Obituary – Obituary
OBITUARY ilk iki albümüyle death metale bakış açımı değiştirmiş bir grup. Elbette ki yaşım gereği “Slowly We Rot” ve “Cause of Death”i ilk çıktığı zamanlarda dinleme imkanım olmadı; ama metal müziğe giriş yapmamı sağlayan DARK TRANQUILLITY, IN FLAMES ve geç dönem DEATH sayesinde kafamda oluşmuş olan death metal kavramının (ki bunun melodik ya da duruma göre progresif death metal olduğunu sonradan öğrenecektim) epeyce eksik olduğunu ilk defa “Cause of Death”in açılışını yapan Infected ile şoka uğradıktan sonra anlamıştım.
Kişisel anekdotlar bir yana, OBITUARY yalnızca bu iki albümüyle bile adını death metal tarihinin tepelerine yazdırmayı hak ediyor, ki hemen her yerde yazılıyor da zaten. Aradaki ufak duraklamayı saymazsak 30 yılı bulan kariyerlerinde bu iki çıkış albümünü aşmayı başaramamaları ise belki de adlarının çok daha efsanevi bir şekilde anılmasına engel oluyor. Bir de üzerine (şahsi olarak “Frozen in Time”ı çok sevsem de) 2003 yılında tekrar bir araya gelen grubun o zamandan beri ekstra bir dinamizm eksikliği çektiği gerçeğini ekleyince gidişatla ilgili karamsar olmamak zordu. Bunu aşıp kendi kimliklerini yeniden yazmak isteklerinden olsa gerek, OBITUARY onuncu albümünü kendi ismiyle çıkartıp ortaya bir duruş koyma niyetinde gibi gözüküyor.
2014’te çıkarttıkları ve çoğunlukla bir hayal kırıklığı olarak nitelendirilen “Inked in Blood”dan sonra ileriye doğru atılmış büyük bir adım “Obituary”. Sonradan devamı gelmese de albümü Brave ve Sentence Day gibi temposu yüksek, 20’li yaşlarındaki heyecanlı gençler tarafından yapılmış gibi duran ve açıkçası özlemini duyduğum müthiş iki şarkıyla yapan albüm sonrasında OBITUARY’den bildiğimiz orta hıza yerleşse de, kesinlikle bundan önceki çoğu albümlerine göre daha büyük bir enerjiye sahip.
İlk iki şarkıyı bir kenara koyacak olursak bu enerji kendini çoğunlukla şarkıların zirve noktası olan sololara yaklaşırken göstermeye başlıyor. Enstrümanlar gittikçe hızlanıyor, Donald Tardy’nin bilindik, güvenilir davulları seviyeyi yukarı çekiyor ve sonrasında gitar solosuyla esas enerji patlaması yaşanıyor. Bunun dışında ise yıllardır alıştığımız OBITUARY müziğine uygun olarak her şarkıdaki rif sayısını hemen hemen bir elin parmaklarıyla saymak mümkün. Gruba 2010’larda katılan taze elemanlar basçı Terry Butler ve lead gitarist Kenny Andrews bu albümde sanki uzun yıllar grubun birer parçasıymış gibi rahatlar ve itiraf etmek gerekirse OBITUARY özelinde bas gitara çoğunlukla gitarları takip etmekten fazla bir iş düşmese de müziğin bir bütün halinde akmasını sağlama konusunda iyi bir iş çıkartıyorlar.
Albümün dokuzuncu şarkısı Straight to Hell’e ise ayrı bir paragraf açmak istiyorum. “Obituary”nin geri kalan çoğunluğu gibi orta tempoda gitarlara açılan şarkı sonradan nefis bir hız düşüşü geçiriyor ve iyi yapıldığı zaman tadından yenmeyen yavaş death metalin nefis bir örneğini yaşıyoruz birkaç dakika boyunca. Bu pisliğin ruhuna birebir uyum sağlayan tertemiz bir solo ve peşinden 1992 tarihli harika işleri “The End Complete”e selam çakan bir kapanış ile süslenen şarkı albümün açık ara en iyisi bence ve bu adamların bunca yıl sonra hala ne cevherlere sahip olduğunun en iyi kanıtı.
“Obituary” grubun uzun zamandır yaptığı en iyi albüm olsa da en hızlı ve enerjetik iki şarkının albümün en başında tüketilmesiyle ortalarda epeyce monotonlaşıyor ve bu da albüme kan kaybettiriyor. Sonlara doğru tekrar toparlayarak dinleyicinin gönlünü alıyor yine de. OBITUARY ortaya bir başyapıt koymuş değil; ama sanıyorum amaçladıkları yeniden canlanma işinin bir nebze de olsa altından kalkmışlar. Şu an grubun geleceği için “Inked in Blood” zamanında olduğundan çok daha umutluyum açıkçası.
79/100
ne eksik ne fazla. bildiğimiz Obituary. bu tarz dedemiz olan gruplar vasatın altına düşmediği sürece asla itiraz etmem, çatır çatır dinlerim.
albüm istanbul trafiği playlistime girdi bile. az sonra metrobüste fordçuluk yapanları döverken dinleyeceğim mesela.