Trivium – The Sin and the Sentence
Kariyerinin başında, o dönem yükselmekte olan ve belki de en şaşaalı dönemini yaşayan metalcore’un pek de fazla tartışılamayacak şekilde en başarılı örneklerinden birkaçını patlatan TRIVIUM özellikle “Ascendancy” ile birçok grubun yıllar içinde yapmayı umacağı türden bir sıçramayı çok kısa sürede yapmayı başarmıştı. Her ne kadar isimleri hep duyulur olsa da, şu anda olduklarından bile çok daha yukarıda olabilecekleri kesindi aslında; fakat beklenmedik derecedeki istikrarsız kariyerleri bunu biraz sekteye uğrattı. “Shogun” ve “In Waves” gibi çok iyi albümlerle hem progresif, hem heavy hem de thrash metalde aslında çok hünerli olabileceklerini göstermiş olsalar da, bunlar inişli çıkışlı kariyerlerinin çıkışlı kısımlarını oluşturmakla yetinmek zorunda kaldılar.
Son iki albümüyle yine inişte olduğunu iddia edebileceğimiz grup en azından Matt Heafy’nin son albümde bir kenara bıraktığı sert vokallerine yeniden kavuşacağımızı müjdeleyince albümle ilgili genel beklentinin biraz yükseldiğini söylemek mümkün sanırım. Bu beklentilere karşılık da grup kariyerinin her döneminden bir şeyler kattığı “The Sin and The Sentence”da tekrar bir çıkışa geçmeyi başarıyor neyse ki.
Daha albümle aynı adı taşıyan giriş parçasından bir şeylerin yolunda gideceğinin haberleri gelmeye başlıyor sanki. “Shogun”ın progresifliğe varan teknik gitar işçiliğini de, “Ascendancy”nın kafaya dolanan vokal melodileri ve gazını da bir arada bulmak mümkün henüz ilk altı dakika içinde. Ardından gelen Beyond Oblivion biraz daha karanlık atmosferinin yanında açılış parçasının tüm iyi yönlerini de repertuarına katarak çıkış trendini resmi olarak başlatıyor.
Tam bu noktadayken gruba yeni katılan davulcu Alex Bent’ten biraz bahsedelim. Elbette ki henüz bestelere çok bir şey kattığını düşünmüyorum; fakat muazzam davullar yazıp onları muazzam çalması albümün heyecanını, kalitesini ve toplam “metal”liğini fazlasıyla yukarı çekmiş. Hem gaz, hem teknik performansı TRIVIUM için büyük bir şans gerçekten ve “The Sin and the Sentence” başarısının hatırı sayılır bir kısmını da kendisine borçlu.
Albüm ilerledikçe, dediğim gibi TRIVIUM’un kariyerinin her aşamasından güzellikler duymaya devam ediyoruz. Grubun büyük bir ilhamı altında olduğu yıllardır oldukça aşikar olan IRON MAIDEN kokan çift gitar oyunları yine kendine yer buluyor, bundan önceki iki albümde denenen nispeten daha “düz” ve sürükleyici tarzda benim “light heavy metal” olarak adlandırmayı sevdiğim atmosferde şarkılar bu defa daha olmuş olarak yer alıyorlar albümün sınırları içinde (Heart from Your Hate gibi). Tüm bunların yanında gruptan beklenen breakdown’lar, nefis yazılmış gitar soloları elbette “The Sin and the Sentence”ın can damarlarından olmaya devam ediyorlar.
TRIVIUM seviyorsanız ama kariyerlerinin gidişat grafiği üzerinde sörf yapmaktan biraz baydıysanız karşınızda epey iyi bir haber görevi görecek bir albüm var, toparlamak gerekirse. Yıllardır, iyi ya da kötü icra etmişler önemli değil, yaptıkları her şeyi bir çatı altında toplamışlar ve bu defa hepsini de hakkını verecek kadar sağlam bir temel üzerine oturtmuşlar. TRIVIUM sevmiyorsanız ise grubu dinlemeye başlamanıza sebep olacak yeni hiçbir şey yok açık konuşmak gerekirse. E zaten buraya kadar okumamışsınızdır büyük olasılıkla.
85/100