TEITANBLOOD – Death
“İnsanlar, en nazlı ölçütlere göre sınıflandırılabilir: mizaçlarına göre; eğilimleri, düşleri ya da salgı bezlerine göre… Kravat değiştirir gibi fikir değiştirilir; zira her fikir, her ölçüt, dışarıdan, zamanın biçimlenişinden ve tesadüflerden gelir. Fakat kendimizden gelen, kendimiz olan bir şey vardır; görünmez, ama içsel olarak teyit edilebilir bir gerçek; her an kavranabilen ve hiçbir zaman kabullenmeye cesaret edilemeyen ve ancak tüketilmeden önce gündeme gelen uygunsuz ve ezelî bir mevcudiyet; Ölümdür bu, hakikî ölçüt odur…” – E. M. Cioran, Çürümenin Kitabı
Black metalin diğer metal türlerine nazaran daha fazla rağbet görmesi ya da dinleyicilerinin diğer türlerin dinleyicilerine göre daha fazla bu türü sahiplenmesinin temel etkenlerinden birinin, hislere daha çok hitap etmesiyle alakalı olduğunu düşünüyorum. Son on yılda türlerin, orijinal olma kaygısıyla iyice birbirine entegre olmasını ve deneysellikle farklı atmosferler yaratma içgüdüsünü bunun dışında tuttuğumuzda, salt black metal müziği daha dinamik, kuvvetli ve sarsıcı bir atmosfere sahip. Bu durum da elbette dinleyici için müziğe daha geniş manzaralar dâhil etmek, daha fazla duyguya karşılık bulmak demek oluyor. Böylece kulaklarını black metal elementleriyle dolduran kitle, kendini aldığı yüksek dereceli hazzı daim kılma çabası içinde buluyor. Elbette her müzik türünde olduğu gibi black metal de kimine göre yersiz bir değişimle, kimine göre ise gelişimle farklı tatlar barındırdıkça, daim kılmaya çalıştığı hazza nail olabilmek için dinleyici, eski tatlara ulaşma arayışına düşüyor. İşte Teitanblood tam bu konuda devreye giriyor.
(Önemli not: şarkıyı oynatmadan önce sesi biraz kısın)
2003’de İspanya’nın başkentinde bir araya gelen üç isimsiz kahramanın şeytanı ve ölümü sonsuza kadar yüceltmek istemesi üzerine temelleri atıldı Teitanblood’un. 15 dakikalık demo albümleri hemen ilgi topladı, şarkı sözlerindeki keskinlik, müziklerindeki tavizsizlik baş koydukları yolda atacakları kirli adımların habercisi niteliğindeydi. Birer yıl arayla, grubun beyni olan NSK’nın yan grubu olan PROCLAMATION ve alman grup NECROS CHRISTOS’la split albümler çıkardı ve 2009’da ilk uzunçaları olan “Seven Chalices” albümünü çıkardı. Albüm tamamen İbrahimî dinlere saldırmak için hazırlanmıştı. İki EP ile geçen beş seneden sonra 2014 Martında “Death” albümü yayınlandı.
Kanımca prodüksiyon tamamen albümdeki vokalleri vurgulamaya çalışmış, davullar ikinci planda, en pasif olan enstrüman da gitarlar, bu durum genel gidişatın biraz dışında olsa da, amaca uygunluk bakımından tam isabet olmuş. Şarkıların hiçbirinde dikkat çekecek bir riff, bir davul atağı yok. Boğazı paramparça eden yüksek distorsiyonlu vokaller albümün temel figürü niteliğinde. Gitarlar yalnızca şeytani vokallerin dinleyiciye verdiği rahatsız talimatlar ve yergilerin altında cehennem çalgısı konumunda yer alıyor.
Albümü açmadan önce mutlaka müzik çalarınızın veya bilgisayarınızın sesini kısın, “Anteinfierno”nun ilk saniyelerinde yaşayacağınız şok yüzünden albümün geri kalanına soğumanızı istemem. Samimi olmak gerekirse “6 yaşından beri metal dinliyorum ulan!1” diyenlerin bile pek katlanabileceği bir albüm değil, yüksek oranda kirlilik ve pervasızlık içeriyor. Neticede “Death” hedefine ulaşıyor ve dinleyiciye yaşam içinde ölümü an be an yaşatıyor. Issız sokaklarda dinlenildiğinde en kötü cinayet senaryolarını akla getirebilirken, karanlık bir ortamda ise aslında hiç inanmasa da fizikötesi varlıkların katliamına malzeme olabilme korkusunu ruha işleyebiliyor. Bu sebepten ötürü, albümü dinleyeceğiniz ortamı seçerken biraz daha dikkatli olmakta fayda var. Tabi oldukça karakteristik bir müzik olduğu için pek çok kimsenin albüme hiç şans vermeyeceğini de biliyorum. Bence çok şey kaçırıyorsunuz orası ayrı.
Özetle, “Death” cehennemi tecrübe etmek isteyenler için mükemmel bir seçim.
90/100