Ulver – Sic Transit Gloria Mundi EP
“The Assassination of Julius Caesar” ile synthpop sularına da ayak basan ve müzik dinlediği zamanının en az %70’ini yalnızca black metal dinleyerek geçiren bendenizi bu yaştan sonra kıvırtarak şarkı dinler haline sokan ULVER müzikal değişikleriyle bizi her defasında şaşırttığı yetmiyormuş gibi bu sefer de bir anda üzerimize EP fırlatarak değişik bir şaşırtma yöntemi denemeye karar vermiş olacak ki karşımıza bir anda Latince isimli “Sic Transit Gloria Mundi” düşüverdi. Francis Bacon’ın tüyler ürpertici Papa çalışmasının arkasında neler yatıyor bakalım.
“Sic Transit Gloria Mundi” yalnızca üç şarkıdan oluşan, 15 dakikalık bir kayıt. İsmini az önce zikrettiğimiz albümün kayıtları sırasında yazılan ve fakat albüme konulmamasına karar verilen iki şarkı ve bir de FRANKIE GOES TO HOLLYWOOD cover’ı içeren EP’nin genel tarzı albümden fazla farklı olmadığı için ve karşımızda yalnızca üç şarkı olduğu için normalde zerre haz etmediğim bir yönteme başvuracağım ve yazının bundan sonrasında şarkı şarkı inceleyeceğim EP’yi. Hadi bakalım.
“Sic Transit Gloria Mundi”yi açan Echo Chamber (Room of Tears), “The Assassination of Julius Caesar”ın çok göze sokulmayan konsepti olan tarih boyunca tekrar tekrar yaşanmış olan trajedilerin üzerinden gitmeye devam ediyor. Büyük Londra Yangını’ndan, 2005 yılında yine aynı şehri yasa boğmuş bir dizi bombalı saldırıdan bahsedildiğini şarkının içindeki konuşma pasajlarından duyumsayabilirsiniz. Müzikal olarak da yine bol synthesizer kullanılmış elektronik altyapının şarkının konulmasından vazgeçilen albümün izinden giderek yerinde durduğunu görebiliyoruz. Tıpkı albümün büyük bölümünde olduğu gibi de temelinde oldukça hüzünlü bir atmosfere sahip şarkının en güçlü yönü yine Garm’ın muazzam vokalleri. Bilhassa nakaratta adam şarkı söylemiyor kuş gibi şakıyor adeta. Doğal ses tonu oldukça pes olan Garm epey tizlere çıkarken hep “aha şimdi çatlayacak sesi” diye geriyor; ama hiçbir zaman öyle olmuyor garip bir şekilde.
Bring Out Your Dead özellikle başlarında hareketli temposu ile enstrümantasyonun yalnızca vokallere destek için orada olmadığını göstermek istercesine dinleyiciyi etkisi altına almaya başlıyor. Sonlara doğru vokallerin kendini fazla tekrar ediyor olmasıyla ilk dinleyişlerde biraz yavan gelebilecek olsa da dinledikçe zenginliğiyle “e bu şarkıyı neden albüme koymamışlar ya” diye düşündürtecek kadar iyi bir şarkı. Bence Echo Chamber (Room of Tears) daha güzel, daha kendini dinleten bir parça olsa da onun havasının albümün dışında bırakılmayı bir şekilde hak ettirdiği savunulabilir; ama Bring Out Your Dead albüme bir şekilde dahil edilse oradaki bile en güçlü şarkılardan biri olabilirmiş.
FRANKIE GOES TO HOLLYWOOD’un The Power of Love’ını daha önce dinlemiş gibi yapıp sizlere cover’ın nasıl da şarkıya yeni bir ruh üflediği gibi tuhaflıklarla şov yapmaya kalkmayacağım, merak etmeyin. Şarkıyı daha önce hiç duymamıştım (ki belki de bu benim ayıbımdır, olabilir) ve EP’yi dinledikten sonra açıp orijinalini de dinlemeye gerek duymadım açıkçası; zira Garm’ın sesinin ciğerimi paraladığı gerçeğini bir kenara bırakırsak şarkıda beni vuran çok fazla bir şey yok doğrusu. Sadece şarkının sözlerinde “vampirleri kapından uzak tutacağım” dizesi epey hoşuma gitti çünkü bariz bir aşk şarkısına böyle bir şey sıkıştıran adamların muhabbeti inanılmaz keyifli olur eminim.
ULVER benim gözümde hep mükemmele yakın albümler çıkarsa da şöyle bir gerçek var ki bazen müziklerinin aldığı form, bestelerinin önüne geçebiliyor. Hep ULVER albümlerinin ne denli güzel olduğundan bahsedilirken, genel olarak sevenlerinin -ki buna ben de dahilim- tek tek şarkıları ön plana çıkartmaktan kaçındığını görebilirsiniz. Bunun sebebi albüm çapında müziklerine üfledikleri ruh iken (hehe) bazen bu muazzam bütünü parçalarına ayırıp incelediğimizde bestelerin çok fazla özel bir yanı olmadığını görebiliyoruz. Veya görebiliyorduk, demeliyim belki. Daha pop sularına yönelen ULVER hem “The Assassination of Julius Caesar”da, hem de o albüme sokmamaya seçtiği buradaki iki şarkıda yine kendine has bir ruh yaratmayı başarırken bu defa tek başlarına da fazlasıyla öne çıkan ve parlayan şarkılar yazmaya başladı. Bu benim yaptıkları eski işlerden şikayetçi olduğum ya da yenilerini eskilerin önüne koyduğum anlamına gelmiyor tabii, ve hemen hemen eminim ki bundan sonra yapacakları işlerde tekrar bambaşka yerlere gidecek ve bu defa belki de albüm yapısın tamamen yıkarak denenmiş işlere kalkışacaklar. Ne yaparlarsa yapsınlar, üretmekten hiç vazgeçmesinler.
81/100