Neun Welten – The Sea I’m Diving In
Neun Welten’i çok eskiden beri bilir ve takip ederim. Türkiye’deki ilk kritiklerinden birini de 2011 yılında, “Destrunken” albümü için kaleme almış ve dünyevi dertlerden arınıp rahatlamak istediğiniz her anda insanı dinginleştiren yapısıyla Neun Welten müziğinin ne kadar kıymetli olduğunu anlatmaya çalışmıştım.
2009’daki Destrunken sonra grup neler yaşadı pek bilmiyorum ve ilgilendiğim bir şey de değil ama aradan geçen 8 yılın ardından modern dark folk türünün şekillenmesine büyük katkısı bulunduğuna inandığım Neun Welten’in yeni albüm haberini duyduğumda kendi kendime epey heyecanlandım ve keyiflendim. Fakat 8 senede köprünün altından çok sular akmış, benim bildiğim Neun Welten gitmiş, yerine yepyeni bir grup gelmiş.
Açıkçası 8 senelik bir boşluktan sonra grup Destrunken gibi bir albümle karşımıza çıksa ben yadırgamazdım, çünkü o albüm benim bu tür içerisinde gördüğüm en güçlü ve dengeli bestelerden bazılarına sahip. Dark folk türünü seven herhangi bir dinleyicinin de yeni bir şeyler beklediğini zannetmiyorum zaten bu türün temsilcilerinden. Dengeli besteler, samimi bir atmosfer ve genel anlamda sakinleştirici etkide bulunması ümit edilen işler bekliyoruz çoğunlukla. Bunu nasıl sağlayacağı ise tamamen grubun vizyonuna kalmış elbette.
Ancak şöyle de bir gerçek var ki bir dinleyici eğer dinlediği müziğin türüne sıkı sıkıya bağlı değilse ilk bir-iki dinlemede ısınamadığı şeyi hemen bir kenara atabiliyor artık. Çünkü yüzlerce, binlercesi sırada bekliyor. Bu nedenle 8 sene sonra tekrar piyasaya adım atarken girdiğiniz yarışın 8 sene öncesinin kurallarıyla koşulmadığını bilmek ve buna göre davranmanın önemli olduğunu yadsıyamam. O nedenle Neun Welten’deki değişimi tam olarak benimseyememiş olsam da anlıyor ve saygı duyuyorum.
Peki nedir bu kadar büyük değişiklik? “The Sea I’m Diving In” ile Neun Welten’e gelen en büyük yenilik şüphesiz ki vokaller. Evet, artık Neun Welten’in bir vokalisti var ve üstelik şarkı sözleri de İngilizce. Bu yeniliği yukarıda da bahsettiğim gibi ancak iki şekilde değerlendirebiliriz bence: Ya grup bir açılım gerçekleştirmek ve yeni bir hedef kitleye de ulaşmak niyetiyle böyle bir adım attı ya da salt müzik ile dinleyiciye ulaşamayacağını düşündü – yani bir nevi yaratıcılığını kaybetti – ve sırtını vokale dayadı. İki açıdan da değerlendirelim.
Uzun yıllardır grubu bilen biri olarak ben açıkçası direkt 2. görüşü benimseyen gruptanım. Nitekim grubun eski müzikalitesinin yanına yaklaşamıyor bu albüm. Kabul, vokal devreye girince müzikte pek çok şey geri plana itiliyor ister istemez ama Neun Welten’in alamet-i farikası kemanları zar zor aradan seçebiliyor olmak, klasik gitarın bu kadar görev adamı pozisyonunda konumlandırılması gerçekten can sıkıcı. Ben o klasik gitar – keman ikilisinin kimi zaman sakin sakin sohbet edişini, kimi zaman canhıraş kavgasını duyamadıktan sonra ne yapayım Neun Welten’i.
Neun Welten hayranı olmayan ancak bu tür sakinleştirici işleri sevenler için daha objektif bir şekilde bakmaya çalıştığım zaman ise The Sea I’m Diving In sinematik sayılabilecek bir anlatım ile EMPYRIUM’un son albümünde harikulade yaptığı gibi bir albümden ziyade bir sürece şahit olma tecrübesi sunuyor dinleyiciye. Dramatize etmekten uzak, duru bir dille yapılan bu anlatım ve albüme hakim olan genel soğukluk hissi gerçekten nefis. Bu soğukluk, kimisi EDGAR ALLEN POE’ya ait şarkı sözleriyle birleşince ortaya gerçekten de hiç fena olmayan bir iş çıkmış. Tüm bu soğukluğu, Poe kasvetini ve benzer hissiyatı desteklemek adına daha analog bir tını yakalanabilirdi belki ancak Neun Welten’in tercihi bu yönde olmamış, olsun. “Cursed”, “Nocurnal Rhymes” ve özellikle “Lonesome October” gibi (piyano – davul – keman derken alıp yürüyor) enfes şarkılar yaptıktan sonra, nasıl yaparsan yap.
Açıkçası Neun Welten’i bilmeyenler için senenin bu türde bulabilecekleri en iyi albümlerinden bir tanesi The Sea I’m Diving In. Fakat grubu Destrunken ile, “Vergessene Pfade” ile daha önce tanımış ve bu işlerine tutulmuş dinleyiciler için, hele ki 8 yıllık bir bekleyiş söz konusuyken, ne yazık ki büyük hayal kırıklığı. Ben de o hayal kırıklığını yaşayanlardan olduğum için böyle şizofren bir inceleme çıktı ortaya. Bence ne dediğimi anlıyorsunuz ama siz. Canlarım benim.
Eski hayranlarını kaybetmeden, hadi kaybetmeden demeyeyim de en azından üzmeden de yeni sulara yelken açmayı başarabilecek potansiyelin vardı Neun Welten. Üzdün bizi ve bu olumlu, senden beklediğimiz türden bir üzme değil. Yeni hayranların sana bizim baktığımız gibi bakabilecek mi bakalım, diyerek de iyice saçma sapan bitireyim bari hadi.
74/100