Helheim – LandawarijaR
Kıyıya yanaşmış; fakat hala suyun içinde hafif hafif sallanmakta olan gemiden karaya doğru gözlerini kısarak bakıyor, adanın iç kısımlarındaki ormanlık alanlardan bir şeyler seçmeye çalışıyordu. 50’den fazla kış bırakmıştı geride ve hem soğuklarla hem de savaşla, içkiyle geçen yıllar artık ağırlığını göstermeye başlamıştı. Artık uzağı eskisi kadar iyi görmeyen gözleri belki günlük hayatta çok zorlamıyordu onu; ama canını fazlasıyla sıkıyordu.
Dikkati hala ormandaki ağaçların üzerinde, baldırlarının altlarına kadar gelen suyun içine atladı güverteden. İnerken geçen kıştan beri zaman zaman ağrıyan sağ dizi biraz fazla büküldü; dizinin arkasına bir kama saplayıp çıkartmışlar gibi bir acıyla yüzünü buruşturdu. Kimsenin görmediğini umarak etrafında birer birer su sıçratarak yanına inen silah arkadaşlarına baktı. Birkaçıyla karşılıklı ufak birer kafa hareketiyle birbirlerini onayladılar ve ellerinde savaş baltaları, kalkanlarıyla ormanlık alana doğru yürümeye başladılar.
Hafif bir rüzgar esiyordu. Önleri seyrelmeye başlamış saçlarının arkaları hala rüzgarı üzerlerinde hissedecek kadar uzundu ve uçları hafif ıslanmış saçlarının yavaş yavaş süzüldüğünü duyumsayarak gözlerini kapattı, etraf karardı.
Yalnızca 20’lerinde, altın sarısı saçları gözlerinin önüne düşmüş genç bir savaşçıydı henüz. Gençliğin verdiği hırsla kalkansız, yalnızca devasa iki elli bir baltayla çıkıyordu sudan kıyıya doğru. Hemen arkasında, soluna doğru kendisinden birkaç yaş büyük abisini görüyordu gözünün kenarıyla. Biraz önünde ise babası, adeta ebeveynsel bir içgüdüyle oğullarının önünde kendinden emin adımlarla ilerliyordu. Arkalarından doğmakta olan güneş babasının sırtındaki ter, su karışımından yansıyor, son seferlerindeki yağmada ele geçirdikleri değerli taşlar oradaymışçasına gözlerini alıyordu ara sıra.
Adımları attıkça gözleri babasının sırtına takılıyordu, mavi kumaştan kıyafeti kimi yerlerde kendi rengini yoğunlaştırıp bir safir gibi parlıyordu; kimi yerlerde güneşin ışıklarının yoğunluğuna yenik düşüp sarı bir amber gibi alıyordu gözlerini. Grubun ön saflarından bağırtılar yükselince kendine geldi ve babasının adımlarının gittikçe hızlanıp bir koşuya döndüğünü gördü. Baltasını iki eliyle sıkıca kavrayıp hızını arttırdı, babasının birkaç adım arkasında aynı hızda tüm ekiple beraber ilerlemeye koyuldu. Artık ön saflarda çeliğin çeliğe, çeliğin tahtaya ve çeliğin ete, kemiğe çarptıkça çıkarttığı sesleri duyabiliyordu. Birden bire gözü tekrar yansıyan ışıklara gitti.
Işıl ışıl parlayan safir ve amberler hızlıca yerini yakutlara bırakıyordu. Gözlerini kırpıştırdı. Koyu bir kızıllık anbean ele geçiriyordu görüş alanını. Hayal meyal ne olduğunu kafasında oturtmaya çalışarak babasının adını haykırdı. Artık o su, ter karışımının yerini bir kan gölüne bıraktığını açıkça seçebiliyordu. Babasının sırtından fırlamış ok başı onunla dalga geçer gibi tam da gözlerinin içine doğru bakıyordu sanki.
Gözlerini açtı. Adım attıkça dizinin arkasındaki acı katlanıyordu. Güverteden atlayacak kadar genç değildi belki de artık. Sağ koluna geçirdiği kalkanına baktı düşünceli düşünceli. Hafif bir gülümseme yerleşti ağzının kenarına ve arkasını döndü. Henüz ilk seferindeki oğlu yarı heyecanlı, yarı meraklı gözlerle süzüyordu babasını. El kol hareketleriyle kolunu kaldırmasını söyledi ona, sonra kolundaki kalkanı dikkatlice onun koluna taktı, nasıl tutacağını gösterdi.
Yüzünde gülümsemesi baki, tekrar önüne dönüp gözlerini kıstı. Ağaçlıkların içinde hareketlenmeler başladığını görebiliyordu artık. Kaşlarını çatıp biraz kendine, biraz oğluna doğru seslendi: “Gitme vakti”.
İlk albümünü tam 22 yıl önce çıkartan HELHEIM, Viking metalinin gözlerimizin önünde vücut bulmuş hali gibi ve “LandawarijaR” işte tüm bunların hikayesi. Her anıyla epik bir Viking/black metal albümü olan “LandawarijaR” savaşı, inancı, fedakarlığı, kimi zaman acıyı ve hüznü Nors mitolojisinin ve Norveç’in kendine has soğuk havasıyla zerk ediyor dinleyiciye. Bir de henüz yılın ilk ayından bunca iyi albümü dinlemenin keyfini elbette.
84/100
Mis gibi yazılar harcanıyor resmen. 🙁
Siteniz hayırlı olsun.Yazı on numara. Albümü dinledim ve baya beğendim sene sonu listelerine girebilecek bir yapım. İlerleyen günlerde bir Negura Bunget- OM ve Arcturus- The Sham Mirrors kritiği gelir mi acaba ?
Çok teşekkürler, albüm gerçekten henüz şimdiden yılın en iyilerine aday benim için de.
Saydığın albümlerin ikisi de en sevdiğim albümlerden, özellikle The Sham Mirrors. Yakın zamanda eklemeye çalışacağım siteye de. 🙂
Geri bildirim: Limbonic Art – Spectre Abysm – Metalperver