Klasik Bir Cumartesi: Rammstein – Mutter
Rammstein metal mi, metal ise ne kadar metal, kaçta kaçı metal, Metalperver gibi yazılarının büyük bir bölümü ekstrem metalin en uç örneklerinden oluşan bir sitede bu elektronik şovmenlerin, bu piyasacı alev sevicilerinin, bu çok afedersiniz ama it oğlu itlerin ne işi mi var?
Siz bizi çok yanlış tanımışsınız, lütfen bu sayfayı terk edin.
Aklı başında, türcülük batağından kendini kurtarmayı başarmış, bir şeyi dinlemeden evvel etiketine bakma zorunluluğu hissetmeyen ve objektif bakış açısı geliştirebilmiş her dinleyicinin büyüklüğünü ve kalitesini kabul ettiği, gelmiş geçmiş en büyük birkaç Alman yıkım ekibinden biri olan RAMMSTEIN ile beraberiz bugün. Evet, siz kabul etseniz de etmeseniz Rammstein gelmiş geçmiş en büyük gruplardan bir tanesi. Bu arada hoş geldin Lindemann, ne yaptın? Sen SGK’yı dışarıdan mı yatırıyorsun şimdi nasıl oluyor sizde bu işler? Meğer öyle berabermişiz, birlikte yazıyormuşuz kritiği.
Eğer Almanya 2. Dünya Savaşı’ndan galip çıkmayı başarsaydı ve bir şekilde Philip K. Dick’in alternatif dünyasının bir benzerini yaşıyor olsaydık, Hitler ve kurmayları üstün Alman ırkının geleceğini ve kendi klon ordusunu inşa ederken büyük ihtimalle Till Lindemann’ın genlerini kullanıyor olurdu. Kendisinin vokali, frontman özellikleri ve gruba kattıkları ile ilgili bu cümleden daha fazlasını anlatan herhangi bir şey söyleyebileceğimi sanmıyor ve başka bir konuya geçiyorum. Saygılar, hürmetler Lindemann.
Rammstein müziğinden keyif almak için grubun ne yapmaya çalıştığını iyi anlamak gerek. Bunu kibirli bir tonda söylemiyorum, fakat koca Rammstein’ı “disko altyapısının üzerine power chord basıyorlar,” gibi akıl yoksunu bir bayağılığa indirgememek ve kendinizi küçük düşürmemek için bir şeyleri iyi tahlil etmek şart. Kabul ediyorum, bundan yirmi-yirmi beş sene önce internet bu kadar hayatımızda değilken ve dünya çok daha geri kafalıyken Herzeleid kapağına bakıp gay demek ve adamların yaptığı muhteşem şeyleri çöpe atıvermek çok normal kabul ediliyordu.
Endüstriyel metal denilen, ne kadar kaliteli bir müzik olabileceğini hepi topu MINISTRY gibi, ROB ZOMBIE gibi, KMFDM, GODFLESH ve NINE INCH NAILS gibi ancak bir avuç ismin hakkıyla icra ederek yaptığı enfes albümlerle görebildiğimiz kendi halinde bir türü yeniden şekillendirmek, hiç abartmadan söylüyorum ki kendi özgün müzik türünü yaratabilmek, üstelik de tanım ve formül itibariyle inanılmaz bıçak sırtı bir çerçevede bunu başarabilmek büyük bir iş değilse nedir büyük iş, ben bilmiyorum açıkçası. Rammstein’ı Rammstein’dan başka bir şeye benzetemez kimse kolay kolay ve bu gerçekten müthiş bir iş.
Tabii Rammstein bize beşinci günün şafağında doğudan gelmedi. 90’ların ikinci yarısından itibaren hayatlarımıza dahil olduktan ve Asche Zu Asche gibi, Wollt ihr das Bett in Flammen sehen ve Du Reicht So Gut gibi bugün bile tazeliğini koruyan, her konserde çalınan dev şarkılarla adını duyurduktan sonra büyük patlamasını Engel ve Du Hast gibi milyonların ezbere bildiği iki klasiği barındıran 1997 çıkışlı Sensucht ile yaptıysa da en olgun işleri için 2001 yılını beklemek gerekiyordu. 2001 çıkışlı Mutter, grubun o zamana kadar -ve kimilerine göre sonrasında da- yaptığı en olgun, en oturaklı albümdü ve duygusuz görünen, kaslı ve yağlı adamların, işi gücü seksten, cinayetten ve diğer hayvansal güdülerden bahsetmek olan bu garip adamların ne acayip kafalar yaşadıklarını gözler önüne sererek gelmiş geçmiş en iyi birkaç endüstriyel metal albümünden biri olarak kayıtlara geçti.
Sıklıkla atlanan bir şey var. Dünya üzerinde müziğinizle belirli bir popülerlik seviyesinin ötesine geçerek iz bırakan o dev isimlerden biri olmak istiyorsanız yapmanız gereken, kusursuz bir biçimde yapmanız gereken tonla şey olsa da bunlardan belki de ilki küresel hitabetin kabul gören tek aracı olan İngilizce dilini kullanmaktır. Rammstein bu ezberi tamamen bozuyor. Mutter de diğer bütün Rammstein albümleri gibi baştan sona Almanca ve bu albüm dünya üzerinde milyonlar satarak birçok ülkede çift platinyum plak kazandı. Eh, demek ki bir şeyler var ortada.
Mein Herz Brennt gibi dev bir hitle açılan albüm, Till Lindemann’ın alamet-i farikası sayılabilecek şekilde önce gözdağı veriyor, ardından suratınızda patlıyor. Grubun şimdiye kadar şekil itibariyle yazdığı en militarizm kokan, buna tezat olacak şekilde de bir Anti-Nazi şarkısı olan Links 2 3 4, Rammstein’in en iyi işlerinden, yok oluşun en güzel geri sayımlarından biri olan Sonne, kalabalıkların “Bizi duyuyor musun!? Biz seni duyuyoruz!” çığlıklarıyla yükselen, Lindemann’ın o hasta sakinliğiyle ilginç bir anlatıya dönüşen Ich Will ve yüksek temposu, Christian “Flake” Lorenz’in sapık kere sapık klavyesi ve “Bang! Bang!” nidaları eşliğinde akıllara kazanan nakaratıyla Feuer Frei!… Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de üzerine muh-te-şem bir Frankenstein örneklemesi olan, tüm zamanların en iyi balladlarından Mutter. İlk altı parçasının tamamı hit olup da milyonlar tarafından bilinen, her konserde çalınan başka kaç albüm var ki şunun şurasında?
Daha Adios‘un ortasındaki yaratıcı gitarlardan, Nebel‘in insanı çok yükseklerden yere bırakan yıkıcılığından ve diğer güzelliklerden bahsetmedim bile ama öv ha öv yazı yine uzadı gitti. Mutter muazzam bir albüm ve üzerine konuşacak çok şey var gerçekten de. Rammstein’ın genel olarak abartılı, teatral tutumu, özellikle bir önceki albümdeki gotik yaklaşımların Mutter’deki yansımaları vesaire derken bu yazı bitmez. Şarkıların konser performanslarına hiç girmiyorum zaten, o belki de “gelmiş geçmiş en iyi konser grupları” gibi bir makalenin orta yerine konulması gereken bir konu.
Dünyanın en büyük gruplarından birini, bu türün en büyük bir-iki albümünden birini kendimce anlatmaya, kendime hatırlatmaya, biraz da okur arasında ufak bir eleme yapmaya çalıştım. Uzun lafın kısası altı dolu argümanla Rammstein sevmemek tamam ama boş lafla bu adamları boklamaya kalkan içeri geçsin; yok yok, çay söylemene gerek yok, geç sen içeri geç.
100/100
çok eğlendim okurken ya haha