Kalmah – Palo
Merhaba.
Kalmah’ı 2002 yılında çıkardıkları ikinci albümleri They Will Return‘den beri bilir, severim. O yıllarda her yerde Kalmah konuşuluyordu; yeni CHILDREN OF BODOM olacaklarını iddia edenler mi arasınız, dünyanın bir sonraki çok ünlü metal grubuna dönüşmelerini sağlayabilecek bir potansiyele sahip olduklarını savunanlar mı, günümüz jargonuyla berlitmek gerekirse herkes hype trenine binmiş, Kalmah ile yola çıkmaya hazırdı. Üç yıl içinde üç muhteşem albüm yaparak bir anda Avrupa metal piyasasında gündeme oturan grubun sonraki süreci ne yazık ki beklentileri karşılamadı, önce bunu kabul etmek lazım. Buna karşın ortalaması çok yüksek bir grup Kalmah ve melodik death/power metal alanında Finlandiya’nın en önemli ve en köklü isimlerinden biri hala, bunu da aynı şekilde kabul etmeli. Hoş, 2000’lerdeki gibi popüler olduklarını söylemek imkansız tabii ama kariyerinde yirmi yılı geride bırakan Fin beşlinin yeni bir albüm yapması nereden baksanız büyük bir olay.
Beş yıllık bir aranın ardından, aslında epey sessiz sedasız gelen sekizinci albüm Palo, önceki yedi albümde Kalmah’ın istese de kötü albüm yapamayacak o özel gruplardan biri olduğu kanıtlanmış olmasına rağmen aman aman bir heyecan yaratmadı bende. Bunda birçok farklı sebep var elbette ama en önemli neden şüphesiz Kalmah’ın kendi bildiğinden şaşmayan, bu açıdan bakılınca fazla güvenli ve ziyadesiyle yerinde sayan bir anlayış benimsemiş olması. Ancak yaptığı şeyi o kadar iyi yapıyor ki, Kalmah başka bir şey yapmaya çalışmalı mı, buna gerek var mı, insan sorguluyor işte.
Tahmin edeceğiniz üzere Palo, tıpkı diğer Kalmah albümleri gibi taş gibi bir melodik death metal albümü. Grubun 2000-2003 yıllarında yarattığı o muazzam ses duvarına öykünmüş olması, açıkçası Kalmah konusunda benim gibi eskiye bağlı dinleyiciler için müthiş bir lütuf. Özellikle ikinci yarısında, başlarında hız sınırlarını zorlayıp ortalarından itibaren klavyenin egemenliğinde orta-tempoya düşen ve akabinde enfes bir soloyla başa saran Paystreak gibi parçalarda gerçekten de grubun ilk albümlerinden bir şeyler bulabiliyorsunuz ve yıllar sonra Kalmah’tan bu tarz çiğ işler duymak beni epey memnun etti. Bilerek trafiği detaylandırmak istedim, zira grubun ilk dönem işlerinde bulunabilecek bir formül bu ve eminin eski hayranları çok sevindirecek.
İlk yarıyı tamamen göz ardı etmiyorum elbette ama Palo gerçekten de ikinci yarısında açılan bir albüm. Waiting in the Wings ve Through the Shallow Waters, son yıllarda direkt Finlandiya’dan duyduğum en iyi parçalar olabilir; özellikle ilk parçanın klavyeleri muh-te-şem. Diğeriyse gerçek bir rif bombardımanı. Ufacık bir hatada ucuz olma ve ciddiye alınmama tehlikesiyle karşı karşıya olan gitar-klavye atışması olayını ise dünyada Kalmah’tan daha iyi kotarabilen bir grup yok herhalde. Her defasında hayret ediyorum.
https://www.youtube.com/watch?v=J_JpHncAzhs
Tüm bunları belirtip albümün taş gibi bir Kalmah ürünü olduğunu netleştirdikten sonra biraz da Kalmah’ın neden kendi kabuğunu kırıp bir sonraki faza geçerek dünyaya hükmedemediğinden bahsetmek ve bazı kişisel serzenişlerde bulunmak, hatta daha ileri gidip sesli düşünmek istiyorum müsaadenizle. Yani aslında kritik bir üst paragrafta bitti, buradan sonrasını okumanıza gerek yok. Okumasana kardeşim, kime diyorum.
Aslında Kalmah’ın neden bir basamak yukarı çıkamadığının açıklaması şu cümle kadar basit; herhangi bir Kalmah albümünü severek dinliyorsanız ondan başka bir Kalmah albümünü dinlemenize gerek yok. Of, zor oldu bu cümleyi içimden atmak ama biraz da öyle hakikaten, hadi sen de kabul et. Evet, ben de Kalmah’ı çok seviyorum, benim de her albümünden asla değişmeyeceğim bazı favori parçalarım var, vesaire vesaire. Fakat itiraf etmeliyiz ki Kalmah müziği denilen şey aslında epey köşeli, sınırlı ve sabit bir müzik. Hal böyle olunca da değerlendirmeler biraz yavan ve manasız geliyor bana. Çünkü normal şartlarda Kalmah dinlemek istediğimde muhtemelen nadiren açacağım Palo‘ya haksızlık ediyorum. Pek açıp dinlemeyeceğim bir albüme yüksek puan vermek gibi saçma sapan bir iş yaptırıyor bana Kalmah. Şu albüm 2005 yılında, daha önce hiç duymadığım bir gruptan çıksa aklımı oynatırdım ama Kalmah için artık, ne bileyim. Bazen de bilemiyorum işte, hep bilecek değilim ya. İçimde uktesin Kalmah; çok büyük olabilirdin sen be. Güce dengeyi getirebilirdin. Neyse, bu kritik de böyle oldu. İyi günler.
82/100
Selamıaleyk 🙂 epey geç bir ”hayırlı olsun” ile buradayım, Kalmah sebep oldu birazda ahah.
valla neresinden başlasam tam emin değilim ama şöyle diyem, Kalmah benim hayatımda en sevdiğim, bana krizlerden kriz beğendiren, adeta bir genç kız misa– birkaç gruptan biri… bu yüzden hani albümü bekleyiş biçimim, sergilediğim davranışlar falan pek de normal değildi tabii. işte tamda bu sebeple albümün yayınladığı gün küfür kıyamet ve büyük bi şaşkınlıkla dinledim. neden mi? çünkü kanaatimce bu albüm Kalmah’ın en zayıf albümü ve Kalmah standartlarına yetişemeyecek tek albüm. albüm rezalet mi? tabikidehayır. ama benim için durum söylediğim gibi. 10 tane şarkı var ve ben sadece 3 tanesine kefilim… bu noktada dünyanın en iyi Kalmahfanboyundan bu üç şarkının ne olduğunu duymak istiyoruz! dediğinizi duyar gibiyim, işte o liste; Evil Kin, Through the Shallow Waters ve The Stalker. Listemi gören bazı kendini Kalmahfanboyu zanneden kimselerin ”auhahauh lavuğa bak Evil Kin diyor” diyebileceğini biliyor ve hasiktir diyorum.(Evil Kin’i beğenmeyen Baybora okuyorsan lafım tabıkıde sana değil kardeşim(L) sldksj ) Kalmah’ın albümden yayınladığı ilk şarkıydı Evil Kin. 5 yıllık açlık, sözleri fazla kafiyeli olan bazı şarkıları söylemekten aldığım büyük haz, parçanın güzel ritmi ve ana nakarat girmeden önceki harika ve net Antti Kokko standartındaki bölümler sebebi ile; çıktığında baya bi dinledim. güzel bir farklılık oldu bence. bu kadar fazla gömülmesini asla kata kabul edemem… Through the Shallow Waters’a zaten yazarımız hakkını vermiş. birde The Stalker. güzel başlangıcı,güzel akustik bölümleri ve güzel yükselişi ile bence: ”Kalmah’ın en güzel buruğumsu,kırgınımsı ama coşkulu şarkıları listesi”ne adını yazdırdı. Ancak bunların dışında albümde benim hissiyatıma göre epey özensiz bölümler mevcut ve bazı şarkılar; epey düz ve birbirlerinin yada eski Kalmah şarkılarının sinsice değiştirilmiş/eklemlenmiş halleri gibiler. Bunlarda aforizmalarım:
* insanların yayınlandığında ”işte Kalmah bu!” diyerek selamladığı Blood Ran Cold ve yazarımızla büyük bir ihtilafa düşeceğimiz Waiting in the Wings: ”iktidarsız” şarkılardır.
* The World Of Rage ve Take Me Away Kalmah’tan duyduğumuzda şaşıracağımız bölümleri ile albümün sürprizleridir. iki şarkınında açılışındaki klavyeler güzeldir. ancak Take Me Away’in 1:21inde gelen 3. sınıf tayvanlı melodic death klavyesi hiç ama hiç güzel değildir. bu sebeple uygun kilosu ve sevdiği mesafe ile birlikte Tarsus Beyazı geniş kuponlarda yer veril–
*Paystreak’in ortasındaki klavye: …
Bence Veli-Matti istikrarsız ve baya dayaklık bir performans sergılemiş albüm boyunca.
*Erase and Diverge: …
sonuç olarak bu albüm bir Kalmah albümü olarak bundan binlerce kat daha iyi olmak zorundaydı ama olamadı, bu yüzdende beni baya bi kızdırdı…
Hoş geldin. Öncelikle yorumun için teşekkür ederim, daha interaktif bir platforma dönüşmesi için yorum şart.:)
Kalmah için kritik yazarken bir yanım albüme 50 verip “Kalmah bu olmamalı,” özetinde bir şeyler söylemek istiyordu aslında ama o kadar hayran gözüyle bakmak istemedim. Arkadaş ortamında olsa söveceğim albüme burada farklı bakmak durumunda kalabiliyorum haliyle. Fakat seni çok iyi anlıyorum. Zaten son paragraftaki kendi kendime konuşup delirmelerim de aslında buna işaret ediyor.
Bir tek Waiting in the Wings’de anlaşamamışız, o kadar da olur zevkler renkler.:)
evet evet son paragrafta anladım zaten ahah. ve hoşbulduk:)