Röportaj

Röportaj: Enslaved

Merhaba.

İlk defa ülkemize gelecek ve 4 Nisan’da, İstanbul – Zorlu PSM Studio’da hayranlarıyla buluşacak olan Norveçli efsane grup ENSLAVED ile harika bir röportaj gerçekleştirdik. Muhteşem geçeceğine emin olduğumuz bu özel konser öncesinde merak ettiklerimizi grubun kurucularından Ivar Bjørnson’a  sorduk, o da birbirinden enfes cevaplar verdi; buyursunlar:

Korhan: Merhaba Ivar, her şeyden önce 2004 yılından beri severek takip ettiğim Enslaved ile röportaj yapmak benim için bir onur. Hemen sorulara geçiyorum; E ile diğer albümleriniz arasında sence nasıl bir fark var? Yazım aşamasında albümün arkasındaki ana fikir veya felsefe neydi?

Ivar: Merhaba, bence albümünde her albümümüzden bir parça bulunuyor. Bence albümün en önemli özelliği bu ve bu yüzden de kesinlikle en güçlü albümümüz. albümünde grubun ilk günlerindeki sertlik ve çiğliği, ilk günden beri kendi kimliğimizden taviz vermeme konusundaki kararlılığımızı, 2000’lerde açığa çıkan ve o zamandan beri beslenmeye devam ettiğimiz melodik damarımızı ve bugünlerde kimliğimizin önemli bir parçası haline gelen sınırlarda gezen progresif, avangart bakış açımızı görebilirsiniz. Sağlam bir temele dayanan ve bana sorarsan epey inovatif bir konsept ile tüm bu özelliklerimizi birleştirdik ve ortaya çıktı.

İskandinavya ve İzlanda’da latin alfabesini kullanmaya başlamadan önce atalarımız genelde -tam olarak doğru sayılmasa da- Viking alfabesi olarak bilinen runik alfabeyi kullanıyorlardı. Ancak bu alfabenin ezoterik, sihirli özellikleri de var. Toplamdaki 24 rünün her birinin özel bir anlamı var her biri farklı bir gizemi sembolize ediyor. rünü ise (Ehwaz olarak bilinir ve latin alfabesindeki M harfine benzer) insan ile at arasındaki ilişkinin gizemine işaret eder; belki de insanlık tarihindeki en eski ve en önemli türler arası etkileşime. Albümün arkasındaki fikir ve konsept de tam olarak buydu. E, tematik bir albüm!

Korhan: Enslaved müzikal açıdan farklı kaynaklardan beslenen, zengin bir grup ve perspektifinin ne kadar geniş olduğu da ortada. Hatta öyle ki insanlar çoğu zaman Enslaved’i başkalarına veya kendilerine anlatmakta, tanımlamakta zorlanıyorlar ve bu muhteşem bir şey. Ayrıca Enslaved’in dünya dışı, derin ve spiritüel bir atmosfer kurgulama konusunda eşsiz bir yeteneği olduğu da bilinen bir gerçek. Peki bu benzersiz sözler ile veya uzak geçmişlere dayanan ağır konseptler ile böylesine modern ve zengin bir müziği nasıl birleştiriyorsunuz?

Ivar: İnce sözlerin için çok teşekkürler! Müzik, sözler ve konsept; bunların tamamı aslında iç içe. İçimizde, derinlerde bir yerde, Enslaved’in ortaya çıktığı ve büyüdüğü o garip yerden yükseliyor tüm fikirlerimiz. Artık fikirler çoğunlukla benden ya da bundan 27 yıl önce beraber grubu kurduğumuz Grutle’den çıkıyor ama gruba sonradan katılanlar da Enslaved’in ne olduğunu anlamak için çaba gösterdiklerinde ve kendilerini gruba adadıklarında git gide daha fazla entegre oluyorlar. Sıkı çalışıyor ve fikirlerin rahatlıkla açığa çıkabileceği kolektif bir bilince hizmet ediyoruz. Bu bilinçten çıkan fikirlerin -en azından şimdilik- bir sonu yok gibi görünüyor. Burada püf nokta müziğe ve sözlere saygı duymakta yatıyor; basit ve benmerkezci düşüncelerin müziğin ve sözlerin önüne geçmesine izin vermemeliyiz. Skandallarıyla meşhur olan, parçaları radyolarda daha çok çalınan veya diğerlerine göre çok daha fazla para kazanabilen bir sürü grup var elbette, ancak biz yenilikçi ve yaratıcı olarak tanınıyoruz. Bu, benim için sanatta bir insanın kazanabileceği diğer başarıların hepsini gölgede bırakabilen bir başarı.

Korhan: Piyasada giderek daha progresif bir bakış açısını benimseyen ve zamanla kendi köklerinden tamamen uzaklaşan birçok grup var. Enslaved’ın soundu da zamanla değişti ve dönüştü; günümüzde ise daha önce hiç olmadığı kadar progresif bir Enslaved müziği söz konusu. Sence bu doğal bir gelişim süreci ve kişisel tecrihlerinizin zamanla değişmesiyle ortaya çıkan bir sonuç muydu, yoksa bir noktada kasıtlı olarak daha progresif olmak için kendinizi zorladınız mı?

Ivar: Bu çok iyi bir soru ve cevap vermeden önce bu konuda tam olarak objektif olamayabileceğim konusunda seni uyarmalıyım, haha. Bence grubu kurduğumuz günden beri içimizde gelişime ve avangart yönelimlere yatkın bir damar vardı, fakat bu yönelimler ile grubun ekstrem metal köklerini birbirine entegre etmek için uzun bir mesafe katetmemiz gerekti. Grubu kurduğumuz zaman klasik rock ve 70’ler progresif rock piyasasından birçok idolümüz vardı; Led Zeppelin, Pink Floyd, Genesis, Klasu Schulze gibi. Ancak Enslaved usulü ekstrem metalin içine bu isimleri nasıl yedirebileceğimiz hakkında aslında pek bir fikrimiz yoktu. Kendini tanımlamak için kullanacağı şeyi insanın kendisinin icat etmesi zor bir şey, haha. Neyse ki çok inatçı adamlarız, o yüzden de denedik durduk. Temel müzikal kimliğimiz sayabileceğimiz karanlık, derin köklere uzanan ekstrem metal ile bir diğer tutkumuzu, progresif ve avangart müziği birleştirmek için çok çalıştık. Bence ilk albümüzde bile bu çabamızı görebilirsiniz. Ancak hiçbir zaman kendi köklerimizi terk etmedik; tek bir saniye bile. Bence bugüne kadar ayakta kalabilmemizi, yaptığımız işten bugün bile büyük keyif alabilmemizi sağlayan en önemli unsur da bu.

Korhan: İnsanın kendi işini değerlendirmesi pek kolay değildir, biliyorum ama Enslaved neredeyse 30 yıldır piyasada ve tam 14 albüm çıkardınız; bunlar Z nesli için göz korkutucu sayılar, haha. O nedenle şunu sormak istiyorum, sizi yeni keşfeden, genç bir hayrana Enslaved diskografisinden üç albüm tavsiye edecek olsaydın hangilerini önerirdin?

Ivar: Haha, bence Z neslinden birileri Enslaved’in garip ve sihirli dünyasına yapılacak bir yolculuktan kazançlı çıkabilir. Bence işe ortadan dalıp Isa albümünden başlamalarını önerirdim; şu an bulunduğumuz yola girmemizi sağlayan, önemli bir albüm o. Eğer o albümdeki sert, çiğ kısımlardan hoşlanırlarsa biraz daha geçmişe gidip 1994 yılında yayınladığımız ilk albümümüze, Vıkingligr Veldi‘ye bakabilirler. Sonra da 1994 yılından günümüze gelip E albümümüzü dinleyebilirler. Ne çılgınca bir macera! Eminim oldukça enteresan bir yolculuk olur.

Korhan: Son yıllarda Nors mitolojisi ve tarihi dünyada oldukça popüler bir hale geldi. Bir Norveçli olarak kültürün bu denli açgözlü bir şekilde tüketilmesi hakkında ne düşünüyorsun? Sence küresel anlamda böylesine üstünkörü bir şekilde irdelenmesi ve ticari işlerde bir reklam unsuru olarak kullanılması yetersiz bir temsil sunarak kültürü olduğundan daha basit gösteriyor mu?

Ivar: Benim için kendi arayış ve aydınlanma yolumdan çok uzaklaşmamak, konsantrasyonumu kaybetmemek önemlidir; diğer insanların yaşam biçimlerinden ve düşüncelerinden rahatsız olmaya, bu konuda agresif bir tavır sergilemeye başlarsanız tüm konsantrasyonunuz kaybolur. İnsanlar Hollywood kurguları sayesinde İskandinav mitolojisini keşfettikten sonra araştırmalar yaparak bu kültür ile aralarında entelektüel bir bağ kurma konusunda çaba gösterdikleri takdirde bence bu tüketimin bir potansiyeli olduğunu söyleyebiliriz. Ben de ailemin sahip olduğu kitaplar aracılığıyla öğrenmiştim, ama esas olarak dokuz yaşındayken, ilk defa Tolkien okuduğumda hayatımın bu yöne doğru kaymaya başladığına eminim. Danimarka çizgi filmi “Valhall” da 80’lerde bizim için muhteşemdi. Sanırım söylemeye çalıştığım şey tırmanmaya devam ettiğiniz sürece dağa nereden giriş yaptığınızın pek bir önemi olmaması. Şunu da söyleyebilirim ki bir başkası ne kadar saçma şekilde kullanırsa kullansın, benim için anlamı ve değeri asla azalmaz.

 

Korhan: Bunun black metal propagandası ile bir ilgisi olmasa da Enslaved’in din karşıtı bir grup olduğunu ve Ásatrú ile yakından ilgilendiğinizi biliyorum. Dokuz Asil Erdem hakkında, bunların yaşamlarınıza ve gruba olan etkisi hakkında neler söyleyebilirsin?

Ivar: Aslında sadece kendim hakkında konuşmalıyım. Neredeyse otuz yıldır birlikte olduğumuz için bazen Grutle adına konuşmaya da cüret ediyorum tabii, fakat diğer grup elemanları hakkında bir şey söylemem doğru olmaz. Benim açımdan Dokuz Asil Erdem elbette çok iyi öğütler veren, insanın üzerine yaşamını kurabileceği bir rehber ama hiçbir zaman “kulübe dahil olan” bir tip olmayacağım, anlarsın ya. Bir şeye kendimi gerçekten ait hissetmek için bir dövmeden veya sırt yamasından fazlasına ihtiyacım var. Kendi çevrem ve spiritüel, ezoterik diyarlardaki gezgin dostlarımdan oluşan küçük bir dünyam var. Benim için din karşıtı düşünceler spiritüel açıdan özgürlüğü temsil ediyor ve iş kuralların, dogmatik saçmalıkların arasında kaybolmaya geldiği zaman “pagan dostlarıma” karşı da tedbiri elden bırakmam. Dokuz Asil Erdem de böyledir demiyorum; tüm sır insanların öğretileri yaşamlarına uygulama biçiminde ve “liderliğin” insanları dikkatli ve özenli bir şekilde bireysel özgürlüğe ulaştırmasında saklı.

Korhan: Aslında Norveç anayasasının 200. yılı şerefine yapılan kutlamaların bir parçası olan Skuggsja kısa sürede kendi kitlesini buldu ve ben de kişisel olarak A Piece for Mirror&Mind albümüne bayıldığımı söylemek istiyorum. Yakında yeni bir albüm çıkaracağınızı biliyoruz. Hugsjá hakkında, albümün konsepti ve müzik ile ilgili neler söylemek istersin?

Ivar: Beğendiğine çok sevindim! Skuggsja ilk albümümüzdü ve Hugsja da ikinci albümümüz olacak. Grubun adı artık Ivar Bjørnson & Einar Selvik, çünkü Skuggsja Wardruna ve Enslaved‘in bir tür kombinasyonu şeklindeydi. Yeni Hugsjá’da ise tüm besteler sadece Einar ve bana ait. Bu defa kendi gruplarımızdan daha az şey taşımız olacağız ve daha kişisel bir albüm olacak. Belki folklorik yönü daha kuvvetli olur ama “folk metal” gibi bir şeyden söz etmiyorum tabii. Skuggsja, ayna demek ve bir şeyin yansımasında başka bir şeyi görebilmek hakkındaydı; bazen ikisi aynı şey de olabilir. Hugsjá ise içe dönmek demek ve zihin gücüyle bir şeylerin değiştirilebileceğine, harekete geçirilebileceğine işaret eden eski insanışları temsil ediyor.

Hugsjá aynı zamanda Norveç’in tarihiyle de iç içe; Norveç’in milattan önce 10.000 civarındaki kuruluşu ve bizim “Viking Çağı” dediğimiz zamanı da işliyor. Hugsjá, üç bölümden oluşuyor: hükmeden güçler (Tanrılar), Norveç’in kuruluşu ve son olarak hepsinin Ölüm ile olan bağlantısı. Kısacası doğa, fiyordlar, gelenekler ve uzak tarihi bulabilirsin Hugsjá’da.

Korhan: Eminim harikulade bir albüm olacak. Bugünlerde neler dinliyorsun peki? Metalperver okurları için birkaç öneri alabilir miyim senden?

Ivar: Norveç’te hala bir şeyler oluyor. Bu aralar epey durgun olan black metal piyasasında değil belki ama hala çok iyi işler çıkıyor. Bu aralar en çok dinlediğim gruplardan biri Årabrot; bir parça noise ile birlikte gerçek Norveç usülü Art Rock icra ediyorlar. Önerebileceğim bir diğer grup ise Krakow (post-metal). Bence bu ikisi uluslararası arenada yer alabilecek gruplar ve son dönemde Norveç’ten çıkan, beni en çok heyecanlandıran gruplardan ikisi. Ayrıca eğer sizinkiler ulusal hazinemiz Motorpsycho‘yu henüz duymadılarsa henüz çok geç değil; hemen dinlesinler!

Korhan: 4 Nisan’da Zorlu PSM Studio’da vereceğiniz konser Türkiye’deki ilk konseriniz olacak. Türk hayranlardan nasıl bir tepki bekliyorsunuz ve hayranlar sizden nasıl bir performans beklemeli? Sence Enslaved stüdyoda mı daha başarılı, yoksa sahnede mi?

Ivar: Ne ile karşılaşacağımız hakkında hiçbir fikrim yok ve müziğimize açık, bizim enerjimizi paylaşabilecek bir seyirci olmasını umuyorum. Bana kalırsa Enslaved bir bütün olarak değerlendirilmeli; stüdyoda ve sahnedeyken ekstra güçlü olduğu farklı yönleri var. İki kulvarda da iddialıyız yani, haha! Türk hayranlarımız bütün enerjimizi sahneye yansıtıp elimizden gelenin en iyisini sunacağımızdan emin olabilirler. 1991’den bugüne kadar yaptığımız albümlerden, kariyerimizin tamamını kapsayan bir setlist sunacağız size!

Korhan: Bu harika bir haber! Pekala Ivar, sorularım bu kadardı. Seninle sohbet etmek ve Enslaved’i Metalperver’de ağırlamak benim için bir onurdu. Zaman ayırdığın için ve içten yanıtların çok teşekkür ederim. Türk hayranlarına son bir mesajın var mı?

Ivar: Bu harika röportaj için çok teşekkürler! Türkiye’de ilk defa sahne alacağımız için çok heyecanlıyız ve 4 Nisan’ı iple çekiyoruz! Kariyerimiz boyunca bizi destekleyen bütün hayranlarımıza çok teşekkür ediyoruz. Çok yakında görüşmek üzere!

 

Yazıyı/albümü değerlendirmek için:

Average rating 0 / 5. 0

Siteye destek olmak için aşağıdaki düğmeye tıklayıp Patreona göz atabilirsiniz👇
Become a patron at Patreon!

Korhan Tok

Üniversiteden sonra metali bırakmadım.

4 thoughts on “Röportaj: Enslaved

  • Cok güzel bir röportaj olmus, tebrikler! Sorular cok zekice ve cevaplar ise cok samimi. Bu yüzden iskandinav metal gruplarini cok seviyorum, insanlari soguk gibi görünse de cok kibar ve icten olabiliyorlar. 1986 yapimi Valhalla cizgi filmi hala evde duruyor, onunla büyüdüm ve onunla Nordik sevdalisi oldum, kesinlikle tavsiye ediyorum. Ayrica infon’daki “Üniversiteden sonra metali bırakmadım” cümlesi ayri bir hos 😀 Benim icin de gecerli.

    Yanıtla
    • Teşekkürler. Ivar o kadar dolu bir adam ki standart, boş sorular soramazdım istesem de sanırım.

      Yanıtla
  • Ubeydullah İndiroğlu

    Tek kelime.

    Müthişti.

    Yanıtla
  • Sinan Ceylan

    Konserde de bu röportajdaki samimi hava vardı sahiden. Hayvan gibi çaldılar, eğlendirirken eğlendiler. Seviyorum böyle adamları ya. Tekrar tekrar gelirler umarım. Playlist çok iyiydi bana kalırsa. Ben E ağırlıklı giderler diyordum ama karma yapmaları benim için sürpriz oldu.

    Yanıtla

Bir Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.