Leprous – Coal
“Bilateral” ile adını duyurmaya başlayan, bugünkü konuğumuz “Coal” ve ardından gelen “The Congregation” ile ise progresif metal dünyasının zirvesine sıçrayan LEPROUS’un geçirdiği evrimden söz edelim bugün biraz gelin.
Başlarda kendi işlerinden çok yüce metal insanı IHSAHN’ın solo projesinin canlı grubu olarak tanınan LEPROUS, “Coal”a kadar icra ettiği hafif alternatif rock dokunuşlu progresif rock ile yaratıcılık açısından çok özgün şeyler yapmasa da, hem enstrümanlarındaki, hem bestelerindeki başarılarıyla, bir de bunun üzerine Einar Solberg gibi hayvan çocuğu bir vokaliste sahip olmanın avantajıyla adını duyurur olmuştu aslında; fakat devam ettikleri yol ve büyüme hızları onlara yetmemiş olacak ki “Coal”da neredeyse tamamen farklı bir yaklaşıma bürünerek kendilerini mancınığın kaşığına oturtup ipi kesmeyi tercih ettiler.
“Coal” bir bakıma LEPROUS’un müziğindeki “fazlalıkları” traşlayıp kendilerini benzer gruplar arasından çekip çıkartan özel yanlarını damıtmasını temsil ediyor. Elinde Einar Solberg gibi övmeye kelimelerin yetmeyeceği, özel deyip geçeceğim bir vokalist olan bir grubun onu odağa oturtup oradan yürümeye çalışmasını anlamak hiç de zor değil. Hele ki bu yeteneğin ustalıklarını göze sokar gibi değil; aksine devasa bir duygu patlaması içinde parlatacak kadar iyi besteler yapacak kadar beceriklilerse.
Bunları alt alta koyunca görmek pek zor değil ki “Coal“ oldukça arındırılmış bir albüm. Etikette “progresif“ görünce oluşan beklentilerin çoğunun barındırdığı o müzikal kompleksliği, enstrümantal şovları, uçuşan gitar sololarını görmek mümkün değil. Daha çok basit bir tempoda ilerleyen, gitarların ana rolünün keskin akorlar basmak olduğu, basın varlığı ile yokluğunun fark edilmediği bir yapı var. Tüm bunların arkasında ise Einar ile birlikte parlayan davulcu Tobias Ørnes Andersen bazen bu basitliğe uyum sağlıyor, çoğunlukla ise bizleri bu basitliğin ardına nasıl olup da bu kadar kompleks ritimleri yedirdiği konusunda derin düşüncelere sürükleyecek işler yapıyor. Biz bunları düşüne dururken, aslında tüm bunların Einar Solberg’in kendini kilometrelerce öteden duyuracak vokali için bir zemin hazırlama çalışması olduğu gerçeği bir yük treni gibi son sürat üzerimize doğru geliyor.
https://www.youtube.com/watch?v=mQYFftPr0b0
Bundan önceki LEPROUS albümlerini sevse de birkaç şarkı dışında (o Forced Entry yok mu) deliler gibi hayranı olmayan bir dinleyici olarak “Coal”daki formülün beni can evimden yakaladığını rahatlıkla söyleyebilirim. The Valley gibi, Salt gibi, dahası (sıkı durun abartacağım) bu tarzda yapılmış en iyi şarkılardan biri olduğunu düşündüğüm Echo gibi, IHSAHN’a kendisinin de dahil olduğu bir saygı duruşu niteliğindeki Contaminate Me gibi şaheserlerin tek bir albümde toplanması gerçekten akıl alır gibi değil. Genel olarak çok daha fazla beğenilen “The Congregation”ı zaman zaman fazla tekrarlı bir matkap gibi bulsam da (buna da başka bir gün değiniriz) “Coal” her şeyin dengesinin mükemmele yakın bir uyumla sağlandığı harika bir albüm bence.
Yeni albüm “Malina”yı beklediğimiz şu günlerde biraz geriye bakıp LEPROUS’un ne kadar kısa zamanda ne kadar çok yol aldığını hatırlayıp tekrar tekrar biraz şaşıralım istedim. Birkaç yıl içinde ufak bir kitlenin birbirine övdüğü bir grup olmaktan, yeni albüm haberi devasa bir heyecan uyandıran bir grup haline gelen LEPROUS, kendisine atfedilen tüm övgüleri hak ediyor.
94/100