Loss – Horizonless
Amerikalı LOSS, 2011 yılında çıkarttığı “Despond” ile beni paralamıştı. Funeral doom ile death metali karıştırarak jenerikliğinden sıyrılmış bir doom/death varyasyonu yapan grup, Pat Walker namussuzunun her dinleyenin ömrünü beş-altı yıl baltalayan WARNING’ine benzer enstrümantal bir mahvolmuşluk bulutu yaratmayı ve bu sayede hayatımıza iğfal teşebbüsünde bulunmayı başarıyor. Bu terbiyesizliğin neresi başarı tabii aslında ama konumuz değil.
“Horizonless” da tıpkı “Despond” gibi dinleyenin canını çok fazla sıkma konusunda doktora seviyesinde bir albüm. Havaların güzelleştiği, kuşların ötüştüğü, çayırların yeşillendiği şu güzel günlerde bunların hepsinin önüne yüksek faktörlü güneş kremi gibi (tanrım bu ne kötü bir benzetme) bir set çekerek bize yansıyanın yalnızca kayıp, ölüm, depresyon gibi lanet olasıca duygular olmasını kesinleştiren “Horizonless” için söyleyebileceğim en olumlu şey, içine girmesinin epey zor olduğu. Zira birkaç dinleyişte “meh” deyip bir daha açmazsanız kendinizi bu karanlık dehlize hiç düşmeden kurtarabilirsiniz.
Albümdeki şarkıların sürelerinin çok değişken olmasının sebebi LOSS’un albüm boyunca birkaç farklı şey denemesi. I.O.’da mandolin tıngırdatan, Moved Beyond Murder’da ambient’a kayan, düz konuşmalı monologlardan yürüyen LOSS, açılış şarkısı The Joy of All Who Sorrow veya Naught’ta tüm funeral doom silahlarını yan yana dizip kafamızı doğrultmaktan çekinmiyor mesela. Dört dakikalık The End Steps Forth enteresan synth’leri ile 90’ların funeral doom sound’una selam dururken, albüm ile aynı adı taşıyan Horizonless ise adeta içinde iki şarkı birden barındırıyor. Altıncı dakikasında neredeyse tamamen değişen parçanın tam bu noktasında yakalanan tatlı bir melodiyi kimi zaman temiz, kimi zaman ise distortion’lı gitarlarla kafamıza kafamıza sokuyorlar diyebilirim şarkının geri kalanında. Albümün kapanış parçası When Death is All’da Stevie Floyd, aynı zamanda albümün nefis prodüksiyonunu da üstlenen Billy Anderson ve LEVIATHAN’tan tanıdığımız deli Wrest’in de konuk vokallerle katkı verdiğini de belirtmiş olalım.
Doom’un geleneksel tarafına hiç uğramıyor grup elbette “Horizonless”ta ve onun dinamik, epik yapısından alabildiğine uzak duruyor. Vokalist Mike Meacham’ın guttural tonlara kadar inen derin vokalleri de, ağlamaklı serzenişleri de bunların tam aksi bir atmosfer oluşturmak amacı güdüyor zaten. Rif bazlı olmayan, olduğu anlarda da basit ve yaygın tercihler kullanan, uzun süreli şarkıları bol bol tekrar içeren ve enstrümanlar arasından en çok bas gitarın ön planda olduğu tuhaf ama ürpertici bir tınısı var LOSS’un. Davulların adeta enstrüman olarak değil de, kafamıza ritimleri vura vura bizi sindirmek amacıyla dövüldüğü funeral doom ruhunu kendi avantajlarına kullanmayı, türün ihtiyaçlarından fazlasıyla haberdar olarak aşmayı başarıyor grup. Evet, yavaş çalıyorlar; ama etkileyici ve çökertici olmak için bunun yetmediğinin de farkındalar gayet. Uzatılan gitar vuruşlarının, her biri birer gök gürültüsü gibi çağlayan tomların toplamında bize türün asıl alamet-i farikası olan o yıkılış ruhunu verebilmelerinde yatıyor başarıları.
“Horizonless” kimi anlarda tüm ek yanlarını yontup dümdüz, yavaş bir funeral doom’a dönüştüğü için türe önceden meraklı olmayanları içine çekebilecek bir yapıda değil açıkçası. Yukarıda da değinip geçtiğim gibi özüne ulaşması kolay olmayan bir albüm olması da bu duruma pek yardımcı olmuyor. İlk çevirmelerinizde aklınızda orada-buradaki temiz vokaller ve Horizonless’ın o büyüleyici melodisi dışında bir şeylerin yer etmemesi epeyce olası. Şu güzel bahar-yaz günlerini zehir etmek istiyorsanız geri basmayın ama sakın: küreğinizi alıp hem albümün derinliklerine inin, hem de arka bahçenizde hatırı sayılır bir çukur açın. İçine girer yatarsınız, serin olur bu aralar.
Bu kadar laf ettim, son söz olarak “Horizonless”ı tavsiye ediyor muyum peki? Neşeli, hayatını seven, sağlıklı hobileri olan ve dolayısıyla funeral doom metalle uzaktan yakından alakası olmayan bir insansanız zaten buraya kadar okumamışsınızdır yazıyı, yemeyelim birbirimizi. Bunların aksine arada bir içi dikenli kemer takan, sırf kendinize götlük olsun diye yanağınızın içini ısırıp yara yapan bir manyaksanız bu yılki favorilerinizden biri olabilecek bir albüm var burada. Tavsiye ediyorum sonuçta evet, lanet olsun müziğine de be. Şu kapağa falan bak.
90/100
Death/Doom’da bu yıl Novembers Doom – Hamartia da gayet iyi albüm olmuş.Kritiğini beklemekteyiz. Bir de sürekli bir şeyler isteyen mızmız çocuk durumuna düşmek istemem ama erken dönem Drudkh albümlerinden birinin de kritiği eklense on numara olur.
Novembers Doom kritiği yarın geliyor bildiğim kadarıyla Korhan’dan. Drudkh işine de seve seve el atarız ya, çok sevdiğimiz bir grup zaten hepimizin.
Kritikten memnun kalmayacaksınız büyük ihtimalle haha.