Skeletonwitch – Devouring Radiant Light
Skeletonwitch hakkındaki gelişmeleri ne kadar yakından takip ediyorsunuz, bilemiyorum ama grubun enteresan bir geçmişi var ve görünen o ki geleceği de aynı ölçüde ilgi çekici olacak. Kavga kıyamet bir şekilde gruptan ayrılan vokalist Chance Garnette sonrası Skeletonwitch müzikal kimliğinde yeni bir düzenlemeye giderek bir parça black metal hissiyatı da taşıyan daha olgun, daha derin bir karakter benimsemiş. 2000’lerin ortalarına doğru, fazla enerji içeceği tüketmiş küçük çocuk gazıyla piyasaya dalan Amerikalı melodik ekstrem metal ekibini ilk yıllarında merakla takip ettiysem de sonrasında grubun o ateşi ve yenilikçi tavrı koruyamadığını gözlemleyip heyecanını yitirmiş bir dinleyiciyi olarak Skeletonwitch’in bu yeni kimliğiyle neler yapabileceğini merak ederek Devouring Radiant Light’ı açtığımı ve ilk yayımlanan Fen of Shadows‘un gazıyla da albüme karşı bir miktar olumlu önyargı taşıdığımı belirtmem gerek.
Açılışı yapan Fen of Shadows gerçekten de black metal hissi veren, uzun süresi ve şarkı yapısı itibariyle epik kabul edebileceğim, güçlü bir parça. Albümün miksajının melodik death metal tanrılarından Fredrik Nordström tarafından yapıldığını öğrenince yerine oturan taşlar, albüme nasıl bu kadar kolay bir şekilde ısındığım sorusunun da cevabını vermiş oldu. Tabii albümün bütün albenisi prodüksiyonunda değil. Skeletonwitch’ten şimdiye kadar hiç duymadığım kadar yoğun, rif üzerine rif şeklinde ilerleyen klasik yapısını terk edip atmosferi öne çıkaran, bu açıdan belki grubun tanınırlığını sağlayan o kaotik havanın yok olmasına neden olsa da yerine daha derli toplu ve bütüncül bir karakter koymayı başarabilen ve bu nedenle de kendi açımdan geçmişe kıyasla daha kolay sevebildiğim bir albüm yapmış Skeletonwitch. Zaten kapaktaki değişimden bile anlaşılıyor grubun bariz dönüşümü.
Hal böyle olunca eskiden olduğu gibi yalnızca bir tur çevirerek hakkında bir karara varabileceğiniz bir Skeletonwitch albümü değil Devouring Radiant Light; dinledikçe açılan cinsten, biraz daha üzerine eğilinmesi gereken albümlerden. Tempo geçmişe kıyasla biraz daha düşük, at koşturan thrash metal bölümleri biraz törpülenmiş ve parçaların özellikle giriş kısımları daha uzun tutulmuş. İlk parça hakkında zaten bir şeyler karaladım, bir örnek de albümle aynı adı taşıyan parçadan vereyim; parçanın sonlarına doğru hayatımda Skeletonwitch’den duymayı hiç beklemediğim, epey melodik ve duygusal açıdan ağır, şöyle kuzeyin karanlık, melodik death metal gruplarını anımsatan bir bölüm var. Grubun çalabildiğimiz kadar deli çalıp ortalığı ateşe veriyoruz noktasından şu anki haline dönüşümü gerçekten çok enteresan ve ileride neler yapacaklarını epey merak ediyorum. Tabii geçmişi de tümüyle silmemişler ve albümün kimi yerlerine serpiştirilmiş eski Skeletonwitch manyaklıklarına denk gelmek fazlasıyla mümkün.
Grubu takip edenler ya da bu noktaya kadar yazıyı okuyanlar neden bahsetmeye çalıştığımı anlamıştır şimdiye ve kendi kafasında bir tahlil yapıyordur zaten, o yüzden sanırım hiç uzatmayacağım; daha uzun, neredeyse giriş-gelişme-sonuç şeklinde ayırabilecek beste yapılarını seviyor ve ağırlığını bu tarafa vermiş bir Skeletonwitch ile aranızda bir bağ kurabileceğinizi düşünüyorsanız Devouring Radiant Light’a bir şans verin derim. Ayrıca bundan çok daha iyisini de yapabilirlermiş gibi hissettirdi ki, en heyecan verici kısım da bu.