Klasik Bir Cumartesi: Empyrium – Into the Pantheon
Müziği hiçbir zaman bir oyalanma aracı ya da alelade bir hobi şeklinde sınıflandırmaktansa bilakis kültürünü ve benliğini oluşturan en temel unsurlardan biri addeden, müziği hayatının önemli bir parçası haline getirmiş insanların bazı sanatçıları daha da değerli görmeleri ve el üstünde tutmaları oldukça doğal. Zaten müzik dinlemenin doldurduğu birtakım boşluklar sayesinde müziğin kıymeti bu denli artıyor. Bunun üzerine bir de o boşluğun en dibine, en ışık vurmayan köşelerine ulaşabilen grupları, sanatçıları çok farklı gözle değerlendirmek ve belki de bir başkasına açıklayamayacak şekilde bağlanmak normal bir sonuç. Nitekim Ulf Theodor Schwadorf’un yarattığı Empyrium da bu satırları yazan bendeniz için böyle bir grup.
Herhangi bir açıdan tartışılabileceğini sanmadığım bir mükemmellikte müzikler yaratan Schwadorf, içe dönük ve kapalı bir ruh halini doğanın geçit vermeyen katılığı, soğuk duruşu ve kusursuzluğuyla birleştirerek şiirsel bir anlatımla notalara dökebilen, ziyadesiyle nadir bir sanatçı. Folk müziğin her zaman içinde barındırdığını düşündüğüm şiirselliği ise bu minvalde, daha karanlık bir açıdan ve o denli hassas işliyor ki özellikle yaşamın ve doğanın hiçbir zaman akıl erdiremeyeceğimiz mistik ve gizemli bütünselliğini dinleyicinin kemiklerinde hissetmesini sağlıyor. Bu noktada ise olay tabii ki salt müzik sınırlarını aşıyor. Empyrium, teknik olarak olmasa dahi ruhani açıdan icra etmesi ve dinlemesi kolay olmayan bir müzik yapıyor.
Into The Pantheon, grubun tarihindeki ilk konserin kaydını tutan, Empyrium’un tarihinde ilk defa fanlarıyla buluşmasını belgeleyen bir eser. Bu açıdan grup ve sevenleri açısından tarihsel öneminin yanı sıra, Empyrium’un yıllardır tek bir çatlağa, bozulmaya izin vermeden sürdürdüğü görkemli varlığının bir ileri seviyeye çıkmasını sağlamayı başarabilen, başka bir-iki grubun konseri dışında benim de hayatımda izlediğim en eksiksiz performanslardan bir tanesini ölümsüzleştiren bir kayıt. Hal böyle olunca -biraz torpille de olsa- Klasik Bir Cumartesi’de kendine yer bulması kaçınılmaz.
2002 yılında Schwadorf’a katılan Helm’in yanı sıra, Empyrium’un bu konseri başarmasına katkıda bulunan isimler bile önlerinde saygıyla eğileceğim cinsten, değerli kişiler. ALCEST ile hatırı sayılır bir üne kavuşarak kendini kanıtlayan Neige, kendi türünde büyük yine büyük bir isim olan DORNENREICH‘ın kurucularından Eviga, Destrunken albümüyle gönülleri fetheden NEUN WELTEN’den tanıdığımız Aline Deinert, LES DISCRETS insanı Fursy Teyssier, Schwadorf ve Helm’e eşlik eden isimlerden yalnızca bazıları.
Bir şekilde Empyrium’dan etkilendiğini düşündüğüm grupların değerli müzisyenlerinin böyle bir iş için Empyrium’a destek çıkmaları bile Schwadorf’un değerine değer katıyor. Her birinin kendi enstrümanına olan hakimiyetini tartışmak yersiz belki ama Empyrium şarkılarını bu kadar eksiksiz ve mükemmel bir şekilde icra etmiş olmaları bence Empyrium’a duydukları saygıyı gösteren, atlanmaması gereken bir detay. Hepsini gözlerinden öpüyorum tek tek.
Biraz da konserin içeriğinden bahsetmek gerekirse Into The Pantheon‘da Empyrium tarihindeki tüm albümlerden şarkılar barındıran, her ne kadar doyumsuz bir fan olarak bakınca çok daha iyi olabileceğini düşünsem de aslında enfes bir şarkı listesine sahip. Hem Whom the Moon a Nightsong Sings albümünde yer alması, hem de Empyrium’un geri dönüşünün kutlaması adına yazılan The Days Before the Fall ile yapılan açılış, grubun tüm dönemlerine göz kırparak devam ediyor. İlk defa bu konserde duyduğumuz Dead Winter Ways ise Empyrium’un neden hiçbir zaman müzik yapmayı bırakmaması gerektiğinin canlı bir örneğini sunuyor dinleyicilere. Mourners, Heimwarts, Where at Night the Wood Grouse Plays… İlk anda akıllara gelebilecek hemen hemen tüm Empyrium hitleri, bu gövde gösterisinde arka arkaya sahne alıyor.
Empyrium’un da ötesinde, hayatımda beni en çok etkileyen şarkıları düşününce bile yukarılarda yer alan Die Schwane im Schliff ise şahsım adına konserin tepe noktası. Sözcüklerle anlatılamayacak derecede sevdiğim ve içime işleyen bu şarkıyı Empyrium ismiyle hiçbir alakanız olmasa dahi öneriyorum.
Elbette bu kadar ayrıcalıklı bir konseri çekimleri, sahne, ışıklandırma, şov veya herhangi başka bir konser değerlendirmesinde ele alınması muhtemel açılardan incelemek oldukça yersiz kalıyor. Sahnedeki isimlerin ağırlığı, Schwadorf ve Helm’in inanılmaz konsantre duruşları ve konuk isimlerin de yaklaşık yetmiş dakikalık gösterinin her saniyesinde açıkça anlaşabilecek olan, Empyrium ismine duydukları saygı, kusursuza yakın bir performansın ortaya çıkmasını sağlıyor. Schwadorf’un seyirciyle diyaloğunun yalnızca şarkı sonundaki tebessümünden ve kısa bir “Danke,” sözü ile bir sonraki şarkının adını dile getirmesinden ibaret olması ise eminim ne orada bulunan seyirciler ne de bu videoyu sonradan izleyenler için yadırganan bir durum oluşturmamıştır. Hatta zaman zaman sahnedeki varlığından duyduğu rahatsızlığı jest ve mimikleriyle belli ediyor oluşu, Empyrium isminin arkasındaki hassasiyeti ve kırılganlığı göstermesi açısından hoşa bile gidebilir.
Empyrium albümleri üzerine yazılar yazmak, ilk paragrafta açıklamaya çalıştığım sebepten ötürü kaçınmaya çalıştığım bir şey olsa da grubun Eylül ayındaki İstanbul konserlerinin de heyecanı iyice artarken Into The Pantheon‘u es geçemedim. Tabii bir de canlı kayıt olmasının, farklı albümlerden parçalar barındırmasının hakkında daha rahat konuşmamı sağlaması gibi bir detay var. Buna karşın bu kaydın tamamen kendi keyfimden bu sayfada olduğunu da kabul ediyorum. Ancak kendi özel gruplarına sahip olan okurlar ve elbette Empyrium sevenlerin anlayışla karşılayacaklarına eminim. Otuz beş şarkı olmaması ve saatlerce sürmemesi dışında hiçbir eksiği olmayan, mükemmel bir konser kaydı. Umarım buradaki konserleri de aynı muhteşemlikte geçer.
99/100
Kritik çok güzel olmuş ellerinize sağlık. Bunların yanı sıra gruplara alakalı da kısa da olsa bilgiler vermeniz -kuruluş yılı, nerede kurulduğu, türü vb.- yazılarınızı çok daha güzel ve yararlı hale getiriyor. Naçizane..
Çok teşekkür ederim güzel sözlere. 🙂