Klasik Bir Cumartesi: Metallica – Kill’Em All
Bundan otuz beş yıl önce, 25 Temmuz 1983’de, Metallica ilk albümü Kill’Em All‘u yayımladı.
Bir gün tıpkı Motörhead, Diamond Head, Aerosmith ya da AC/DC gibi olabilmek gibi naif bir heyecan, büyük bir müzik tutkusu ve 80’lerin tekrarlanması imkansız olan o inanılmaz heavy metal ateşiyle yola çıkan Metallica’nın ilk albümü Kill’Em All, rahmetli Cliff Burton’ın Zazula’lara karşı olan haklı tepkisinden (çünkü Metal Up Your Ass!) adını alan, hiç mübala etmeden bana göre müzik tarihindeki en önemli birkaç fenomenden biri olan Metallica’nın ismini duyuran, hakkında söylenebilecek her şeyin defalarca söylendiği, gelmiş geçmiş en önemli ilk albümlerden biri şüphesiz.
Shout at the Devil, Show No Mercy, Piece of Mind, Melissa, Pyromania, Holy Diver, Balls to the Wall…1983 yılında Kill’Em All ile beraber 1983 yılında yayımlanan pek çok ikonik albümden bazıları yalnızca. Bir yandan Bay Area’da maddeleşmeye başlayan thrash metal ve dünya çapında yükselişe geçen heavy metal, bir yandan dönemin epey canlı glam metal sahnesi, bir yandan punk akımının getirdiği aykırı tavır derken 80’ler ve hatta daha spesifik olarak 80’lerin ilk yarısı gerçekten de eşine benzerine rastlamanın mümkün olmayacağı bir bolluğu ve bereketi de beraberinde getirdi. Şu albümlerin isimlerini peş peşe sıralayınca bile tüylerim ürperdi, vay arkadaş.
Hit the Lights ile açılan albümde Cliff Burton’ın bas gitarını konuşturduğu – ve ne yazık ki albümün geri kalanında pek duyamadığımız – (Anesthesia) Pulling Theeth dışında safkan thrash metal olmayan tek bir an, tek bir nota bile yok. Türü tanımlayan albümlerden biri olarak Kill’Em All, bu amansız thrash metal saldırısı kimliğine rağmen Hit the Lights dışında The Four Horsemen, Whiplash, Seek&Destroy, No Remorse gibi nice hitleri barındırmasıyla bir noktada gerçekten aklımı kaçırmama neden oluyor.
Düşünsenize, henüz ana hatları yeni yeni şekillenen bir türde alabildiğine çiğ ve aradan geçen otuz beş senede tür içerisinde yapılanları göz önünde bulundurduğunuzda biraz tebessüm ettiren bu besteler, hala Metallica konserlerinin vazgeçilmez hitlerinden ve tüm hayranların hala duymak istediği şarkılar olarak ebedi birer metal marşına dönüşmeyi başardılar. Elbette bariz bir punk etkilenimi, döneme damgasını vuran İngiliz grupların Metallica üzerindeki, özellikle de James Hetfield’ın vokalindeki etkisi yadsınamaz, ancak ilerleyen yıllarda başka isimlerden defalarca duyduğumuz, çok önemli bir nokta var; albüm çıktıktan sonraki birkaç ay içerisinde piyasadaki bütün büyük karakterler Metallica isminden haberdar olmaya başlıyor ve onları bir defa izleyenler bunlar ileride adam yer adam seviyesinde düşüncelere sahip oluyorlar. Biz sabaha kadar Venom&Motörhead kırması besteler, Dave Mustaine’in dönem için taze fikirleri vesaire diye albümü yer seviyesine indirmeye çalışsak da aslında Kill’Em All o kadar üst bir noktada duruyor ki… Of yarınlar yokmuş gibi Metallica övmek istiyorum her zamanki gibi ama durun tamam, sakinim.
Elbette o dönem birbirleriyle müthiş bir yarış içerisinde olan ve daha hızlı, daha öfkeli, daha güçlü çalmak için sınırları zorlayan gruplar arasındaki bu sağlıklı rekabetin getirdiği üretimin içerisinden thrash metal gibi bir cevher ile çıkılmasına yardımcı olması bir yana, albümdeki sözler üzerinden genel tavır anlamında da Kill’Em All çok iyi bir dönem klasiği bence, ki Metal Militia‘daki METAL BE KARDEŞİMM! özetindeki roket sözler bile yeter bu argümanımı haklı çıkarmak için.
Her şey çok temel seviyede belki ve elbete albümün mükemmel olmayan birçok yanı var. Fakat bu bir ilk albüm sonuç olarak ve Kill’Em All‘un zamana nasıl meydan okuduğunu, Metallica’nın bu albümün ışığında 90’lara kadar devam ettirdiği gelişimi düşününce rahatlıkla bir klasik olarak değerlendiriyor ve mutlaka bilinmesi gerekenler kategorisine yerleştiriyorum. Çok da uzatmanın bir manası yok; Kill’Em All bilmeden metalci olunmaz işte, sözün özü bu.
Geri bildirim: Hellripper – The Affair of the Poisons – Metalperver