Converge – The Dusk In Us
Aslında tam da benim lise yıllarıma denk geliyor olmasına rağmen hem o dönem sağda solda görüp örnek aldığımız tiplerin muhabbetinde hem de kısıtlı sanal dünya etkileşimlerimiz esnasında pek konusu geçmediği için CONVERGE ile, daha da önemlisi JANE DOE albümüyle tanışmam bir hayli geç oldu. Günah keçisi haline getirilen metalcore türünde görüp görebileceğiniz en iyi birkaç albümden biriyle içimde yalnızca bir-iki sene harlı kalabilen minik metalcore ateşinin son külleri de çoktan havaya karıştıktan sonra tanışmış olmak gerçekten de şanssızlıktı benim için. Lisede ne coşardım o albümle kim bilir. Her şeyin bir zamanı varmış demek ki, gibi teyzesel bir yorum yapmaktan başka bir çarem olmasa da bir yandan da 2001 yılında çıkan bu şaheseri ergen halimle dinleseydim büyük ihtimalle “BLIND GUARDIAN daha iyi abi,” gibi üstün zekadan ışıl ışıl parlayan harika bir yorum yapıp albümü kenara atardım herhalde diye düşünmeden de edemiyorum. Demek ki teyzeler haklı.
Converge lafı geçer geçmez Jane Doe bahsi açılmasından eminim Converge de çok sıkılmıştır ancak ortada yadsınamaz bir gerçek olduğu da aşikar. Atonal metalcore ile sonradan post-metal sayılacak acayiplikleri harmanlayan grup Jane Doe ile ortaya öyle bir vizyon koymuş ve sonraki süreçte yaptığı albümlerle bu vizyonu öyle elle tutulur bir hale getirmeyi başarmış ki bundan söz etmemek olmazdı, diyerek MAÇAŞUSETSli grubun yeni albümü The Dusk In Us’a dalalım.
Jane Doe öncesindeki grup formunu yaklaşık on dokuz yıldır aynı korumayı başararak hiç eleman değiştirmeden yola devam eden grubun 9. albümü A Single Tear isimli bir manyaklıkla açılıyor. Internette bir yerlerde bu şarkı için “Kafein almış Thunderstruck” yorumu okumuştum ki gerçekten de cuk oturuyor. Hardcore ve metali özgün bir şekilde dengeleyebilen nadir gruplardan Converge, bir önceki All We Love We Leave Behind ile yeniden ve tamamen radarıma girmişti ama açık söyleyeyim albüm çıkalı henüz iki hafta olmasına rağmen A Single Tear sene sonuna geldiğimizde yıl içinde en çok dinlediğim iki-üç şarkıdan biri olacak gibi duruyor. Aynı şeyi Ben Koller ayısının (albümün tümünde i-na-nıl-maz bir performansı olduğunu ekleyeyim) muazzam davullarıyla coşan, 41 yaşında bir adamın “Benim acımın nasıl hissettirdiğini bilmiyorsun!” bağırışlarındaki samimiyetini zerre sorgulamadığım ve hala bunun nasıl mümkün olduğunu pek anlamadığım I Can Tell You About Pain ve “LAN TOMAS LINDBERG’İ (AT THE GATES) Mİ ALMIŞLAR KONUK VOKAL?!?” şoku yaşadığım Reptilian için de rahatlıkla söyleyebilirim sanırım.
Tabii metalcore, milenyum, acılar macılar derken Converge bilmeyenler için belirtmek lazım; grubun öyle buzdolabındaki son gofreti babası yemiş diye çıldıran ergen isyanı yok elbette. The Dusk In Us tamamen olgun insan sorunlarına odaklanmış bir halde kah çocuk sahibi olmanın getirdiği sorumluluklardan, kah doğru iletişim kurmanın öneminden, kah insan ırkının asla değişmeyecek muazzam özelliklerinden bahsediyor ve Converge ele aldığı konuların evrenselliği sayesinde albümü samimiyetine pek de laf edemeyeceğimiz bir duygu yoğunluğu ile sarmalıyor.
Neredeyse 30 senedir ortalarda olan gruplara karşı genelde yaptıkları şeyi yapabilmeye devam ettikleri sürece onlara saygı duymak ve ne yaptıklarını çok da detaylı inceleyerek ve büyük büyük laflar ederek değerlendirmemek yönünde bir anlayışa sahibimdir. Bu kategorideki gruplar da bazı istisnalar dışında çoğunlukla çok iyi yaptıkları şeye ve kendisinden başka bir şey beklemeyen hayranlarına tutunarak var olmaya devam ederler. Kariyerinde 27 yılı geride bırakan Converge için ise bu söylediklerimin hiçbirini söylemek mümkün değil; sanki 2009’da kurulmuş ve daha ancak 3. albümünü çıkarabilen bir grup kadar taze, aç ve arzulu müzik yapan adamlara böyle şeyler denir mi hiç?
Gerçekten de Converge’in devamlı olarak kendini güncellemesi ve müziğini zamanın gerekliliklerine uyma kaygısıyla tepeden inme bir şekilde değil de kendi müziklerinde modern eğilim ve genel zevklerin yansımalarının ne olabileceğini sorgulayarak değiştirip dönüştürmeleri muazzam bir hadise. Albümle aynı adı taşıyan şarkıya bir bakın mesela, Converge bunun neresinde bakalım? Zaten albümden farklı birkaç parçayı farklı zamanlarda birine dinletseniz ve hepsinin Converge olduğunu söyleseniz herhalde avel avel bakar suratınıza. Peki ben albümü dinledikten sonra neden “ya bu ne kardeşim karman çorman?!” demiyorum veya adamların bu inanılmaz sancılı hallerindeki samimiyeti sorgulamıyorum? Bu da 27 yılın tecrübesi ve Converge’in farkı herhalde.
Senenin en iyi beş-on albümünden biri.
94/100
kritiğin ilk paragrafı hayatımda okuduğum en samimi şey olabilir. muazzam cidden. bunun dışında vokalin Tompa benzerliği konusuna gelirsek, Tompa grup elemanlarının epey bi kankası, konserlerde ve kayıtta gruba eşlik etmişliği de var. muhtemelen Jacob, Tompa’nın vokal sitilinin müziğe yakıştığını düşünmüş ve bişeyler kapmış.
albüme gelirsek, bana göre bu sene içerisinde çıkmış en iyi albüm ve her anı, her saniyesi kusursuz. klasik olarak Jane Doe sonrasını ele alırsak No Heroes’da kusursuzdu, Axe the Fall’da, ama bu albümün kusursuzluğu daha bi kusursuz sanki.
eskiden yüksek doz tavizsiz metalciliğe maruz kalmış adamlara bu tür grupları anlatamazdık, dolayısıyla muhabbeti de dönmezdi. Converge ve Integrity gibi grupların albümlerinin metal sitelerinde övülüp yüksek puanlar alması, tüm dünya geriye giderken metalcilerin ileriye gitmesidir bence. durmak yok, yola devam.
Hshaha eyvallah abi.