Long Distance Calling – Boundless
Ögelerine ayırmakla uğraştığınız takdirde herhangi bir ÖSYM sınavının dil bilgisi kısmından en az iki-üç net fazla çıkarmanızı garanti edecek kadar insana pratik yaptırabilen uzun isimli gruplar furyasının nispeten mütevazı elemanlarından bir tanesi olan Long Distance Calling’in 2 Şubat itibariyle dinlemeye sunduğu yepyeni albümü Boundless incelemesinden herkese kucak dolusu sevgiler. Bayılıyorum böyle sonsuza giden cümleler kurmaya ya.
Ne diyordum, Long Distance Calling. Yurt dışında hatırı sayılır bir kitlesi olan grubun nedense ben ülkemizde pek fazla hayranına rastlamadım. Kendi çevremde bile post-rock konusu açıldığında adı pek anılmayan bir isim hatta. Halbuki 2010 yılında yaptıkları Avoid the Light albümü ile keşfettiğim grubun kendine has hüzünlü havasını, yol müziği kafalarını, beklenmedik anda ekstrem türlere göz kırpmasını, dirsek teması kurmasını, ensesine şaplatmasını çok severim.
Tınısından hiç anlaşılmasa da Alman olan grubun bir vokalisti olmaması, müziği dinleyenin şekillendirdiği ve belirli bir anlama oturttuğu işlere olan hayranlığımı da göz önüne alınca büyük bir artı tabii. Arada grup vokal ile müziğini çeşitlendirmeyi seçse de açıkçası o albümlere pek de ısınamadığımı itiraf etmeliyim. Bence Long Distance Calling müziğinde vokaliste hiç yer yok. Neyse ki grup da bunun farkında varmış ve zararın halen kar edilebilir bir noktasından dönerek yeni albümünü yine yıllardır değişmeyen esas dörtlüyle kaydetmiş.
Krautrock denildiğinde aklında bir şeyler canlanacak dinleyicilerin rahatlıkla içine girebileceği Boundless, sürprizsiz bir Long Distance Calling albümü. Peki bu ne demek? Gitar temelli bir müzik, albüm içerisinde harika bir tempo/trafik ve şarkı özellerinde enfes düzenlemeler, uzun yol müziği havasının yanı sıra -özellikle Türkiye yollarında- zaman zaman yaşanabilecek minik heyecanları da anlık vites artışlarıyla harika bir şekilde hissettirebilen ve bu inişli-çıkışlı yönüyle tedüzelikten kurtulan, birbirinden farklı duygulara hitap edebilen ve her defasında dinleyeni başka bir ruh haline sokabilen bir müzik demek. Yani mis gibi, harika bir şey işte.
Geçmiş albümlere nazaran gitar tonuna tam ısınamadım ama mükemmel baslar ve her zamanki gibi sazdan rol çalmadan ben de buradayım diyebilen davullar sayesinde kısa süre içinde alışmaya başladım. Açıkçası benim dinlediğim en iyi enstrümantal gruplardan biri Long Distance Calling ve en özelliksiz görünen işlerinde bile insanı cezbeden bir şey mutlaka çıkıyor. In the Clouds gibi albümün genelinden biraz ayrı duran bir harikalığın (yani, hakikaten neler olmuyor ki şarkıda arkadaş!) yanında Western tatlar barındıran, yaylı konuğuyla canlar yakan Like A River ve kapanışı yapan Weightless ile Skydivers o kadar iyiler ki henüz ilk dinlemeden, ilk 30-40 saniyeden anlıyorsunuz uzun bir süre boyunca bu şarkılardan vazgeçemeyeceğinizi; en azından benim için durum bu.
Tabii bu adamlardan keyif almak için duyguları açmak gibi, albümün sizle konuşmasına müsaade etmek gibi şeyler giriyor. Yalnızca ne çaldıklarını görmek ya da bakalım yeni ne fikirler var kafasıyla dinlemek büyük haksızlık ve eseri yanlış tüketmek olur. O nedenle her an açıp dinlenebilecek, arkada gıy gıy bir şey dönsün diye tercih edilebilecek türden bir müzik değil elbette. Boundless albümü de grubun şimdiye kadar yaptığı çoğu albüm gibi dinleyenden bir şeyler talep eden, dikkat isteyen ve karşılıklı etkileşim ile büyüyen bir albüm.
Daha önce Long Distance Calling dinlemediyseniz bir an evvel Boundless’ı keşfedebileceğiniz şekilde şöyle rahat, izole bir ortam kurun kendinize. Sonrasında yukarıda bahsettiğim Avoid the Light ve The Flood Inside albümlerine dalın ve bu harika Alman dörtlüden kendinizi mahrum bırakmayın. Açıkçası vokal olan işleri gerçekten vasat kalıyor bana göre ve 2016’da tam zamanlı olarak gruba dahil edildiği için bu albümden beklentim hayli düşüktü ama vokal olmayınca adamların müziği çok üst seviyeye çıkıyor. Boundless da bir istisna değil. Şahsım adına 2018’in en keyifli işlerinden biri, gözüm kapalı tavsiye ediyorum.
Son olarak şöyle bir değişiklik yapıp hangi grupları sevenler bu albümü beğenebilir için birkaç isim bırakayım buraya: God Is An Astronaut, Pelican, Mogwai, Cloudkicker, If These Trees Could Talk.