Kritik

Stolen Babies – Naught

İnsanı garipliklerle dolu diyarlara götürebilen bir grup Stolen Babies. Üstelik bu diyarlarda ne kurgusallık aşırı abartılı bir halde gözümüze sokuluyor ne de olaylar -her ne kadar gariplikten yıkılıyor olsalar da- gerçeklik hissiyatından kopuk bir görüntüde vuku buluyor. İlk albümleri “There Be Squabbles Ahead” ile bu bağlamda çılgın bir sirk macerası yaşatan Los Angeles çıkışlı manyak ekibin 2012 çıkışlı 2. -ve şimdilik son- albümü “Naught” ise yine aynı çılgınlığı farklı bir bağlamda sunuyor.

Zaman zaman, çok sevdiğim ve dönem dönem sürekli dinlediğim There Be Squabbles Ahead için bir şeyler yazmayı çok istiyor, fakat tecrübe ettiğim şeyi müzikal kavramlar üzerinden nasıl anlatacağımı tam çözemeyip vazgeçiyorum. Aslına bakarsanız, Naught için de hemen hemen aynı durumdayım. Çünkü grubun müziği birbirinden alakasız unsurlardan beslenip şekilleniyor ve neresinden tutup nasıl anlatacağıma emin olamıyorum pek. Deneysel bağırmalı müzik diyerek özetleyeceğim (tabii ki şuraya bir UNEXPECT referansı koymazsak olmaz) Stolen Babies müziği hakkında bahsedilmesi gereken ilk ve en önemli şey ise herhalde genel bir delilik, stabilite düşmanlığı olsa gerek. Stolen Babies müziğindeki “sevimli ama yani sen yine de çok yaklaşma evladım, bir manyaklık var gibi bunda,” halini albüm veya şarkı bazında değil de imgeleme daha çok hitap eden sinema üzerinden örneklemelerle anlatmak daha mantıklı olacak herhalde.

Film noirden absürt komediye, korkuya ve melodrama kadar farklı türlere temas eden, yönetmenliği Tim Burton estetik anlayışında, senaryosunun Neil Gaiman & Terry Pratchett fantazyasının bir ürünü olan bir film hayal edebilirseniz sanırım Stolen Babies hakkında bir fikre de sahip olabilirsiniz. Sadece 2 albümle uzun süre en sevdiğim deneysel metal gruplarından biri olarak kalmayı başaran grubun en büyük özelliği müziğiyle dinleyicinin zihninde bu türlere, kişilere ve benzetmelere uyan imgeler yaratarak insanı bambaşka bir dünyaya götürebilmesi. Tahmin edilebileceği üzere, bu yolculuk boyunca bir çok farklı durum, karakter ve hikaye ile karşılaşacak ve her şarkıda farklı ruh hallerini, çeşit çeşit deliliği tecrübe edebilmek mümkün. Fakat genel resmin ne kadar eğlenceli ve keyifli olduğunu da belirtmek gerek.

Grubun ana vokalisti konumundaki Dominique Leroni Persie sesini çok yönlü kullanabilen bir hanım. Albümdeki çeşitliliği ve şarkılardaki farklı kimlikleri oluşturan en büyük etmen kendisi. Kimi zaman 80’lerin İngiliz pop gruplarındaki gibi donuk ve histen arındırılmış bir şekilde şarkıları söylerken birden bire King Diamond’dan alıştığımız horror rock vokallere geçebiliyor,  her türünü gayet başarılı icra ettiği ekstrem metal vokalleriyle karakterden karaktere bürünebiliyor. Grubun diğer üyelerinin desteklediği geri vokallerle de atmosfer iyice çatlak bir hale geliyor. Bu arada Stolen Babies müziğinde çok önemli bir yeri olan akordeonun (evet) da yine Leroni himayesinde olduğunu da ekleyeyim; tüm bu karmaşaya en çok yakışan şey belki de akordeon gerçekten, nefis bir seçim.

Akordeon demişken, Naught albümünde ve Stolen Babies müziğinde bulabileceğiniz tek abuk enstrüman akordeon değil. Mandolin, banjo, keman, trompet, klarnet, borazan, oyuncak piyano (eben) gibi enstrümanlar da yer yer karşınıza çıkacak. Bazen ortalık o kadar karışıyor ki, peşinizde ne olduğunu bile anlamadan oradan oraya kaçıp sirk aynasında kendinize ne olduğunu anlamaya çalışırken müziği takip etmek zorlaşabiliyor ve detaylardaki bu acayiplikler dikkatlerden kaçabiliyor; baştan uyarmış olayım.

Şu ana kadar grubun çok “kopuk” yönlerini ön plana çıkartarak yazmamdan kelli Stolen Babies’in metal müzikle kısıtlı bir alakası olan veya hatta hiç olmayan, tümüyle kafasına göre müzik yapan bir grup olduğuna yönelik bir izlenim yaratmış olabilirim. “Mousefood” ve “Don’t Know” şarkıları bu izlenimi yıkmaya yetecektir muhtemelen ama yine de grubun müziğindeki metal ögelerinin azımsanmayacak derecede olduğunu belirtmekte fayda var. Hatta Naught ilk albüme göre çok daha sert, diyebilirim. Yine prodüksiyon ve şarkı yapısı olarak baktığımda da grup ilk albümle oluşan beklentiyi kat be kat geçmeyi başarıyor ve müziğini daha da yoğun sunarak atmosferi iyice körüklüyor. ilk albümüne ölüp bittiğim bir grubun 2. albümünde kendini kepaze etmemiş olmasını görmek ne kadar büyük bir mutluluk ya; herkese nasip olsun inşallah amin.

Müthiş bir bütünlük içerisinde olduğundan tek tek şarkılardan bahsetmiyorum ancak her şarkının dikkat gerektiren katmanlı bir yapısı ve vurucu melodileri olduğunu söylemek gerek. Bu nedenle hepsi ayrı ayrı dikkat çekiyor ve eminim herkesin favorisi başka olacaktır.

Olur da bir şekilde Naught albümünü severseniz – mesela ben çok isterim sevmenizi, sevsenize <3 – kesinlikle ilk albüme de göz atın zira grup elemanlarından Rani Sharone’un da belirttiði üzere Naught, There Be Squabbles Ahead albümünün devamı niteliği taşıyor. İkisini arka arkaya dinleyin, çocuk ruhunuzun her şeyi gerçek sanan dünyasında çılgınlıklarla dolu bir maceraya atılın. Gerçi Stolen Babies o kadar haylaz, eğlenceli ve tekinsiz ki siz onları dinlemeseniz de önümüzdeki yıllarda uzaklardan bir yerden size el sallayıp birlikte oynamak için size uzaktan el sallamaya devam edecektir, diğer elinde sakladığı bir kutu kibritle elbette.

90/100

Stolen Babies photographed in Los Angeles on 06/11/12.

Yazıyı/albümü değerlendirmek için:

Average rating 0 / 5. 0

Siteye destek olmak için aşağıdaki düğmeye tıklayıp Patreona göz atabilirsiniz👇
Become a patron at Patreon!

Korhan Tok

Üniversiteden sonra metali bırakmadım.

Bir Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.