BRUTAL ASSAULT 2018: İskandinav Veda!
Merhaba.
Festivallerin son günleri her zaman biraz buruk geçer. ilk günün heyecanı, ikinci ve eğer dört günlük bir festivalse üçüncü günlerin inanılmaz çoşku ve eğlencesi, son günde yerini oyun parkından eve gitmek istemeyen minik bir çocuğun saf üzüntüsüne bırakır. Hal böyle olunca öğlene doğru, biraz keyifsiz uyansam da o gün izleyeceğim grupları düşünüp motivasyonumu yukarıda tutmaya çalışarak, elimde sodamla (Avrupa’nın herhangi bir yerinde gerçek, bildiğimiz içme suyunu bulmak epey zor) Jägermeister hanımlarının peşinden festival alanının yolunu tuttum.
Yüzüm gözüm şiş, ağzım kuru bir halde alana girdiğimde sahnede Kansaslı death metal neferi ORIGIN vardı ve açıkçası kahvaltı-ayılma derken kendilerini pek izleyemedim. Ancak onlardan hemen sonra İsveç’in en köklü death metal gruplarından UNLEASHED‘in sahne alacaktı ve onları kaçıramazdım. ORIGIN‘in sonlarına doğru, henüz yeni toplanmaya başlayan kalabalığın arasından sıyrılıp en önlerde kendime iyi bir yer buldum ve İsveçli ustaları beklemeye başladık:
2002 yılında, o yıl yayımlanan Hell’s Unleashed ile grubu tanımış ve o günden beri seven bir dinleyici olarak epey memnun kaldığım, kalabalık ve grubu bilen seyircinin katkısıyla daha da cevval bir hale gelen, çok iyi bir konser verdi Unleashed. 1991’de çıkan unutulmaz ilk albümleri Where No Life Dwells albümünden dört parça birden çalmaları ise müthiş bir sürprizdi benim adıma. En yeni elemanı 1995’ten beri kadroda olan grubun artık birçok şeyi yalayıp yuttuğu çok ortadaydı. Elli yaşına merdiven dayayan Johnny Hedlund’un hala aynı coşkuyla kafa sallayıp seyirciyle beraber coşmasını görmek bile başlı başına keyifli bir tecrübeydi doğrusu.
On parçadan oluşan bir set ile son gün hüznünü dağıtıp kan basıncımı yükseltmeyi başardı Unleashed; canım Unleashed:
The Final Silence
Dead Forever
Black Horizon
Don’t Want to Be Born
The Dark One
The Longships Are Coming
I Have Sworn Allegiance
They Came to Die
Into Glory Ride
Before the Creation of Time
Unleashed’in hemen arkasından İsviçreli kült death/thrash metal grubu MESSIAH sahne aldı. Gönül rahatlığıyla Ben Messiah’ı canlı gördüm diyebileceğim bir süre onlara da göz gezdirdikten sonra (benzer durumları eminim siz de yaşamışsınızdır) son gün olduğu için alışverişlerimizi tamamlayıp (son gün diye eski resmi festival tişörtlerinde indirim yapmışlardı bir de) daha önce tatma fırsatı bulamadığımız lezzetlere yönelip (festivaldeki yeme&içme manyaklığı için ayrıca bir yazı bile yazılabilir; ben böyle çeşitlilik görmedim) akşamı beklemeye başladık. Zira 20:00’da ana sahnede İsveçli progresif metal tanrısı PAIN OF SALVATION çıkacaktı. Özellikle son albümüyle yeniden çıkışa geçen Daniel ve ekibini heyecanla, merakla bekleyerek konser saaatine doğru önlerden yerimizi kaptık. O esnada yan sahnede çalan BELPHEGOR‘un son notalarıyla beraber ilk olarak üzerinde Punisher tişörtüyle Daniel Gildenglöw ve ardından PAIN OF SALVATION, yine tam önümüzde sahne aldı. Çektiğim yamuk yumuk fotoğraflardan en düzgün olanı:
Son albümden Full Throttle Tribe başlayan grubun enerjisi, ilk dakikalardan itibaren seyirciye de geçti. Daniel’in güler yüzlü hali, Johan’ın hiperaktif halleri ve grubun genel anlamda kusursuz performansı kesinlikle görmeye değerdi. Yedi parçadan oluşan setin dört tanesinin son albümden olması da bence yerinde bir tercihti. Daniel, “Size içinde kuru kafalar olmayan müziklerle de gaza gelinebileceğini göstermeye geldik. Fakat belki ille de kuru kafa istersiniz diye ben üzerimde taşıyorum bir tane,” diyerek yine Daniel’liğini yapsa da sahnede gerçekten çok üst düzey bir müzisyen olduğunu gösteriyordu. Ben benimkileri yüklemeye üşendim, fakat şu videodan PAIN OF SALVATION‘ın nelere kadir olduğu hakkında bir fikir edinebilirsiniz:
Grubun seti de şu şekildeydi:
Full Throttle Tribe
Reasons
Meaningless
Inside Out
Used
Ashes
On a Tuesday
Pain of Salvation sonrasında SEPULTURA sahne alıyordu ama hem grubu defalarca izlediğimiz için pas geçtik. Metalgate sahnesinde de aynı saatlerde CELESTE çalıyordu, fakat ona da ancak geçerken bakabildim. Festivalin son günü keşfettiğim için pişman olduğum, hayatımda yediğim en iyi tütsülenmiş burgeri gömüp üzerine de yeni pişmiş, sıcacık donutları çaktıktan sonra gelen enerjiyle biraz DANZIG izleyip (yine Ben Danzig’i canlı gördüm diyebilecek kadar) akabinde kutsal LEMMY KILMISTER ziyaretimi gerçekleştirip çok sevdiğim, daha önce hiç izlemediğim ve merak ettiğim Norveçli WARDRUNA‘yı beklemeye koyuldum.
Saat 23:15’de Einar Kvitrafn Selvik ve dostları, atalarının ruhlarına seslenmek üzere ana sahneye, kendilerini bekleyen muazzam bir kalabalığın önüne çıkarak muhteşem şovlarına başladılar. Ben yine BRUTAL ASSAULT diye festivalin son gününe, gece vakti WARDRUNA çıkmasına tepki gösterecek insanlar sanmıştım ama neredeyse yan sahnenin önüne kadar uzayan (baya dikilmiş, dev ekrandan izliyorlardı grubu) bir kitle takip etti grubu. Tabii WARDRUNA‘nın büyük şöhreti ve dinlerken bazı keyif verici maddeler tüttürüp salınmaya çok uygun, ruhani müziğinin etkisi çok büyük olsa da, alandaki herkesin dikkatle takip ettiği bir isimdi WARDRUNA.
Runaljod – Gap Var Ginnunga, Runaljod – Yggdrasil ve Runaljod – Ragnarok albümlerinden dengeli bir setle sahne alan WARDRUNA, festivalin kapanışı için bence müthiş bir tercihti. Brutal Assault’a dair pek çok güzel anı, Kvitrafn’in muhteşem sesi ve egzotik enstrümanlardan yükselen hipnotik müzik ile beraber zihnimde kazındı. Son parçaya kadar seyirci ile iletişim kurmaktan kaçınıp bütünlüklü bir şov sundular. Yalnızca son parça Helvegen öncesi Kvitrafn konserin sona ereceğini ve son olarak ölüm, bizden öncekileri onurlandırmak, kayıplarımızı anmak ve onları salıvermek ile ilgili bir şarkı çalacaklarını duyurdu. Yine kendi çektiğim videoların dandikliğinden buraya Helvegen‘i ilk defa canlı çaldıkları şu muazzam performansı bırakayım; Brutal Assault performanslarının da buradakinden geri kalır yanı yoktu hiç.
Bu muhteşem konser tamamlanıp Kvitrafn Brutal Assault seyircisine teşekkür ettiğinde ve grupla birlikte selam verdiğinde, neredeyse yan sahnede çıkacak elektronik müziğin önemli isimlerinden PERTURBATOR‘ın zamanından götürecek kadar uzun süren, muazzam bir alkış tufanı koptu. Bir süre sonra sahneye geri dönmek zorunda kalan WARDRUNA, bir kez daha selam verdi ve Kvitrafn “Muhteşemdiniz ve bize kalsa saatlerce çalmaya devam edebiliriz. Ancak gerçekten daha fazla çalamayız, bize ayrılan süre bu kadardı. Söz veriyorum tekrar geleceğiz,” dedikten sonra seyircisini alkışlayarak sahneden ayrıldı. Hatırladığım kadarıyla WARDRUNA seti de şu şekildeydi ama en az dört-beş parça eksik; karıştı bir noktada her şey birbirine:
Tyr
Raido
Bjarkan
Isa
Fehu
Rotlaust tre fell
NauDir
Odal
Helvegen
Saat gece yarısını geçmişti ve ilk defa festival alanında titreyecek kadar üşütecek bir soğuk vardı. Yine de son bir gazla Metalgate sahnesine yardırdım ve ısınmak için insanların arasına karışarak bu müziğin görüp görebileceği en köpek, en serseri adamlardan bazılarından kurulu olan Norveçli black/thrash metal efsanesi AURA NOIR için sahne önünde yerimi aldım. WARDRUNA sonrası çok garip olacaktı ama yine de Aggressor, Apollyon ve Blasphemer’ı kanlı canlı görme fırsatını geri tepemezdim.
Saatlerimiz 00:55’i gösterdiğinde sahneye çıkıp bize baktıktan sonra “Bakıyorum da bunlar hala ölmemişler,” dedikten hemen sonra efsanevi BLACK THRASH ATTACK albümünden Sons of Hades’e giren Apollyon eşliğindeki AURA NOIR, dört günlük yorgunluğa, uykusuzluğa ve o anki soğuğa aldırış etmeden, gecenin bir yarısında sahneye çıkmalarına rağmen grubu yalnız bırakmayan kemik kitlesini çoşturan parçalar eşliğinde başladı şovuna. Son albümden Dark Lung of the Storm, Shades Ablaze ve The Obscuration dışında bir şey çalmadılar galiba ama tam da hatırlamıyorum, zira Deep Tracts of Hell sonrası bende epey flu. Galiba Cold Bone Grasp de çaldılar ama emin değilim. Black Thrash Attack ile de bitirdiler ki, ben de bittim gerçekten o esnada. Bana bıraksalar bir tek Abbadon ve Blood Unity eklerdim herhalde sete ve oradan sağ çıkamazdım öyle olunca da. Gerçekten her şeye rağmen müthiş bir konserdi. Tadı damağımda kaldı desem yeridir.
https://www.youtube.com/watch?v=it9nuS6HOmA
AURA NOIR ile birlikte benim için de festivalin sonu gelmiş oldu. Aslında onlardan sonra çıkan Müthiş keyifli, yorgun ve bir parça hüzünlü bir şekilde, dört gündür kavurucu sıcaklarla boğmasına karşın festivalin kapanışında buz kesen havada, dişlerim titreye titreye çadırıma dönecektim ki ana sahnede kült doom gruplarından ESOTERIC olduğunu hatırlayıp biraz da onları izledikten sonra geçtim uyku moduna. Aslında 02:00’de çıkacak WIEGEDOOD‘a bile bakasım, o an her ne oluyorsa dahil olasım, sonsuza dek festival alanında yaşayasım vardı tabii ama sabah erken saatte yollara düşmek gerekiyordu.
Festivalin son gününde iki İsveç iki de Norveçli grubu izleyerek, bir anlamda da İskandinav usulü bir veda etmiş oldum Brutal Assault 2018’e. Bu yazı dizisinin de sonuna gelmiş olduk böylece. Elbette festivale dair, konserlerin dışında da pek çok macera yaşadım ve keyifli anılarım oldu. Talep olursa festivale dair genel bilgiler ve rehber tadında bir başka yazıda onlardan da bahsederim belki.
Brutal Assault organizasyon olarak, kendi adıma konuşabilirim elbette ama grup tercihleri olarak ve lojistik açıdan gerçekten benzersiz bir festival. VIP kamp alanındaki kişi sayısına oranla yetersiz kalan ve bu nedenle bir süre sıra beklememiz gereken duşlar dışında festival ile ilgili aksayan hiçbir unsur yoktu. Hiçbir şey satın alırken sıra beklemedim ve en güzeli de festival alanının hangi noktasında olursanız olun, ihtiyacınız olan her şey bir şekilde etrafınızda toplanmış halde. Yani her şey, her yerde var. Bu zenginlik ve çeşitlilik de Brutal Assault’ı çok cazip kılıyor şüphesiz. Yeri gelmişken, festivalin gerçekleştiği ortamı şöyle tepeden bir görün isterim:
Festivalin bitmesini istemediğim gibi bu yazı dizisini de sonlandırmak istemiyorum sanırım, çünkü yazdıkça anılar geri geliyor ve tekrar yaşıyorum festivali. Umarım siz de okurken en az benim yaşadığım kadar keyif almışsınızdır. Brutal Assault, 2019 kadrosu için şimdiden MESHUGGAH, TESTAMENT, ANAAL NATRAKH, NAPALM DEATH, GUTALAX ve A PALE HORSE NAMED DEATH gibi isimleri açıkladı bile. Eğer kişisel aksilikler yaşamazsam ve çok muhterem devlet büyüklerimiz de rahat durup döviz kurunu çıldırtmazlarsa seneye de gitmeyi düşünüyorum şimdiden. Festivalde zaman zaman denk geldiğimiz Ankara tayfasından herkese selam ediyor, bu eğlenceli macerada iyisiyle kötüsüyle bana yarenlik eden sevgili Mahmut’a da teşekkürlerimi sunuyorum. Umarım seneye bir başka festival güncesinde yeniden görüşebiliriz; şimdilik benden bu kadar.
“Talep olursa festivale dair genel bilgiler ve rehber tadında bir başka yazıda onlardan da bahsederim belki.“
Çok güzel olur. Bütün seriyi ilgiyle takip ettim.
Abi rehber tadında bir yazı yazarsan cidden çok iyi olur. Önümüzdeki sene ben de çok gitmek istiyorum. Özellikle de işin ekonomik boyutunu (ve vize alma ile uçak biletleri vs. zamanlamasını ayarlama gibi genel konuları) baya merak etmekteyim.
Bugün itibariyle ön satış başladı ve 90€ şu an festival bileti. Döviz böyle devam edecekse benim bir rehber yazmamım hiçbir faydası olmayacak gibi. 🙂
Yine de biraz durulursa ortalık ufak bir BA 2019 yazısı ve başlığı açabilirim.
sormam ne kadar uygun bilmiyorum ama festival için yeme içme yol derken ne kadar ücret ayırmamız gerekir? öte yandan bilginiz varsa hellfest ve bu sene iyiden iyiye şaha kalkan graspop ve tabiki wacken gibi en önde gelen organizasyonlar için de ücret aşağı yukarı aynı mıdır? maaşlı çalışanlarız lan hepimiz bu kur düzeyinde sormayalım da ne yapalım?