Ohol Yeg – Ölü Orman
Tek kişilik black metal projelerine zaafım var. Sanırım onlarda beni en çok çeken şey, bu müziği gerçekten seven ve müziğin ta kendisini de bir enstrüman olarak kullanarak bir şeyler anlatmak isteyecek müzisyenler dışında neredeyse kimsenin böyle bir şeye kalkışmayacak olması. Dolayısıyla tek kişilik black metal projeleri sonucun iyi veya kötülüğünden bağımsız olarak her daim çok samimi gelmiştir bana, ve bir şarkının yahut albümün ne kadar gerçek olduğunun en önemli kıstaslarından birinin samimiyet olduğuna inanan birisi olarak onlara her zaman ekstra bir ilgim olmuştur. Bu ilgi de uzun süreli olarak dinlediğim birçok önemli proje katmıştır hayatıma.
Ankaralı Sazakan’ın tek kişilik projesi OHOL YEG’i de kendisi bana “Ölü Orman”ı ulaştırdığından beri sanıyorum günde en az iki kere çevirmişimdir. Hiçbir yapmacıklık barındırmayan, Wrath of the Roots adlı intro’daki hafif ritüelistik tınıları bir kenara koyarsak çiğ black metalden ödün vermeyen, belki Düş adlı parçada depresif yöne doğru kayan ”Ölü Orman”, açık konuşmak gerekirse uzun zamandır bir nebze de olsa uzak kaldığım bu tavizsizliği ne kadar özlediğimi fark ettirdi bana. Hele ki bir de bir süredir burnumda tüten Ankara’dan çıkmış olduğu gerçeği var ki, tamamen subjektif de olsa net bir artı puan oluyor bende ister istemez.
Şimdiye dek gözden kaçırmış olmamın tamamen kendi ayıbım olduğunu düşündüğüm OHOL YEG’in ikinci uzunçalar albümü olan ”Ölü Orman”, tamamı İngilizce şarkılardan oluşan önceki albümlerin aksine hem İngilizce hem de Türkçe şarkılar barındırıyor, ki bence bu çok iyi bir seçim olmuş. Bence Silence and Agony cover’ı ile birlikte albümün en iyi şarkısı olan Boşluk’un müzikal olarak da çok iyi yansıttığı sözlerine bir yandan ana dilimde eşlik edebilmek şarkıyla bir bağ kurabilmemde fazlasıyla yardımcı oldu. Genelde aşırı edebi olmamalarıyla bilinen ve bazen aşırıya kaçıp komiklik sınırına girme tehlikesi bulunan çiğ black metal sözlerinin (hele ki insanın kendi dilinde olunca bunun çok daha rahat fark edilebileceği riskini de göz önüne alınca) ”Ölü Orman” özelinde bu tehlikelerden, risklerden rahatça sıyrılıp işin ciddiyetini bozmuyor olmasını da yine artı puan hanesine ekleyelim. Doğanın hakimiyetini, umutsuzluğu, insanlığın temsil eder hale geldiği rezilliği işleyen sözler OHOL YEG’in genel tavrını ve atmosferini çok iyi yansıtıyor. Projenin genel olarak türün keskin sınırları içerisinde kimseye fazla benzememeyi başardığını düşünsem de özellikle Ölü Orman şarkısındaki gitarların üzerindeki erken dönem DIMMU BORGIR etkisinin de hafif bir gülümseme sebebi olduğunu ekleyeyim.
”Ölü Orman”ın kaydı ve mixing’i Sazakan tarafından, herhangi bir stüdyo kullanılmadan yapılmış olmasına rağmen (ya da belki de bunun da yardımıyla demeliyim) tam müziğin ruhuna, içtenliğine uygun tınlıyor. Bu tarzda bir albümden bekleneceği üzere müziği taşıyan gitarların genelde repetitif; fakat vahşi ve ayarında melodik riflerini dinleyicinin kafasını şişirmeden en ön plana koymayı da, vokallerin gitarların arasında fazla bozulmamasını da sağlamayı başarmış Sazakan. Kulaklarım beni yanıltmıyorsa birçok tek kişilik projenin aksine programlanmış değil de organik davullar kullanmış olması da işin ciddiye alınabilirliğini gözümde fazlasıyla arttırıyor.
OHOL YEG kesinlikle; ama kesinlikle hem yurt içinde hem de yurt dışında çok daha fazla dinleyiciye ulaşmayı hak eden, ulaşması gereken bir proje ve ayıla bayıla dinlenilen birçok gruptan eksiği değil, fazlası var. Genelde özellikle yerli gruplarla ilgili bir şeyler yazmaya çalışırken eldeki eseri ne kadar beğensem de övgüden ziyade daha iyi olabileceğine inandığım şeylerden bahsetmeye gayret ediyorum ki belki yaratıcı bir eleştiri olarak alınır da naçizane bir faydam olur diye; fakat gördüğünüz üzere bu yazı hiç de bu şekilde olmadı. Sazakan’ın black metal’de bir devrim yapmak ya da ortaya daha önce denenmemiş bir şeyler koymak niyetinde olmadığından pek fazla şüphem yok, ki zaten çiğ black metal bu tarz şeylere çok fazla izin verecek bir tür de değil. Eğer ”Ölü Orman” OHOL YEG’in gitmek istediği istikamette bir albüm ise, benim şu noktada ”şurası keşke şöyle olsaymış” diyeceğim bir şey yok. Yapılmak istendiğini düşündüğüm şey çok, çok iyi bir şekilde yapılmış ve üzerine bir şey eklemeye çok da fazla gerek yok.
85/100
Abi bu kritiğin altına biraz alaksız olacak ama, akşamdan beri Codex Omega’yı dinliyorum. Taş gibi olmuş bence kritiğini görmek isteriz, sevgiler 🙂
Çok yakında geliyor. 🙂