Pazar kısaları – 2
Geçen hafta başladığımız Pazar kısaları yazısına kaldığımız yerden devam ediyoruz. Yazılan albümleri dinlemek için başlıklara tıklamanız yeterli. Şimdiden keyifli pazarlar.
2016’da kurulan, tek kişilik atmosferik black metal oluşumu D Aphelium’un ilk albümü “Sprungen Ur Lust” türün sevenleri için dönemin atonallik trendine uymayarak yüksek oranda melodik bir uzunçalarla karşımıza çıkıyor. Yine atmosferik black metal türünde şarkı uzunluklarının genelde 9 ila 15 dakika olduğunu düşünürsek, mevzubahis albüm bu hususta da türün genel klişelerinin dışına çıkarak en uzunu altı dakika olan 8 parçayla ortamlara adım atmış durumda. 40 dakikalık albümün en baskın özelliği ardı arkası kesilmeyen melodiler ve sıklıkla kulağa çalınan death/thrash vari riffler. Yeterli oranda atmosfer yansıtamadığı için notumu düşük tutacağım ama kolay ve keyifli bir dinleti sunduğu gerçeğini de göz ardı etmeyeceğim.
71/100
20 dakikalık bodos black metal isteyenler kaçırmasın. Sonda yazacağımı ilk olarak yazayım istedim çünkü Bu EP’yi anlatabilecek en özet cümle budur. Yüksek seviyede girift ancak aynı zamanda hazmedildiğinde un kurabiyesi gibi ağızda dağılan bir sertlikten bahsediyorum. Bir dakikası bile boşa harcanmamış bu 20 dakikalık çalışmada dinleyiciyi hırçın ve kindar bir black metal bekliyor. Rusya menşeili Veter Deamonaz bu sene underground alemlerinde adından bolca bahsettirecek bir EP’ye imza atmış. Yeniden söylüyorum; 20 dakikalık bodos black metal isteyenler kaçırmasın.
79/100
Kanadalı iki arkadaşın black metal projesi olan Agonie’nin geçtiğimiz sene çıkardığı EP’den sonraki ilk uzunçaları olan “Culte Funèbre” dinleyenler için en başta oldukça özelliksiz, dümdüz bir atmosferik black metal albümü olarak gelebilir. Hatta bana da en başlarda öyle gelmişti. Ancak ikinci şarkıdan itibaren albümün belirli bir karakter kazandığını hissetmeye başladım. Sonlara doğru geldiğimde ise çok orijinal olmasa da kendisine özgü bir tarzı ve belirli bir maksadı olduğunun farkına vardım. Elbette daha iyi gruplar, daha iyi albümler her geçen gün çıkıyor. Ancak hafif depresiflik yüklü, duygusallığın hakim rüzgar olduğu bu şarkılar, kimi dinleyicinin aradığı kan olabilir. Ayrıca kim ne derse desin iyi bir albüm kapağına sahipler. Biraz daha ayırt edicilik kazanabilirlerse daha iyi yerlere gelmeleri çok olası.
70/100
Son olarak yeniden bir tek kişilik oluşum olan Alman menşeili Frostreich’den “Join the Wind” albümünden bahsedelim. 16 yaşında Frostreich’i başlatan Wynthar mahlaslı arkadaşımızın üçüncü uzunçaları olan “Join the Wind” her ne kadar Post-metal etiketiyle çıkmış olsa da bana yüksek oranda atmosferik öğelere bezenmiş, yer yer catchy kısımlar içeren, black desen değil, death desen hiç değil, dümdüz bir metal albümü olarak geldi. Kendi içinde çelişmeyen ve karanlık hissinden çok bunalım hissi üzerinde duran bir çalışma olmasına karşın, en başlarda kolay içine girilebilecek bir müzik gibi görünse de, aslında içselleştirmesi ve özümsenmesi zor bir albüm. Diğer yandan kendine has bir hayran kitlesi oluşturabilecek kadar özgüvenle yapıldığı hissedilebiliyor. Bununla birlikte Wynthar’ın kendi psikolojisini rahatlatmak amacıyla, salt öz istirahat için yapıldığı da öne sürülebilir. Her ne amaçla yapılmış olursa olsun, yılın bu zamanlarında daha çok fazla albümle kafalarımız karman çorman olmadan önce bir şans verilebilir.
78/100