Pazar kısaları – 8
SET AND SETTING – Reflectionless
İki davulcu barındırdığını öğrendikten sonra “bunu mutlaka dinlemem gerek” dedirten SET AND SETTING ciddi anlamda bunun altından kalkmasıyla bile takdiri hak eden bir grup. Bunu sırf ilginç olmak için değil, müziklerini zenginleştirmek için yaptıklarını hissettirebiliyorlar ve müziğin yavaşlayıp post-rock’a döndüğü anlarda ekstra bir katman sağlayan ikinci davullar, müziğin sertleştiği pasajlarda ise dinleyiciyi ağır makinalı tüfek saldırısı altına sokabiliyorlar ve bu bence baya müthiş bir şey.
Enstrümantal bir progresif/post-metal post-rock grubu olan SET AND SETTING’in kendini en belirgin şekilde ayırt ettiği nokta bu olsa da onları iyi bir grup yapan müziklerinin geri kalanının da bu ritme ayak uydurabiliyor olması elbette. Davullarla belirlenen temponun üzerine yazılmış gitarlar işin rock kısmında da, metal kısmında da sırıtmıyorlar ve üzerlerine bu tarzda düşen büyük görevin altından başarıyla kalkıyorlar.
“Reflectionless” baştan sona çok severek dinlediğim bir albüm halini aldı. Her biri kendi kimliğine sahip iyi yazılmış şarkılar, kıvamında ve baymayan şarkı ve albüm süreleri ve Ephemerality ile nefis bir kapanış ile SET AND SETTING kendi tarzında çok iyi bir işe imza atmış diye düşünorum; post-müzik sevenler mutlaka göz atmalı.
81/100
MANETHEREN – The End
BLUT AUS NORD (ve daha niceleri) davulcusu Thorn’un katılmasıyla ilgimi çeken ve adını meşhur fantastik edebiyat serisi The Wheel of Time (Zaman Çarkı)’ndan alan Amerikalı MANETHEREN’in beşinci albümü “The End”. Sevdiğim plak şirketlerinden Avantgarde Music’ten çıkarttıkları “The End”den beklentilerim başta yüksek olsa da maalesef bu albümde MANETHEREN atmosferik black metal adına vasat; ama bundan ileriye gidemeyen bir albüm ortaya koymuş.
Temiz prodüksiyonu ve türün özelliklerine hakim ellerden çıktığını hissettirmesi dışında maalesef ki pek bir ekstra pozitif yanından bahsetmek zor “The End”in. Atmosferi yeterince derinleştirip dinleyiciyi kendisiyle beraber sürükleyen, ya da sürprizlerle dinleyiciyi şaşırtan kısımlardan nasibini alamamış gözüken albüm bu haliyle türü çok sevenler haricinde kimseye kendini dinletmek için yeni bir şeyler sunamıyor. Bir de bunun üzerine bir saatlik süresi binince kimi zaman sonunu getirmek zorlaşabiliyor.
Kötü bir icrası olmamasına ve sırf atmosferik black metal kalıpları içinde bakarsak ortalamanın üzerinde diyebilecek olmamıza rağmen MANETHEREN dinleyicide bir heyecan yaratamadığı için burada bence sınıfta kalmış.
66/100
DISPERSE – Foreword
Polonyalı progresif metal/djent ekibi DISPERSE toplamda üçüncü, Season of Mist etiketiyle çıkan ise ikinci albümü “Foreword” ile daha önce denemediği sularda yüzmeye başlamış ve bunun karşılığını da iyi bir şekilde almış.
Akla DEVIN TOWNSEND ya da daha önce de buralara ağırladığımız ASTRONOID, DAVID MAXIM MICIC ve hatta “Traced in Air” ve sonrası CYNIC gibi isimleri getirecek şekilde oldukça “mutlu” tınlayan gitarların etkisiyle “Foreword” farklı bir hava yakalamış gözüküyor. Bu tarz grupların müziğini tanımlamaya çalışırken bir türlü kaçamadığım “uçuk” (ethereal) kelimesini yine buraya sıkıştırmam gerekiyor bir şekilde.
DISPERSE elbette ki tüm ağırlığı atmosfere yükleyen tarzda bir müzik yapmıyor. Aksine bestelerin de yine CYNIC-vari caz etkilenimli olması ve gitarist Jakub Zytecki’nin pop-progresif bir yaklaşımla gövde gösterisi halinde icra ettiği gitarlarıyla “Foreword” müziğin teknik yanıyla ilgilenenlerin de mest olmasını sağlamayı rahatça başarıyor.
Adı geçen gruplara karşı karmaşık hisler besliyor olduğum için DISPERSE’e de yaklaşımım farklı değil ama biliyorum ki sorun bende; kimi anlarına bayıldığım, kimi anlarında ise çok sıkıldığım “Foreword”de değil ve aslında müziğini çok pis sevenler dışında kaçırılmaması gereken bir albüm var karşımızda.
84/100