Entrails – World Inferno
Son albümünü 2015’de yayınlayan İsveç usulü bir insan, bir hayvan veya bitkide hayatın tam ve kesin olarak sona ermesi metali grubu Entrails, 1990’da kurulmasına rağmen 8 sene herhangi bir üretimde bulunamayıp 1998’de 10 senelik bir duraklama dönemi sonrası 2008’de tekrar aktif hale gelen ve günümüze kadar geçen süreye 5 albüm sığdırmış bir isim.
Entrails’in gayet basit ve zahmetsiz olduğunu düşündüğüm ve belki de bu yüzden pek ciddiye alamadığım bir formülü var. DISMEMBER ve ENTOMBED gibi bu müziği icat eden büyük isimlerin yaptıkları işleri törpüleyerek daha sade bir biçimde sunmaya dayalı bu formül her ne kadar kalbur üstü sonuçlar veriyor olsa da ortaya çıkan şeylerde bir Entrails tınısı, kimliği, ruhu göremediğim için dev bir ENTOMBED hayranı olmama rağmen Entrails’a ısınamadığımı itiraf etmeliyim.
Stockholm İsveç death metali hakkında aklınıza gelebilecek her şey var World Inferno’da. Rahatlıkla elektrikli testere sesiyle karıştırılabilecek canavar gitarlar, dıg-tak/dıgı-tak gibi dünyanın en kolay ama en gaz davulları, karanlık bir atmosfer ve kısacası DISMEMBER ile ENTOMBED’un yaptığı diğer pek çok şey.
Laf dönüp dolaşıp bu iki gruba geliyor ancak gerçekten ortada bundan daha fazlası yok. Entrails hiçbir zaman bundan daha fazlasını hedefleyen bir grup olmadı zaten, kabul ama sırf iki efsane death metal grubuna çok benziyor diye bir grup kendini Metal Blade’in çatısı altında bulabilecekse hemen yarın bir grup kurup biz de Avrupa turnelerine başlayalım.
Böyle değerlendirmek yerine tüketim toplumu dinamikleri içerisinden bakacak olursak gayet kolay anlaşılabilir ve gideceği yönü rahatça tahmin edebileceğiniz besteleri, yüksek temposu ve çok temel doğrularıyla World Inferno gayet iyi bir albüm. Özellikle “Condemned to Grave”, “The Soul Collector” ve “The Hour of the Casket” çalarken gaza gelmemek, Stockholm death metalinin coşkusuna kapılmamak zor gerçekten. Fakat bu türde bir albüm dinlemek istediğimizde bana World Inferno açtıracak kadar güçlü herhangi bir yanı var mı, cevap verilmesi gereken soru aslında.
Bu tarz işler biraz fast-food gibi geliyor bana; pratik, ortalama lezzette ancak zevkten ve kaliteden tamamen yoksun. O burgeri 3. defa ısırdığınızda vücudunuza dalga dalga yayılmaya başlayan pişmanlık ve memnuniyetsizlik hissi World Inferno için de geçerli ne yazık ki. 46 dakikanın biraz üzerindeki albüm süresinin 1/3 dilimi geçildiğinde “ben neden bunu dinliyorum ya “Wolverine Blues” varken?” sorusunu sormaya, yarısına geldiğinizde ise “Massive Killing Capacity açmam lazım derhal; kendimi kirlenmiş hissediyorum!” gibi düşüncelere kapılmaya başlıyorum.
Günümüz dünyası giderek özelliksiz, özensiz, çiğnemeden yutulabilen, kolay tüketilebilir şeylerle dolu bir çöplüğe dönüştüğü için kendini bu düzene kaptırmış dinleyicilerin sorun edeceğini hiç zannetmiyorum ama World Inferno’ya zaman ayırıp Stockholm death metalinin potansiyelinin yalnızca minicik bir bölümüne şahit olmaktansa 2000 öncesi çıkmış herhangi bir ENTOMBED, DISMEMBER, GRAVE albümü açar, İsveç’in dünyaya kazandırdığı bu enfes müziği doyasıya yaşarım.
Siz de öyle yapın.
60/100
albümü dinlerken hiç bir sıkıntı yok, kulağa gayet güzel geliyor ancak dönemin gruplarıyla hatırı sayılır miktarda vakit geçirmiş dinleyicilerin bittiğinde “eee yani? biz bunu zaten biliyoduk.” tepkisi vermemesi neredeyse imkansız. leş İsveç death metaline saygı duruşu yaparken bir Gatecreeper, Black Breath veya Spinebreaker gibi üzerine koymayınca ister istemez yavan geliyor insana.
500 kelimede anlatmaya çalıştığımı 1 paragrafla anlatmış adam ya moralim bozuldu ahah.