Heretoir – The Circle
Blackgaze gruplarından ne kadar kaçmaya çalışsam da başaramıyorum artık, çünkü her yerdeler. Aslında ilk demolarından beri takip ettiğim, başlarda oldukça sevdiğim HERETOIR’ın bir albümü için bir kritiğe böyle başlamak istemezdim cidden; fakat bu türü olur olmadık o kadar çok grup o kadar birbirine benzer şekilde yapıyor ki vallahi bezdim. Bu da can.
Hoş HERETOIR’a hala blackgaze ya da post black metal demek “The Circle” ile birlikte ne kadar doğru onu da bilmiyorum, zira işin black kısmından iyice uzaklaşmış gitmişler. Zaten grubun şimdiye kadar hep kara kara kapaklarına alıştıktan sonra buradaki aydınlanma yaşamış pırıl resme bakınca insan bu bir tesadüf değil mi acaba diye düşünmeden edemiyor. Brutal’den ziyade temiz vokallerin, blast beat’lerden ziyade çıp-tıslı high hat oyunlarının, tremolo’lardan ziyade tatlış post rock gitarlarının hakimiyet sürdüğü bir albüm neticede “The Circle”.
Bunu aklımızın bir kenarına yazıp beklenti düğmelerimizi çevirerek gerekli ayara getirdikten sonra ise albümün kalitesiyle ilgili konuşmaya başlayabiliriz nihayet. Herhangi bir yazımda bunu üçüncü paragraftan önce başarabilsem siteyi kapatacağım zaten. Neyse. Bir sonraki adımda bir diğer beklenti düğmesine elimizi atıp onu sonlara kadar çevirebiliriz, zira HERETOIR “The Circle”da yapmak istediği şeyi kusursuza yakın yapıyor.
Türün yaratıcılarından Neige’i de konuk olarak çağırıp onun bu ziyaretini albümün en kötü şarkısına sokarak ALCEST’ten daha iyi bir ALCEST olmak istediğinin mesajını bilinç altımıza sokan grup, “The Circle”ın her adımında epey nefis şarkılarla bir önceki albümünden beri epey bir ilerleme gösterdiğini fark ettiriyor denebilir. Daha başlardan The White, biraz ilerledikçe enstrümantal My Dreams are Lights in the Sky, sonlara doğru ise Fading with the Grey ve The Circle (Omega) ile denize paralel uzanan dağlar gibi zirve üzerine zirve var albümde. Adı geçen tüm bunlar ve belki de dediğim gibi Neige’in konuk olduğu Laniakea Dances (Soleils Couchants) haricindeki tümü şarkılar post metal adına ders olarak okutulsa, yeni bir ilginç isimli ve lens flare efektli kapaklı blackgaze grubu kurmak isteyenlere dinlemesi zorunlu hale getirilse yeridir.
Belki dinleyenlerin DER WEG EINER FREIHEIT’tan tanıyacağı davulcu Tobias Schuler genelde davulun çok ön planda olmadığı bir türdeki bir albümde kendine ayrı paragraf açtıracak kadar keyifli bir konuk performans sergilemiş. Şarkıların baştan sona dağdan aşağı süzülen bir ırmak kadar rahatça akmasının temel müsebbibi kendisinin davulları desek yeridir. Şarkıların temposunu öylesine iyi ayarlıyor ve ritmik sekmeleri akıcı kullanıyor ki en sert kısımlar da (Exhale’in ikinci yarısı) en naif pasajlar da arada hiçbir kopukluk yokmuş gibi büyük bir bütünün parçası haline geliyor.
İşin black metal kısmı geri plana itilip de “gaze” tarafı ağır basmaya başladıkça gitarlar maalesef ki özelliksizleşiyor biraz elbette ve “The Circle” da bundan muzdarip. Kimi zaman bir şarkının nerede bitip diğerinin nerede başladığını kaçırabiliyoruz bunun da etkisiyle ve şarkılar tek tek oldukça iyi olsalar da bu aslında albümün bence ne büyük eksisini ön plana itiyor biraz: fazla uzun olması. Metal albümlerinin çok gerekmedikçe 45-50 dakikayı fazla aşmaması gerektiğini düşünen bir dinleyici olarak 65 dakikalık “The Circle”ın beni o civarlarda biraz kaybettiğini belirtmek zorundayım. Psikolojik olarak albümün “yettiğini” düşündüren zaman aralıklarının bir de acaba daha kaç defa daha kötüleyeceğim manasız Laniakea Dances (Soleils Couchants)’a denk gelmesiyle üzerime bir baygınlık çöküyor. Neyse ki sonrasındaki iki şarkı uzun sürelerine rağmen o kadar iyi ki toparlayıp bir şekilde bitirtiyor albüm kendini.
Gevezeliği bırakıp sadede geleyim. “The Circle” çok iyi bir albüm; ama o yukarıda birlikte kurcaladığımız beklenti düğmelerinizi iyi ayarlarsanız. Eski HERETOIR’ı bekliyorsanız, ya da ne bileyim DEAFHEAVEN’ın harika bir şekilde sağladığı black metal-post rock dengesini burada görmeyi umuyorsanız bunları katiyen bulamayacaksınız. Bulacağınız şey ise kendi yolunu çizmiş, ne yönde gitmek istediğinin kararını verip olgunlaşmaya başlamış ve gittikçe büyük olasılıkla bunu kalibre ederek daha iyiye götürecek bir HERETOIR olacak. Fakat şu Neige’in konuk olduğu şarkı çok kö… Gidiyorum tamam.
85/100
hiç benlik bir albüm değil fakat o davullar… sırf davullar yüzünden albüm müzik zevkime uymadı diye üzülecem neredeyse. Tobias Schuler adlı arkadaşa bir sonraki Thränenkind (King Apathy oldular onlar gerçi) albümünü çaldırsalar keşke. ortaya manyak bişey çıkabilir.
İlk şarkı The White bildiğimiz Laid to Rest değil mi ya. Davulun üzerine mırıldansa biraz kendi kendine bak ben mi çok işsizim bilemiyorum.