Horizon Ablaze – The Weight of a Thousand Suns
Merhaba.
Black metal dinamikleri ile kötücül death metali birleştirerek ilahi mevzulara dahil olmadan da karanlık ve kasvetli bir müzik yaratabilen grupları gerçekten çok seviyorum. Blackened death metal gibi biraz daha kitleye oynayan bir türün aksine black/death metal kombinasyonu çok daha keyifli ve samimi geliyor bana. Bu nedendir ki Horizon Ablaze’i ve yazması uzun sürdüğü için kritiğin kalanında kısaca BOBO mu desem diye düşünmeden edemediğim yeni albümleri The Weight of A Thousand Suns‘ı çok seviyorum. Yok ya, ayıp.
Horizon Ablaze, black metale de karanlık death metale de fazlasıyla hakim ve iki tür arasında zahmetsizce geçişler yapabiliyor. Blood Red Throne, Pantheon I, Svartelder gibi isimlerde yer almış, kendini kanıtlamış müzisyenlerden kurulu olan Norveçli grubun üçüncü uzunçaları The Weight of A Thousand Suns ise çıktığı Şubat ayından beri belirli aralıklarla mutlaka geri döndüğüm bir albüm. Çıktığı dönem ayıla bayıla dinlediğimiz ama sonra sene içinde yayınlanan diğer albümlerin gölgesinde kalarak geri plana itilen pek çok albüm olduğunu düşününce Horizon Ablaze’inki nereden baksanız hiç de azımsanacak bir iş değil.
Sağda solda avangart ekstrem/black metal gibi tanımlamalara denk gelsem de bunun doğru olduğunu düşünmüyorum Horizon Ablaze özelinde. Bence net bir black/death kırması yapıyorlar ve ilk şarkı Sleep is the Brother of Death grubun müzikal kimliğini gayet net ortaya koyuyor. Kapağına karanlık ve kolaylıkla çapraşık insan zihnini yansıttığına dair çıkarımlar yapılabilecek formüllü bir görsel basıp bazı şarkılarda temiz vokal kullanan her vasat üstü gruba ekstrem avangart diyeceksek işimiz iş yani. Buna karşın akıl hastalıklarını, içsel arayışları, insanın kendi şeytanlarına karşı verdiği sonsuz mücadeleyi kendine konu edinmesiyle en azından şarkı sözü noktasında türdeş gruplardan farklılaşıyor, kabul ama avangart sınıfında değerlendirmek için yeterince öncü ve özgün olduğunu sanmıyorum. Bunu aradan çıkarmış olalım.
The End of a Dream haricinde bütün albüm birden fazla akılda kalıcı rif ile giderek yükselen, güçlü bestelerden oluşuyor. Black metal ile death metal arasında keskin geçişler yapmaktan, hatta araya bazı bazı hardcore tohumları ekmekten hiç çekinmiyor Horizon Ablaze. Kadrosunda iki vokalist barındırması ise (eski 1349 vokalisti Andrè Kvebek ve Stian Ruethemann) akıl hastalığı konseptini besleyen türden bir çok seslilik sağlıyor.
Ortalarında biraz gevşeyip durulsa da başı ve sonu çok güçlü albümün. Açılıştaki Sleep is the Brother of Death bir yana, muhteşem ana rifi ve özellikle de nakaratındaki blast-beat/temiz vokal kombosuyla albümdeki ve 2018’deki açık ara favorilerimden biri haline gelen Delusions of Grandeur ve tribal, tezat davullarıyla Ghost of a Previous Nightmare gerçekten enfes şarkılar. Modu düşüren She Who Walks Upon the Sea ve defalarca dinledikten sonra bile albüme yakıştıramadığım The End of a Dream sona erene dek vites bir tık düşüyor ne yazık ki. Neyse ki son üç şarkı da açılıştakine benzer bir etki yaratıyor ve enfes kapanıyor The Weight of a Thousand Suns. Özellikle My Soul Divided ve Insidious (albümdeki en progresif şarkı aynı zamanda) dinleyip ulan iyi ki deli değilim ya dememek imkansız gibi bir şey. Çok girmek istemedim ama konseptinin hakkını çok iyi veren bir müziği var Horizon Ablaze’in; gideyim de tahtaya vurayım.
Çıkan onca muhteşem albüme rağmen aklımın bir köşesine yerleşen, aylar boyunca dinlemeye devam ettiğim bir albüm The Weight of a Thousand Suns. Bazen ilk üç şarkıyı, bazen son üçlüyü, bazen de albümün tamamını çeviriyorum ara sıra. Üstelik uzunca bir zaman daha ilişkimiz sürecek gibi görünüyor. Hatta şöyle söyleyeyim; Şubat ayından beri defalarca dinleyip niyetlenmeme rağmen kritiğini geciktirmemin tek nedeni albümün arada kaynamasını istememiş olmam. Azıcık (o da ortasındaki güç kaybı yüzünden) patron torpiliyle yılın en iyileri arasında kendine yer bulacağının garantisini de verebilirim şimdiden; mutlaka bir bakın.