Iced Earth – Incorruptable
Iced Earth’ü çocukluğumdan, yani 10-12 yaşlarından beri dinliyor ve dev bir Matt Barlow hayranı olarak çoğu albümüne hala ilk günkü gibi bir sevgi ve saygı duyuyorum. Fakat artık eski Iced Earth, yeni Iced Earth konularından sıyrılmış bir halde grubun bugününü konuşabilmek için vokal ve eleman değişiklikleri konusundaki polemiklere girmeden grubun 12. stüdyo albümü “Incorruptable” değerlendirmesine geçmek niyetindeyim. Nihayetinde Iced Earth = Jon Schaffer’dir ve alttaki görsel de bu konuyu yeterince açık bir şekilde gösterecektir:
Uzun süredir “Something Wicked…” konseptini çekip sündürmek ile meşgul olan Iced Earth, hayranlarının da onayladığı bir kararla artık yeni işlerde bu seriden bağımsız, tekil şarkılardan oluşturma kararı alarak bir bakıma artık Stu Block’a hikaye anlatıcılığı konusunda özgürlük tanımış oldu. Haliyle her ne kadar hala bu konseptten izler taşısalar da “Dystopia” ve “Plagues of Babylon” ile biraz kıpırdanır gibi de oldu Iced Earth. Incorruptable’daki şarkıların da tamamı birbirinden farklı hikayelere sahip ve yeteneğini tartışmaya açık görmediğim Stu Block da bu hikayeleri yeteneği doğrultusunda gayet iyi bir şekilde seslendiriyor.
Bir Iced Earth albümünden beklenebileceği gibi büyük bir güç, Schaffer’in alamet-i farikası haline gelen üçlü taramalar ve biraz da gülümseten bir birlik, beraberlik, kardeşlik gazıyla sarmalanan Incorruptable, genel olarak Iced Earth’ten beklediğim hemen hemen her şeyi içeriyor. Ne geleceğini, ne ölçüde ve nasıl geleceğini bildiğimiz, sürprize yer olmayan bir dünyası var Iced Earth’ün ve bu güvenlilik göreceli olarak iyi veya kötü bir şey olarak görülebilir elbette. Ne var ki grubun ’90’ların 2. yarısında yarattığı formülün üzerine neredeyse hiçbir ekleme yapmadan yoluna devam ediyor olması tıpkı benim gibi pek çok Iced Earth hayranının artık yeni bir IE albümünden beklentisinin belirli bir limiti aşamamasına neden oluyor.
Amerikan power metalinin kısa bir özeti tadındaki açılış şarkısı “Great Heathen Army” ve korsanlık güzellemesi “Black Flag” ile aslında ortalama üstü bir giriş yapmasına karşın Incorruptable’ın coşkusu kısa sürüyor. Bunda hem şarkıların çok uzatılmasının hem de grubun artık 10 ölçü sonrasında bile ne yapacağını çok iyi biliyor olmamızın etkisi çok büyük. 54 dakikalık albüm rahatlıkla 40-45 civarına çekilebilir ve çok daha net, çok daha vurucu bir hale getirilebilirmiş.
Amerikan yerlilerine saygı duruşunda bulunan enstrümantal “Ghost Dance (Awaken the Ancestors” veya “The Relic (Part1)” filan hakikaten bitmek bilmiyor. Hatta IRON MAIDEN etkileriyle Schaffer’in Amerikan İç Savaşı dönemine geri döndüğü, epey de sevdiğim “Clear the Way (December 13th, 1862) bile rahatlıkla 2-3 dakika kısaltılabilir. Ayrıca albümdeki ağır topların çoğunun ilk yarıda yer alıp düşük tempolu zorlama işlerin 2. yarıya bırakılmış olmasıyla albümün 2. yarısı biraz, yani nasıl diyeyim, vallahi akmıyor ya. Hele bir de REIGN IN BLOOD diye okunması gereken bir “Seven Headed Whore” var ki… Bir an thrash gitarlar, yüksek tempo davullar ile giriş yapınca gaza gelir gibi oluyorsunuz ama hakikaten ne aşırı SLAYER fikirleri ne de amatör dur-kalkları bir şeye benziyor. Stu’nun vokallerine yazık olmuş resmen bu şarkıda.
Grubun eski dönemlerine hayran olan, atıyorum “The Glorious Burden”ı bir sınır olarak gören dinleyiciler için eski bir Iced Earth hayranının yüreğinin dağlanmasını önleyecek güçte, eski dönemlerden izler taşıyan görkemli anlara sahip olmasına karşın zaman zaman da gerçekten keyif kaçıran anlar barındıran bir albüm, şeklinde özetleyebilirim sanırım Incorruptable’ı. Grubu Stu ile tanımış olan dinleyiciler ise zaten ya gözü kapalı sevecekler, ya da hiç açıp bakmayacaklar bile.
Kısaca genel hatlarıyla işinin ehli müzisyenler, dev bir marka ve ne kadar uyuz olursanız olun yılların tecrübesiyle orada dimdik duran Jon Schaffer gerçeği sayesinde eli yüzü düzgün bir albüm Incorruptable. Fakat sadece bu kadar; eli yüzü düzgün bir albüm.
Artık Iced Earth’den bundan daha fazlasını beklemeli miyiz, esas sorulması gereken soru bu bence.
68/100