Krallice – Prelapsarian
Müzikal yolculuğu boyunca hiç değişim göstermeden, her daim sözünü verdiği müziği hakkıyla icra eden grup yok denecek kadar azdır. Bu bakımdan Krallice (her ne kadar içimizden kraliçe biçiminde okumak gelse de, grubun gitaristi Colin Marston ‘Kırelıs” şeklinde seslendiriyor) çizgisinden hiç çıkmayan ve şaşırtıcı biçimde bu aynılığı çok farklı yollarla dinleyicinin karşısına çıkartıp, bir gram bile can sıkmayan müzik yapıyor. Öyle ki anlatılacak çok fazla farklı hikâyesi olan birinin, bin bir çeşit hikâyeyi aynı üslupla anlatması gibi bir şey bu. İşte tam olarak bu sebepten de, sevilirse yere göğe sığdırılamayan, sevilmezse de asla bir kere olsun açıp dinlemeye yeltenilmeyecek bir durumla karşı karşıya kalıyoruz Krallice müziğinde.
“Ygg Huur”dan tam bir buçuk sene sonra yayımlanan “Prelapsarian” albümünü incelerken de hem Krallice’ın neden müzikal yolculuğunda hemen hiç farklı tatlara başvurmadığının sebeplerini hem de mevzu bahis albümün sözünü ettiğimiz yolculukta nerede yer aldığını konuşacağız. Albüm kritiğinden çok grup kritiği tarzında bir yazı olacak gibi görünüyor.
Krallice müziğinin temel yapı taşlarından bahsetmek gerekirse, öncelikli olarak sürekli melodik değişimler gösteren harmonik gitarlar diyebiliriz. Genel olarak çok ama çok nadir durulan tarama melodiler, bağırmalı vokaller ve tekdüzelikten uzak varyasyonlu davullar temel faktörlerimiz. Aynı isimle çıkardıkları ilk albümlerinden, birçoklarınca grubun en iyi albümü sayılan “Years Past Matter” albümüne kadar hemen her şarkının gitar dip sesiyle başlaması, her ne kadar her anından riffler, melodiler aksa da ortalama 9-10 dakika süren şarkılara sahip olması Krallice’ın artık kendi kimliğinin bir göstergesi idi. Evet idi diyorum çünkü “Ygg Huur” ile birlikte ilk defa birkaç küçük değişim belirtileri başladı. (Bu arada “Hyperion” EP’sini saymıyorum çünkü şarkılar 2013’te yazılmış) Tabii ki bu değişimler müziğe farklı elementlerin dahil edilmesi gibi devasa değişimler değil. “Ygg Huur”la birlikte müzikal anlayıştan ödün verilmese de, şarkı süreleri kısaldı, önceki albümlere göre daha teknik ve icrası zor gitar partisyonları karşımıza çıktı. Ayrıca sanki kendilerine sınır belirlemişler gibi albümdeki dört şarkının süresi 6 dakika 41 saniyeydi. Yani özetle Krallice bile, diğer grupların yaşadığı değişimlerle elbette kıyaslanamayacak olsa da, bir takım değişimlere uğradı. Özellikle daha hemen hiç bahsetmediğim “Prelapsarian” albümüyle daha büyük değişikliklere yelken açtı.
https://www.youtube.com/watch?v=nMMum_Gdnss
Albüme gelmeden önce Krallice’ın müziğinin niçin hemen hiçbir gruba benzemediği hakkında da birkaç kelam etmek istiyorum. Elbette asıl sebep grubun kurucusu ve beyni olan Mick Barr ve onun manyaklığa çok yakın olan müzikal anlayışı. Kendisini tanımayanlar için şurada ve şurada görüldüğü üzere saatlerce telleri tarasa asla yorulmayacak bir insanlık dışı varlık olduğunu söyleyeyim. Bununla birlikte yalnızca aşırı hızlı çalıp şekle ve hâkimiyete önem veren biri de değil kendisi. Kaldı ki Krallice müziğinin temelini atan kişi olması da bunun kanıtı. Sürekli tek başına sahneye çıkan, bazen drum machine ile birlikte tamamen ahenk içinde çalan (yuh), bazen davul bile kullanmadan yarım saat, kırk dakika hiç durmadan gönlünden geldiğince tellere vuran birisi. Elbette bazıları tarafından nefret edilip, yine belirli bir kesim tarafından da çok seviliyor. Bu zaten her müzisyen için kaçınılmaz bir gerçek. Hakkında daha fazla bilgi edindikçe Krallice müziğinin çok büyük değişimlere uğramayacağına dair inancınız artacaktır. Çünkü Mick Barr’ın kendi üslubuyla anlatacakları hiç bitmeyecek gibi görünüyor.
Diğer yandan artık “Prelapsarian” albümüne gelecek olursak, öncelikle beni üzen kısımlarından bahsetmek istiyorum. Ygg Huur’dan öncesine kadar her sene bir saatlik aşırı iyi materyalle ortamlara giren grup, önce süreyi 36 dakikaya, bu albümle de 35’e indirdi. Yalnızca Mick Barr değil, Colin Marston gibi bir dehaya sahip grubun süreyi bu kadar kısa tutması beni üzdü açıkçası. Diğer yandan önceki Krallice albümlerinde hemen hiç görmediğimiz duraksamalar bu albümde defalarca karşımıza çıkıyor. Albüm yayımlanmadan önce “Hate Power” şarkısını tadımlık olarak sunduklarında, tamam dedim yine babalar gibi bir albüm geliyor. Hoş albüm kötü değil ama alışık olduğum ve alışmaktan da gurur duyduğum Krallice üslubuna biraz ters düşen uzun duraksamalar canımı sıkmadı değil. Görünen o ki yeniden bir “Dimensional Bleedthrough” veya “Years Past Matter” göremeyeceğiz. Ancak elbette hiç belli olmaz. Diğer yandan sevdiğim noktalar elbette yok değil. “Her ne yapsa dinlerim” diyeceğim gruplar arasında olduklarından ve yine de kendi tarzlarını çok da çizgilerini bozmadan ortaya koymalarından ötürü yeni Krallice dinlemek beni mutlu etmeye yetti.
Uzun lafın kısası Krallice’ı tanımak için doğru seçim değil asla. İlerledikleri yolda devasa olmasa da ortalamanın üzerinde bir adım “Pralapsarian”. Çok sevenini mutlu edebilecek ancak ilk defa dinleyeni kendine bağlamakta sıkıntı çekebilecek bir albüm. Yine de Krallice iyi ki var.
79/100