra ilk defa bir albümün puanını değiştirdim. Ulan Primordial!
Primordial standartını zamanında o kadar üst seviyelere çıkardı ki kendi sınırlarını zorlamayan bir albüm yaptığında bile infial çıkmasına neden oluyor sanırım. Açıkçası Exile Amongst the Ruins‘in konuşulduğu kadar kötü bir albüm olduğunu düşünmüyorum asla ve hala keyifle dinliyorum. Zaten albüm kaydında elemanlar gitarları ters tutmadıkları sürece Primordial her yeni albümüyle sene sonu listesine girmeye devam edebilecek türden bir grup. Fakat 93 de neymiş yani, yok daha neler.
Tekrar konumuza dönecek olursak; metalin sonsuza uzanan ve artık iç içe geçip kocaman bir labirente dönüşmüş alt kolları arasında kaybolmadan bir liste hazırlamaya çalışmak epey zor bir iş olsa da aynı ölçüde insanı beyin fırtınasına zorlayan, hafızayı güçlendiren eğlenceli bir aktivite. Elbette ne kadar homojen ve objektif olmaya çalışsam da iş dönüp dolaşıp kişisel zevklerin etrafında şekilleniyor bir noktada. Akustik ve folk albümleri, rock albümlerini bu listenin dışında tuttuğumu belirtmek isterim, yoksa Ulvesang, Ivar Bjørnson & Einar Selvik – Hugsjá, A Perfect Circle, Hällas, Khôrada ve daha nicelerine de (biri MANES mi dedi?) mutlaka yer vermek gerecekti… Tabii dünyadaki her liste gibi bunun da subjektif bir liste olduğunu unutmamanızı temenni ederim şimdiden.
Sene sonu listesi hazırlarken aslında tek bir kıstasım var ve önümüzdeki senelerde de mutlaka dinlemeye devam edeceğim, o seneden bahsedildiğinde şıp diye aklıma gelebilecek ve çıktığı yıl önemli bir iz bırakabilmiş, etkili albümler seçmeye çalışıyorum. Böyle bir değerlendirme şeklini göz önünde bulundurunca 2018’de o kadar fazla iyi albüm var ki, aralarından bir eleme yapmak ve 20 tane seçmek gerçekten kolay olmadı. Daha listeye başlamadan bile yazının bu kadar uzadığını göz önüne alınca, iki parça halinde paylaşmayı daha uygun gördüm. Albüm isimlerine tıklayarak kritiklere ulaşabileceğiniz hatırlatmasını da ekleyeyim ve lafı uzatmayayım artık daha fazla; Metalperver’den 2018’in en iyi 20 albümü huzurlarınızda!
20. MORNE – To the Night Unknown
Morne, bu sene tanıştığım gruplardan biri. Sludge/doom türünde fazlasıyla verimli geçen 2018 içerisinde biraz arada kaynadıklarını düşünüyorum. Özellikle kayıt/miksaj mevzularında sayamayacağım kadar fazla projede yer alıp kendini ispatlamış Brad Boatright’ın katkılarıyla beton gibi bir tını yakalamış Morne. Ağlak olmadan acısını yansıtabilen vokali, basit rifler üzerine kurulu sert müziği ve puslu atmosferiyle To the Night Unknown yağmurlu, gri günlere uyandığımda ilk aklıma gelen albümlerden biri oldu yıl boyunca.
Geleneksel-modern dengesini iyi tutturmuş, zaman zaman ikinci dalga doom metalin bayrak isimlerine selam çakmayı ihmal etmeyen, birden fazla türe göz kırpan iyi bir modern doom albümü To the Night Unknown. Biraz daha akılda kalıcı besteler ve daha zengin bir vokal performansıyla daha da üst sıralarda olabilirdi.
19. IMPERIAL TRIUMPHANT – Vile Luxury
Trombon, trompet, tuba gibi enstrümanlarla bezeli, caz ustalarına öykünen avangart black metal. Kulağa nasıl geliyor bilmiyorum ama Vile Luxury olmak istediği şeyi olmayı başarmış, ruh hastası bir albüm gerçekten de. Black metali rahatsız edici, bunaltıcı tınılarla dinleyiciyi boğmak olarak algılayan New York çıkışlı Imperial Triumphant, arada da klasik/caz müzik pasajlarıyla suni, geçici bir dinginlik yaratıyor.
Açıkçası black metalde böylesine abuk bir ikilik üzerinden ilerleyen ve bu kadar kolay ısındığım başka bir albüm hatırlamıyorum. Imperial Triumphant hem kendini hem de dinleyiciyi germeden, zorlama hissinin açığa çıkmasına izin vermeden, samimi olduğunu hissettirerek deliriyor ve bunu da çok sistematik bir biçimde kotarıyor. Vile Luxury yıl içinde dinlediğim en ilginç ve kafa bulandıran albümlerden biri.
18. LONG DISTANCE CALLING – Boundless
Etkileşim ile büyüyen, dinledikçe daha çok sevebileceğiniz türden bir albüm. Gruba vokalist aldıktan sonra yaptıkları bütün işleri vasat bulduğum için çok temkinliydim ama Long Distance Calling nihayet hatasının farkına vardı ve yeni albümünde yine en iyi bildiği, en doğru yaptığı işe yaparak enstrümantal post-rock sınırları içerisinde kalmayı tercih etti, böylece Boundless gibi enfes bir albüm ekledi diskografisine.
In the Clouds çalan anlarda nedense zihnimde yan koltukta uyuyan bir sevdiceğin nefes alışverişinin eşlik ettiği, kıvrılarak uzayan yollarda araba kullandığım sahneler canlanıyor. Yol müziği tanımının karşılığı ve hatta onun bir çıt daha huzurlu/mutlu versiyonu Boundless. Tabii siz tam gardınızı düşürüp hayattan keyif alacak gibi olduğunuzda Weightless ve Skydivers ile sağlı sollu girişmeyi ihmal etmiyor, öyle olmasa zaten bu kadar gerçek ve güzel olamazdı. 2018’den enstrümantal, yeri geldi mi yine bam güm ama geneli görece sakin bir şeyler arıyorsanız Boundless bulabileceğiniz en iyi albüm. Tabii listeye alamadım ama bu noktada Vortex ‘in de adını anmak gerek mutlaka.
17. DRUDKH – They Often See Dreams About the Spring

Yılın başlarında çıktığı için olsa gerek, çabuk unutulan albümlerden biri de Drudkh’un yeni albümüydü.
Önceki iki albümü iyi birer black metal albümü fakat vasat Drudkh albümleri olarak gören ben, Ukrayna’nın gizemli doğasını kendi müziğinde somut bir öge olarak kullanmayı başararak yıllarca gönlümün orta yerine kurduğu Epikoğulları Beyliği’nde sefasını sürmüş Drukdh’un hiç de epik olmayan, folk tabanı yine çok zayıf, hatta aslına bakarsanız salt black metal yönü de pek kuvvetli olmayan yeni albümüne ba-yıl-dım. Artık onlardan eskisi kadar folk albümler beklemek hata gibi görünüyor ama grup daha düz bir black metalde de vasat kalıyordu açıkçası. Şükürler olsun ki nihayet yeni stili oturtmuş gibiler. Black metal tayfası zaten hakkını verdi albümün ama hem yıllar sonra nihayet Drudkh’tan taş gibi bir albüm geldiği hem de kendi türünde (gerçi Drudkh gibi müzik yapan başka da grup kalmadı pek) yılın en iyilerinden olduğu için bu listeye almasam içimde kalırdı. Kritiğin son cümlesini tekrarlayayım; oh be Drudkh, oh be.
16. WOLFHEART – Constellation of the Black Light

Kış metali kontenjanı Fin grup Wolfheart tarafından dolduruldu bu yıl. Tuomas Saukkonen’in nihayet dikiş tutturmaya başlamış olmasını görmek beni ayrıca mutlu etse de Constellation of the Black Light gerçekten iyi bir albüm ve kış metali yaptığını iddia eden bir melodik death metal grubundan bundan daha fazlasını beklemek hata olurdu zaten. Gümbür gümbür davulları ve Tuomas’ın soğuk melodileriyle albümün hit şarkısı Breakwater bile -gerilerde olsa da- sene sonu listelerine girmeyi hak eden bir albüme dönüştürüyor Constellation of the Black Light‘ı.
15. HORIZON ABLAZE – The Weight of a Thousand Suns

Neden sevilemeyebileceği hakkında çok az fikrimin olduğu bir albüm. Akıl hastalığı gibi metale çok uygun bir konsept, black metal soslu, yer yer temiz vokalin de işin içine dahil olduğu progresif ve karanlık bir death metal. Üstelik kulağa geldiğinden çok daha homojen ve zahmetsiz bir şekilde birleştirmeyi başarmış Horizon Ablaze tüm bunları. Bir Insidious ya da Delusions of Grandeur dinleyip etkilenmemek imkansız bence.
Aklı başında sitelerde epey övülseler de bu yılın en hak ettiği değeri göremeyen albümlerinden biriydi bana göre. Bilemiyorum Altan, daha çok insanın övmesi lazımdı bu adamları sanki.

35 senelik muazzam bir tarihe ve muhteşem albümlerden oluşan benzersiz bir diskografiye sahip olmasına rağmen Voivod hala bir şekilde az bilinen, hak ettiği değeri görmeyen, insanların/organizasyonların/şirketlerin pek umursamadığı bir grup olarak kalmayı nasıl becerdi gerçekten aklım almıyor. Piggy sonrası grubun kan kaybettiği malum, fakat bu adamlar Piggy varken de o aramızdan ayrıldıktan sonra da muhteşem işler yapmaya devam ediyorlar. The Wake pek çok açıdan eksiksiz bir albüm ve kendine özgü thrash yapısı içerisindeki enfes post-apokaliptik konseptini takip etmek de bir o kadar keyifli. Kadrosu darmadağın olsa da Voivod hala taş gibi.
13. BOSS KELOID – Melted on the Inch

Sludge türü altında konumlanmasına rağmen müziği sludge sınırlarının çok ötesinde bir isim Boss Keloid. Özellikle bu albüm ile gruba dahil olan Matthew Milne’in de etkisiyle birlikte iyice tür kalıplarını aşarak herkese hitap edebilecek bir hale gelmişler. Progresif/saykodelik rock ile harmanlanmış, doom metal hissiyatı veren ve stoner zahmetsizliğinde bir albüm Melted on the Inch. Böyle olunca da mutlaka bir yerden yakalamayı başarıyor dinleyicisini. Listedeki en metal olmayan albüm belki ve yazının başında bu listeden ayrı tuttuğum albümlere biraz daha yakın bir iş ama Boss Keloid’i öne çıkarmak istedim özellikle. Muhteşem vokalleri, farklı yönlere sapmaktan çekinmeyen besteleri ve hafif hüzünlü yapısıyla enfes bir albüm Melted on the Inch. Daha da büyüyecekler umarım.

Herhalde hayatta en çok sevdiğim 7-8 gruptan biri Marduk. Aslında böyle bir durumda bir Marduk albümü hakkında objektif bir değerlendirmede bulunmam çok zor, fakat neyse ki Marduk öyle albümler yapıyor ki gruba olan derin hayranlığımı albümün objektif değeriyle ilgili cümlelerin arkasına saklayabiliyorum…
Daha az Mortuus, daha çok Marduk bir albüm Viktoria ve bu nedenle Frontschwein gibi her şeyi önüne katıp duman edebilme gücüne sahip değil ama köklerinde çok daha Marduk bir albüm. Werewolf, June44 veya Viktoria gibi uzun süre konserlerde çalışanacak şarkılar barındırmasının yanında Tiger I, Narva, Silent Night… gibi Marduk’un hala geliştiğini gösteren bestelerle yükseliyor Viktoria.
Marduk her defasında hiç kimseyi umursamadan, hiçbir trendi takip etmeden, kendini hiçbir kalıba sokmaya çalışmadan canı ne isterse onu yapıyor ve bunu büyük bir ciddiyetle, profesyonellikle, sistemle yapıyor. Bir Marduk albümünde olması gereken her şey var Viktoria‘da bu zaten çok yüksek bir standartı işaret etmeye yetiyor. Yine de eğri oturup doğru konuşalım; yıl içinde çıkan bazı black metal albümlerinin epey gerisinde kalıyor Viktoria. Mortuus kendi tarzını gruba empoze etmediği taktirde Marduk’un potansiyeli bu kadar mı? Değil elbette. Ancak bir sonraki albüm de bu şekilde olacaksa Morgan’ın biraz daha vites artırması gerek.
11. HATE ETERNAL – Upon Desolate Sands

Yuh sana Hate Eternal. Oha be Hate Eternal. Ne dinlettin bize öyle? O geçen bir uçak mıydı, yıldız mı kaydı, yarasa mıydı neydi?
Ekstrem türlere gönül vermiş olanların sevip saydığı Eric Rutan’ın hayvanlık mabedi Hate Eternal yine içimizden geçti gerçekten.
Çok bir şey söylemeye gerek yok, içerisinde şöyle salt hayvanlık barındıran ve yılların tecrübesiyle bütün death metal külliyatından bir şeyler bulabileceğim bir albüm dinlemek istediğimde artık aklıma ilk gelen albümlerden birisi de Under Desolate Shrines olacak, bu kesin. İnsanı dayak yemişe, kamyon çarpmışa çeviriyor Eric ve ekibi. Hele ki NECROPHAGIST‘ten tanıyıp sevdiğimiz ayı adam Hannes Grossmann’ın davulları…
Evet, geri sayımın ilk kısmı sona erdi böylece. Birkaç gün içerisinde 2018’in en iyi 10 albümü ile karşınızda olacağım. Listeye katılıyor musunuz? Hak etmediğini düşündüğünüz, çıkarıp ekleyeceğiniz albümler varsa yorumlara yazarsanız sevinirim. Görüşmek üzere!
Hala bir umutla en iyi 10 albümde Manes görmeyi bekliyorum.
Yazının başı okunmamış, otur sıfır.
Abi o yüzden bir umutla bekliyorum demiştim :((
Hııaaaaaaa, anca anladım sdf.
Metal olmayan ama metal ile de alakalı albümlerörörö listesi gibi bir şey yapmak lazım ya Manes ve ötekileri almak için. En iyi 20 metal albümü diyip Manes koymak da biraz şey olurdu çünkü. Boss Keloid’i bile koyarken bi düşündüm. Neyse ki yer yer dümdüz sılac onlar.
Geri bildirim: Primordial – Exile Amongst the Ruins – Metalperver