Wardruna – Runaljod – Yggdrasil
Bazı gruplardan optimum işitsel zevk alabilmek için grubun icra ettiği müziğin içeriği hakkında birtakım bilgilere sahip olmak, bahsedilen konulara en azından bir parça ilgi duyuyor olmak ya da rol yapma oyunlarındaki gibi davranmak gerekebiliyor. Blind Guardian’dan tutun da Funeral’a kadar birçok türden gruplar bu önermeye örnek gösterilebilir. Böyle olmadığı takdirde hem grubun yaptığı iş havada kalıyor gibi hissediliyor hem de durduk yere o grup ve/veya dahil olduğu müzik türü komple yerin dibine geçirilebiliyor. Neyse ki Wardruna’nın müziğinden zevk alabilmek için büyük dedemizin Lothbrok kanı taşımasına hiç de gerek yok.
Yukarıda bir parça açıklamaya çalıştığım bağlamda irdelenmesi gerektiğini düşündüğüm gruplardan birisi olan Wardruna, Gorgoroth’un eski bir elamanı olan Einar ‘Kvitrafn’ Selvik tarafından kurulmuş (Gaahl konusunu açıp da ortamı magazin programına çevirmeyelim şimdi) ve Kvitrafn’in yıllar boyunca antik Nors paganizmi ve gelenekleri üzerine yaptığı araştırmaların sonucunda ulaştığı algı ve anlama boyutunun müzikal dışa vurumu olarak özetlenebilir. Yani Vikings dizisi sayesinde var olan bir şey kesinlikle değil, aman diyeyim.
Elbette Kvitrafn’in yıllar boyunca edindiği bilgileri yansıttığı Wardruna’nın müziğini kısa bir sürede çözümleyebilmek mümkün değil. Eski ve Antik Nors dilleri, Vikinglerin zamanından yüzyıllar öncesinde, büyük Germen kavimlerinin kullandığı antik Futhark rünleri, paganizm, tinselcilik ve daha pek çok konuda belirli bir seviyede bilgi sahibi olanların Wardruna’dan, benim gibi cahillerden çok daha fazla zevk alacakları şüphesiz. Fakat başta belirttiğim gibi tüm bunlar hakkında hiçbir fikriniz dahi olmasa bile Wardruna’yı büyük bir keyifle dinlemek mümkün.
İlk albümleri “Runaljod-Gap Var Ginnunga”dan dört yıl sonra piyasaya çıkan ‘Runaljod-Yggdrasil’, bir önceki paragrafta bahsi geçen konuları işleyen, grubun bir üçleme olarak düşündüğü serinin ikinci halkasını oluşturuyor. İçeriğindeki on bir şarkının sekizi adını Antik Futhark rünlerinden almış durumda.
“Güneş”, “İhtiyaç”, “At”, “Armağan”…vs. gibi anlamlara sahip rünlerden isim alan şarkıların bir çoğu dış mekanlarda, ismini aldığı rüne paye verebilecek şekilde kaydedilmiş. Şarkıları oluşturan unsurların “geleneksel” olmadıklarını söylemek mümkün. Gök gürültüsü, karın üzerinde ilerlemeye çalışan birinin (bir şeyin?) ayak sesleri, yağmur sesleri, metronom vuruşlarıyla transa geçiş havası veren vurmalı çalgılar, Norveç’e özgü bir müzik aleti olan Hardanger kemanından gelen ilginç melodiler ve iç içe geçen şaman ayinlerini hatırlatan, kimi zaman şiir dinletisi sunan vokaller (Lindy Fay Hella’nın sesi ne kadar da bu dünyadan değil), Wardruna müziğini oluşturan unsurlardan sadece bazıları.
Bunlar dışında Kvitrafn, Wardruna’da istediği atmosferi yaratabilmek adına pek çok farklı tarihsel enstrümana başvurmuş. Geyik derisi ile kaplanmış, eski davullardan tutun da “Tagelharpe” ismi verilen, tarihçesinin ne kadar geriye uzandığı bile tam olarak bilinmeyen müzik aletlerine, keçi boynuzundan yapılma borulara kadar çeşit çeşit enteresan enstrümana kullanmış. Kullandığı bu enstrümanlar ve dış mekanlarda yapılan kayıtlar Yggdrasil albümüne oldukça farklı bir ruhani boyut ve atmosfer katmış durumda. Öyle ki sıklıkla ıssız bir ormanın ortasında, ayinsel bir töreni uzaktan şaşkın, meraklı, ve biraz da ürkmüş gözlerle izleyen küçük bir çocuk gibi takip ediyorsunuz albümü.
Sözlerin tamamı Norveç dilinde, eski ve primitif Nors dilinde olduğu için, müziğin Yggdrasil’de yarattığı bu fantastik ortamı sözlerle desteklemek, dinleyici açısından biraz zorlayıcı olabilir. Her ne kadar müziğe mükemmel uyum sağlasa ve ne anlattıklarını bulabilmek için internette bir hayli vakit geçirip, bu esnada bulduğum şeylerle kendi kendime epey keyifli zamanlar geçirmiş olsam da objektif baktığım ve bu kadar araştırmayla uğraşmak istemeyebilecek dinleyicileri düşündüğümde küçük de olsa bir kesik yiyor ne yazık ki Yggdrasil.
Wardruna, aslında çok derin ve ruhani bir müzik yapmasına karşın onların müziklerinden keyif alabilmek bu kadar ciddi olmaya ihtiyaç duymuyor. Kuzeyin gizemine, tarihe ve karanlık zamanlara göz gezdirerek kendince anlamlar üretmeye çalışıyor. Kimi zaman kendinizi “Blood Eagle” vari bir törenin ortasında bulup bir parça gerilebilir, kimi zaman ise atalarının salonlarına ulaşmayı başarmış bir kuzeylinin huzuruna ortak olabilirsiniz.
Üçlemenin son halkası olan ve geçen sene çıkan Runaljod – Ragnarok’tan ve ilk albüm “Runaljod-Gap Var Ginnunga”‘dan bir tık daha fazla sevdiğim Runaljod-Yggdrasil’i herkeslere tavsiye ediyor, Ragnar oğullarına seferlerinde başarılar diliyor ve Lagertha’nın canını yiyerek kapatıyorum.
92/100
Özellikle son 1 aydır dizideki olaylara, atmosfere, mekanlara vs. kendimi fazla kaptırdığımdan bu aralar 3 albümlerini de hep art arda ve çok sık dinliyorum. Bunun üzerine iyi tesadüf oldu. Çok güzel bir kritik. Yeni duyanlara tanıtım, biz eski dinleyenlere de yer yer aydınlanma olmuş, ellere kulaklara sağlık başkan.
Kendi adıma Wardruna’yı Vikings’le tanıdım, sevdim. Zaten dinlerken de daha çok soundtrack dinler havasında dinliyorum: Dizide kullanılan parçalar kullanıldıkları sahneleri aklıma düşürüyor. Kullanılmayan şarkılara da hayal dünyamda dizi karakterleriyle yeni sahneler yazıyorum. Ama sevmek için gerçekten de diziye gerek yok. Albüm(ler) yeteri kadar dinlenince kritikte bahsedilen o mistik havaya sokuyor. (Benim diziyi düşünmem aşırı düz bir dinleyici olmamla ilgili.)
Ben ilk albümlerini daha çok seviyordum ama artık yüzlerce dinleyişten sonra Ygdrassil’i de ilkinden ayırmamaya başladım. Daha birkaç ay önce son albümlerini çıkartmalarına rağmen onu da şimdiden eskittim ve ne yazık ki en az 2-3 yıl yeni albümü beklemekle geçecek. Tabi devam ederlerse.
Eyvallah ya. Ben Ragnarok’a alışamadım tam ama sanıyorum git gide açılacak o da. Biraz da konsept gereği daha ağır ve derin kalıyor gibi. Umarım devam ederler bir şekilde.