Yerli Pazarı: Desecrate – Schizophrenia
Merhaba, İstanbul, Bakırköy’den çıkan melodik death metal grubu Desecrate ile birlikteyiz bugün.
Pek çok yerli grubun muzdarip olduğu şekilde Desecrate de aslında yıllar yıllar önce kurulmuş, fakat tahmin etmesi çok zor olmadığını düşündüğüm sebeplerle ilk albümünü geçtiğimiz günlerde yayımlamış bir ekip. Gerçi grubu kuran Oğuz ve Akcan dışında kadronun oturması biraz zaman almış ve diğer üç eleman ancak son iki senede gruba eklenmiş isimler. Özellikle ilk albümü için senelerce beklediğimiz FALSE IN TRUTH’dan ve VENGEFUL GHOUL’dan tanıdığımız Vahit Tanik’in de eklenmesiyle grup nihai formuna ulaşmış görünüyor.
Günümüzde bazı şeylere ulaşmak bundan on, yirmi sene öncesine göre gerçekten inanılmaz kolay. Saniyeler içerisinde dünya ile iletişim kurmak mümkün ve insanın etrafta olan biteni takip etmesi, bu şekilde kendi vizyonunu geliştirmesi eskisine nazaran giderek kolaylaşıyor. Haliyle artık kişinin kontrolü dışında, artık çok uç noktalarda erişimsizliklere maruz bırakılmadığı taktirde herhangi bir işi yerel sınırlar ve dinamiklere göre değerlendirme faslını arkamızda bıraktık. Türkiye’deki şartların ve imkanların bahane olarak sunulduğu ve ortalamanın altına mahkum olduğumuz devir kapandı kısacası. Ben, dinlediğim her yerel albüme artık daha geniş bir çerçeveden bakıyorum ve kendi müziğini yapmak isteyen herkese de tavsiyem kendine rakip olarak karşı mahallesinde, başka şehirdeki bir grubu değil, kendi kalibresine göre Avrupa’da başarılı olmuş isimleri seçmeleri ve sundukları paketin bütününe odaklanarak her departmanda aynı özeni göstererek standartı tutturmaya çalışmaları şeklindedir. Peki bu konuya neden girdim uzun uzun? Hiç uzatmadan söyleyeyim, çünkü böyle kapak olmaz arkadaşlar. Gerçekten olmaz. Hani şu eş-dost dışında, esas ulaşmaya çalışılan potansiyel dinleyicinin ve eşrafın bir kısmı uçtu gitti bu kapağı görünce.
Neyse ki Desecrate’e dair tümüyle beğenmediğim tek şey bu oldu. Sekiz parçadan oluşan ve otuz altı dakikaya yaklaşan süresiyle Schizophrenia baştan sona yüksek tempoda seyreden, gitar ve vokal önderliğinde insanın kanını kaynatan, kuvvetli bir albüm olmuş. Kayıtlar hakkında bir bilgim yok ama vokalin biraz önde olması ve davulun fazlasıyla mekanik tınlaması (drum machine?) ve bir de nefes aldırması gereken yerlerde fazla çılgın attığı eleştirisi dışında gayet iyi bir kayıt kalitesi tutturulmuş ve özellikle gitar üzerinden ilerleyen bu müzikte kimi yerlere serpiştirilmiş güzel fikirlerin kötü bir kayıt ile heba edilmemiş olması sevindirici. Zira gitarlar gerçekten albümün en güçlü tarafı.
İki gitarın gücünü sonuna kadar kullanıyor Desecrate. Rifler, melodiler, aralara serpiştirilmiş sololar gerçekten akılda kalıcı ve güçlü. Özellikle ilk iki parçada ve sonlardaki Fighting for Honour ve Victory‘de epey keyif aldığım fikirler var. Aynı şekilde Oktay Demirci’nin vokallerini de epey beğendim. Anlaşılabilir ve brutal/scream arası iyi bir vokali var. Biraz fazla 90’lar tarzı belki ama albüme iyi gittiği kanısındayım. Zaten genel olarak Desecrate müziğinde de bir 90’lar havası yakalamamak mümkün değil bana kalırsa.
Eğer benim gibi iyi bir melodik death metal dinleyicisiyseniz Desecrate’in bu ilk albümü Schizophrenia bir süre sizi oyalayacaktır. Çok da uzatıp detay detay incelemek istemiyorum açıkçası. Ufak tefek pürüzlerinin (özellikle davul ve bazı parçalardaki bölümlerin birbirinden biraz kopuk olması şeklinde özetleyebilirim) dışında albümü sevdiğimi söyleyebilirim rahatlıkla. Grubun 2019 yılında bir albüm daha yayımlayacağı haberi de beni epey umutlandırdı, çünkü eminim Schizophrenia iyi bir tecrübe olmuştur ve bir sonraki albümleri çok daha güçlü olacaktır. En azından Schizophrenia itibariyle bende oluşan Desecrate algısı grubun potansiyelinin yüksek olduğu ve bu şekilde ilerlediği taktirde üzerine koyarak devam edebileceği yönünde. 2019’daki albümü merakla bekliyor olacağım.